Tamam, Suriye, ABD’den gelen son haber hepsi önemli. Ama her gün bunları yazıp çiziyoruz.
“Şeytan ayrıntılarda gizlidir” diye bir söz var. O ayrıntılar, hep göz ardı ediliyor. Ya da arada kaynayıp gidiyor. Oysa biz bu büyük işlerle uğraşırken, küçük işler zamanla büyüyerek önümüze baş edemeyeceğimiz sorunlar halinde çıkıyor.
Hep başkalarının yanlışını kovalarken, kendi hanemizdeki yozlaşma, çürümeyi göremiyoruz.
Ben bugün o ayrıntılardan biri ile ilgili düşüncelerimi yazmak istiyorum.
Ben “Cultur” konusunda farklı düşünüyorum biliyorsunuz. “Cultur”, modern dünyada “din” yerine ikame edilmeye çalışılan bir yaşam tarzını ifade ediyor.. Gelenekten renkler taşısa da, bugün ve geleceğe ilişkin plan ve beklentileri de içine alan bir tarz.
Aslında “Cultur”ün fiziği de vardır (!?). Biliyorsunuz “Kültür fizik” diye bir şey var. Mesela “Bahçe Kültürleri” merkezi var Yalova’da. Kültür mantarı yetiştiriyorlar. Hayvan ve bitkinin insanların ihtiyaçlarına göre, insan eli ile yeniden yapılandırılması söz konusu.
Geçen gün, Konya’da ve Ankara’da kitap fuarlarındaydım. Baktım da, ne kadar çok tercüme kitap var. Özellikle de çocuklara ve gençlere yönelik.
Eğitim “method”u ötekilerin. Kavramlar ve terimler onların, hatta sıradan kelimeleri bile onların dili ile telaffuz ediyoruz. Piyasayı onlar kontrol ediyor. Ürünlerin adını onlara göre koyuyoruz. Reklam afişlerine bakın, o da öyle. Dizi filmlerdeki dile bakın, ya da sosyal medya diline. Kaybetmiştik, giderek dilimizi daha da kaybediyoruz.
Hani bize “kültür” diye yutturulan şey aslında bir felaket, felaket olmasına da, bir de “Kültür” diye beynimize “Kültür emperyalizmi” dedikleri şeyi boca etmiyorlar mı. Bize ait ne varsa aşağılanıyor, alay konusu ediliyor. Bir “öcü”ye dönüştürülüyor. “Şeriat” deyince insanların kafasında nasıl bir şey oluşuyor. Ya da “Cihad” deyince yine aynı şekilde.
Radyo dinleyin, TV izleyin, gazete-dergi okuyun, sosyal medyaya bakın bakalım ne göreceksiniz. En çok okunan sayfalar, izlenen TV programları hangileri dersiniz. Hayatımız magazin, spor dedikodu. Din, tarih, siyaset, sağlık, her şey magazinleştirildi.
Şimdi “Nerede yanlış yaptık” diye sormamız gerek. Bütün yanlışı dünün iktidar sahiplerine yüklemek doğru değil. Ya da bugün her şeyi iktidardan beklemek de doğru değil. Tabi iktidarın ve iktidar adına birilerinin her şeyi, herkesi kontrol altına alma gayreti de yanlış.
Yabancılara kapıları bütünü ile kapatmaktan söz etmiyorum. “Hikmet müminin yitik malıdır”. Ama tek başına ithal ikamesi ile ekonomi yürütülemeyeceği gibi medeniyet de inşa edilemez.
Hele ithal kavram ve kurumlarla medeniyet inşa etme ham hayaldir.
İthal silahlarla savunmanın güçlüğünü biliyoruz. Onların yaptıklarını biz de yaparak onlarla rekabet edemeyiz. Daha özgün, daha ileri ve doğru şeyler yapmamız gerek. Onların da bizden alacakları, öğrenecekleri şeyler olmalı.
Onlar bir şey yapmak isteyince 40 fon onlara destek veriyor. Hatta dışarıdan beyin ithal ediyorlar. Bizde ise biri bir buluş yapsa 40 engeli aşması gerek. Başına kaç kişi ya da kurum bela olur.
Hani şu elektrikli traktör ve otomobili yapan Önder Yol’un adını niye kimse duymuyor, kimse röportaj yapmıyor. Türkiye’nin en modern çiftliğini kuran, tarım ve hayvancılıkla uğraşan genç bir müteşebbis olan Sencer Solakoğlu sektörde bu konulara ilgi duyanların dışında niye insanlar duymuyor, bilmiyor. Adı duyulanlar da var kuşkusuz, ama birçok kişi birçoğunun adını hiç duymadı. Mustafa Güzel sağlık konusunda önemli buluşları olan bir bilim adamı. Size bu şekilde daha 40 örnek verebilirim.
