Kudüs, elimizde miydi, orası ayrı bir konu; ama İsrail’in başkenti kabul edilerek elimizden tümüyle çıkıyor. Filistin'li kızın şiirindeki ağlatan, başımızı öne eğdiren o kelimeyi hatırlayalım: "Utanın!" (ârun aleykum!) Peki, utanılacak bu durumdan kurtulmak, orayı kurtarma gayretiyle, kendimizi kurtarmak için ne yapılması gerekiyor?
Çözüm için ne yapmak gerekiyor? Çözümü kimden beklemeli? Yöneticilerin “bir dakika” demeleriyle, arada bir gürlemeleriyle netice gelmeyeceği gibi, meydanlarda toplanarak, slogan atarak, sosyal medyada ateşli yazılar yazarak da Kudüs kurtulmaz, biliyoruz. Peki, ne yapmak lâzım?
Bir tarafta 7 milyonluk İsrail var; diğer tarafta 1,5 milyar Müslüman var. Ama, güçsüz, darma dağınık, başlarında Amerika dostu tâğutların yönettiği, kendi ülkelerinde İsrail düşmanı tevhid eri Müslümanlara İsrail’den fazla zulmeden yöneticiler, İsrail halkı gibi yaşayan, gâvurlara her konuda özenen ümmet olamayan ümmet var. İsrail’in de arkasında kendi sömürgesi konumundaki Amerika ve Avrupa var. Maddi silahlar bakımından büyük dengesizlik var. Silahı kendilerinden aldığımız, onlarda daha çok ve daha büyük silahların olduğu devletleri nasıl yenebiliriz? Onları bugünkü ortamda yenmiş olsak, Müslümanlar mı yenmiş olacak, tâğutî yönetimler mi? İsrail benzeri rejimler İsrail’i yenseler, yerine kendileri geçmiş olmayacak, benzer zulümler devam etmeyecek mi? Bütün dünyadaki Müslümanları çepeçevre kuşatan bugünkü rejimlerin İsrail’den ne kadar farkları var?
Peki, nasıl gâlip gelebiliriz? Ve gerçek anlamda İsrail’in, Amerika’nın, Batının zulmünden kurtulabiliriz? Allah’ın yardımıyla. Zorbalıkları için silâh ve teknolojilerine güvenenler bilmelidirler ki, maddî silâhlar dayanıksız ve yetersizdir. İman silâhı ise ne kadar yok edilmeye çalışılsa daha da keskinleşmekte, muvahhid elindeki ebâbil taşı, Hak düşmanı zorbanın fil benzeri tankına gâlip gelebilmektedir. “Onların kalplerinde sizin korkunuz, Allah’ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur. Onlar müstahkem şehirlerde veya duvarlar arkasında bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu sanırsın; Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır.” (59/Haşr, 13-14)
İsrail'in Ortadoğunun Bağrında Hançer Olmasının Sorumlusu Müslümanlardır: Cihad görevinden kaçan, tâğutlardan korkan, beşerî ideolojiler peşinde koşan, gündelik işlerden dâvâya vakit ayıramayan, kâfirleri dost ve velî kabul eden dünyevîleşmiş müslümanlar kendilerine gelsin diye uyarıcı iğnedir İsrail vahşeti. "Zâlim Allah'ın kılıcıdır, Allah onunla yoldan çıkanları cezalandırır, sonra ondan da intikamını alır." Zâlimlerden korkan, onlara karşı seyirci kalan insanlara, Allah zâlimleri musallat kılar ve onların seviyesine indirir.
Çözüm, Kur'an'a dönüşte. Birey, aile, toplum ve devlet olarak Kur'an'a dönersek, şirki bütün unsurlarıyla terk edersek, devlet olarak da Allah'ın istediği gibi devlet oluşturursak, ümmet de tevhidî ölçülerle Nebevî yolu izleyerek vahdete giderse o zaman Allah'ın yardımı gelir, Kudüs de kurtulur, biz de kurtuluruz. Daha önce Hz. Ömer ve Selâhaddin zamanında Kudüs’ü nasıl kurtardıysak, aynı şartlara sahip olduğumuzda yine kurtarırız. Önce kendimizi kurtaracak bir inanç ve ahlâka sahip olalım, sonra küçük Kudüslerimizi, kendi çevremizdeki mescidleri kurtaralım, kendi ülkelerimizdeki İsrail’lere, İsrail kadar bile Allah’ın indirdiğiyle hükmünü uygulamayan yönetimlere, halkın İsrail’den beter kapitalist şekilde yaşamasına, dünyevileşmesine çözüm bulalım. Allah’ın yardımına müsait hale gelelim, gerisi kendiliğinden gelecektir. Kur’an’a sarılmadan kurtuluş ve kurtarış mümkün değildir. Allah’ın yardımı olmadan başarılı olamayız. Allah’ın yardımı kimlere ve ne yaparak gelir, onun üzerinde odaklanalım.
“Bir toplum, kendini değiştirinceye kadar Allah onlarda bulananı değiştirmez.” (13/Ra’d, 11). “Ey iman edenler! Eğer siz Allah(ın dinin)e yardım ederseniz, Allah da size yardım eder, ayaklarınızı sağlam tutar.” (47/Muhammed, 7) “Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer gerçekten iman etmişseniz, üstün gelecek olan sizsiniz.” (3/Âl-i İmrân, 139) "Ey iman edenler, iman edin!" (4/Nisâ, 136). "Size ne oldu da Allah yolunda ve 'Rabbimiz! Bizi, halkı zâlim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!' diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!? İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfirler ise tâğut (bâtıl dâvalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır." (4/Nisâ, 75-76)
Cihadın maddî, mânevî, hayâtî, her çeşidiyle, küçüğü-büyüğüyle, küçük ve büyük Mescid-i Aksâlarımızı kurtarmak için, küçük ve büyük İsraillere, içimizdeki ve dışımızdaki siyonistlere karşı tavrımızı netleştirmeli, görevlerimizi kuşanmalıyız.
Gönüllerdeki yahudiliğe savaş ilân edip içimizdeki işgali kaldırmadan, dıştakine tavır almak mümkün değildir.
Müslüman, gündelik basit işlerle oyalanamaz. İki yoldan birini seçmek zorundadır, yol ayrımına gelmiş insanımız. Ya cenneti ya cehennemi; ya izzeti ya zilleti; ya cihad ve fedâkârlığı ya utanılacak durumu ve mağlûbiyeti; ya Allah’ı ya dünyayı… Allah’ı tercih edenlere selâm olsun!
Gâvurlaşmaya, yahudileşmeye giden yolu bırakıp, kendilerine nimet verilen peygamberlerin, sıddıkların, şehid ve sâlihlerin yolunu takip eden ve Allah için her imkânıyla cihad edenlerden olmalıyız.
Kudüsümüz nasıl kurtulur? Biz kurtulursak Kudüs de kurtulacak, Kudüs'ü kurtarınca biz de kurtulacağız.