Geçenlerde imza günü için gittiğim Ankara’da Memiş Okuyucu ile “Maarifimiz ve Geleceğimiz” üzerine oturup epey sohbet ettik. Onun aynı isimle bir de kitabı var. Bu “L’ecole”ler’de arif ya da münevver değil, sıradan bir aydın bile yetişmiyor artık. “Universty” dediğiniz de aynı “Faculte”lerde de durum farklı değil. Durum, hani derler ya “Cahaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkün” diye, işte o hesap.
Bakın bizim “yerli” dediğimiz yazar ve sanatçıların çoğunun zihni de aslında işgal altında. Ülkemizin bir “çakıl taşı”nı bile düşmana vermemekte kararlıyız ama beynimiz ve yüreklerimiz işgal altında ama bu durum kimsenin umurunda da değil sanki.
Solcular kültür emperyalizmini şöyle tanımlar: “ABD kültür emperyalizminin, biri ekonomik, diğeri siyasi iki büyük amacı vardır: Kendi kültür metaları için pazar ele geçirmek ve popüler bilinci şekillendirerek hegemonya kurmak. Meta ihracatının yerini alan eğlence ihracatı, sermaye birikimi ve küresel kârların en önemli kaynaklarından biri haline gelmiştir. Kültür emperyalizmi, insanları kültürel kökleri ve dayanışma geleneklerinden kopartıp bunların yerine medyanın yarattığı ve her reklam kampanyasıyla değişen gereksinimleri koyarak siyasal alanda da büyük bir rol oynar. İnsanların geleneksel sınıf ve toplumsal bağlarından yabancılaştırılmasının siyasal sonucu, bireylerin birbirlerinden uzaklaşması ve atomize olmasıdır. (Kaynak: Halkevleri)
Bir sömürü aracıdır; pazar oluşturma, ülkenin kaynaklarını ele geçirme, inanç, tarih ve geleneklerinden kopararak, kendilerine bağımlı hale getirme. Kendi değerlerinden uzaklaştırıp, köklerinden kopartma, zihin dünyasını işgal ederek, tarzı hayatını değiştirerek bir ülkenin iktisadiyatı, maarif ve siyasetini ele geçirme operasyonunun aracı olan bir işgal yöntemi.
Batılılar; bir ülkeye işgal gücü göndermeden önce film, müzik, moda ile girmesi hep bu yolla oluyor. Kültür emperyalizmi en tehlikeli misyonerlik mektebidir.
Bir ülkeyi işgal etmek istiyorsanız, önce onların bilim, aydın, sanatçı, medya takımını ele geçirmelisiniz, gerisi kolay!
Batıda biyolojik intiharlar patlamış durumda, biz kimlik olarak intihar ediyoruz adeta. Alamet-i farikamız olan, bizi biz yapan, bizim diğerlerinden farklılığımızı oluşturan tüm değerler, Medya, kamu otoriteleri, yasa, eğitim kurumları, sivil toplum ve sermaye eli ile doğrudan ve dolaylı bir şekilde adeta berhava ediliyor.
Batıya küfrederken, onun yerine kendi inanç ve tarihimizden yeni bir şey koyamaz isek, bir yanlış gidecek, yerine yeni bir yanlış gelecek. Gözümüzün önüne çok yaklaştırdığımız, bize dev gibi görünen kibrit çöplerinin arkasına bakarsak, o küçük çöplerin arkasında nasıl bir orman yangını olduğunu görürüz. Çok geç kaldık, dilerim daha da geç kalmayız. Geçen her dakika bunun süre ve şiddetinin artmasına sebep oluyor. İnşallah aklımızı başımıza toplarız, Allah’ın yardımı bize ulaşır da, kurtulanlardan oluruz. Selam ve dua ile.
NOT: Bugün harf inkılabının yıldönümü. Kur’an alfabesi yasaklandı. Böylece din ve tarihle, bin yıllık medeniyetle bağlarımız radikal bir şekilde kopartılmak istendi. Bir millet bir gecede dilsiz bırakıldı. İnkılaplarla yeni bir şey getirilmedi İslami olan yasaklandı. Din ve tarihle bağları kopartılan bir nesil mahvedildi.