“Kumpas”lar deşifre ediliyor... Sıra “cinayet”lerde!

Hasan Karakaya

“Her yol Roma’ya çıkar” sözünün aslı, “Her yol İstanbul’a çıkar”dır... Çünkü, “Roma’nın merkezi” İstanbul’du... Yani, “Roma’nın yolu” daİstanbul’a çıkardı!..

Son günlerde ise; bütün yollar “Gülen ve örgütü”ne çıkıyor!..

“Tehdit”ler onlara çıkıyor!

“Şantaj”lar onlara çıkıyor!..

“Montaj”lar onlara çıkıyor!

“Kumpas”lar onlara çıkıyor!

Çok daha vahimi;

“Cinayet”ler de onlara çıkıyor!..

O HABERİ NİYE GÖRMEDİLER?

Malûm; Ekrem Dumanlı’nın “şov”larını döndüre  döndüre veren “Paralel televizyonlar” ne hikmettir bilinmez, hocaları Fetullah Gülen hakkında çıkarılan“yakalama kararı”nı ve“kırmızı bülten”çıkarılma ihtimalini hiç haber yapmadı!..

Neden acaba?..

Oysa;

Hidayet Karaca veEkrem Dumanlı’nın gözaltına alınışlarını, günlerce; “Basına darbe!.. Demokrasiye darbe!.. Adaletin kara günü!” başlıklarıyla vermişlerdi!

Peki, Fetullah Gülen hakkındaki “yakalama kararı” için niye seslerini çıkarmıyorlar, niye ortalığı ayağa kaldırmıyorlar, daha önce yaptıkları gibi, niye “ajitasyon” yapmıyorlar?..

“Tabanın moralini bozup da çözülmelere yol açmamak” için mi; yoksa, onun “1 Numara” olduğunu zaten bildikleri için mi?..

LİDER Mİ, REHİNE Mİ?

Şahsen ben, Fetullah Gülen’in, bir “örgüt lideri” olduğunu düşünmekle birlikte, onun “1 Numara” olduğuna ihtimal vermiyorum...

“1 Numara” olan şahıs veya şahıslar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle “Üst Akıl”dır!..

O Üst Akıl; Amerika’dır, İngiltere’dir, İsrail’dir, Almanya’dır, Fransa’dır!..

Evet, “Üst Akıl”; bu ülkeler ve onların “istihbarat örgütleri”dir!..

“1 Numara” onlardır!..

Fetullah Gülen ise, bu “Üst Akıl”ın elinde; Mehmet Barlas’ın ifadesiyle bir“rehine”dir!..

Barlas, önceki gün şöyle demiş:

“...Bu örgüt kamuoyunun gözünde “Kökü dışarıda” bir oluşum görüntüsündedir. Örgütün lideri konumundaki kişi, bir nevi “Rehine” konumundadır.

Her türlü açık ve kapalı global operasyonların tezgâhlandığı ABD yönetiminin “Göçmen” statüsündeki bir kişinin müttefik ülke Türkiye’ye dönük komplolarda üs olarak Amerikan topraklarını kullanmasına göz yumması, pek mümkün değildir.

Ve Türk kamuoyunda Pensilvanya Örgütü’nün eylemleri, giderek ABD-İsrail güdümlü operasyonlar biçiminde algılanmaya başlamıştır.

(...) “Kökü dışarıda” örgütlenmelerle Türkiye’nin kaderine ipotek koyulmasına hangi “Cemaat”in mensupları razı olabilirler?

İşte bu nedenle kamuoyu gözünde olay “Cemaat” boyutundan “Örgüt” boyutuna taşınmış durumda. Bunların eğer bir “Beyin Takımı” varsa, bu gerçeği görmeleri gerekmez mi?”

KİŞİLER AYRI, RÜYALAR AYNI!

Bence de öyle... Fetullah Gülen, bir “kıskaç”tadır, “kuşatma altında”dır,“mengene”ye sıkıştırılmış, “kıpırdayamaz” hâle getirilmiştir!..

Bunu, Fetullah Gülen de biliyor ama itiraf edemiyor olmalıdır!.. Ama, özellikle tabandaki; “Saf, temiz, dürüst, alnı secdeli, namazlı-niyazlı”insanlar, bunu görmeli ve gördükleri “rüya”lardan artık uyanmalıdırlar!..

Boşuna “rüya” demiyorum!..

Hele bir düşünsünler;

Daha önce Fetullah Gülen’den “nefret” ettikleri halde, katıldıkları bir“Cemaat toplantısı”ndan, ya da bir “cemaat yemeği”nden sonra, birbirleriyle ilgisi olmayan “apayrı” kişiler, “aynı rüya”yı nasıl gördüler, Gülen’e nasıl “biat” ettiler?!?..

Söyleyin Allah aşkına;

“Aynı toplantı”ya katılan “2-3 ayrı kişi”, hem de “aynı gece, aynı rüya”yı görebilir mi?..

“Bu işin içinde bir iş olabileceğini” niye düşünmüyorlar?..

Bunu, “üst düzeydeki Abi’lere, Abla’lara ya da İmam’lara” söylemiyorum... Amacım, “tabandaki saf ve dürüst” insanları, “gördürüldükleri rüyalar”dan uyandırmak ve “gerçekleri görmelerini” sağlamak istiyorum!..

Umarım, bir an önce uyanırlar ve “rüya ile amel etmek”ten vazgeçerler!..

CİNAYETLER DE GÜNDEMDE!

Çok ciddi bulduğum bu “rüya” meselesini, “psikolog ve psikiyatrist”lerin dikkatine sunduktan sonra, gelelim; “Her yol Gülen ve örgütüne çıkıyor”meselesine...

Tekrar edelim;

“Fetullah Gülen hakkında, Terör Örgütü Lideri olmaktan dolayı, yakalama kararı çıkarıldı!”

Peki, bir “terör örgütü ve lideri” ne yapar?.. Adı üstünde, “terör” estirir!.. Halkı, “korku ve paniğe” sevkeder!.. “Tehdit ve şantaj”larla, insanları“haraca bağlar!”... Kendisine engel olan insanlara “suikast” düzenler,“cinayet” işler ve böylece “rakip”lerini safdışı bırakır!..

Peki, bütün bu işlerle “Fetullah Gülen ve örgütü”nün bir ilgisi olabilir mi?..

Yani, “Üst Akıl”ın “maşası” ve “taşeronu” olarak, “cinayet” işlemiş olabilirler mi?..

Ben bilmem, ama ortalık “iddia”dan geçilmiyor!.. “Cemaatçi polisler”in, 2010 yılında “Tahşiye”cilere yaptığı “kumpas” belgelendi ya, şimdi; sadece “kumpas”lar, “tehdit”ler ve “şantaj”lar değil, artık “cinayet”ler de konuşulmaya başlandı!..

ALİ TATAR’IN İNTİHARI!

Meselâ, “Yarbay Ali Tatar’ın intiharı” ile ilgili haberler!.. 

Deniliyor ki;

“Ölümünün 5. Yıldönümünde, Yarbay Ali Tatar’ın intiharı, bir Cemaat Cinayetidir!”

Nasıl yani?..

Deniliyor ki;

Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı OramiralEşref Uğur Yiğit’in önüne bir dosya konulduğunda tarihler Ağustos 2009’u gösteriyordu. Dosyada“amirallere suikast” yapılacağı iddia ediliyordu.

İstanbul Emniyeti Elektronik Şube Müdürlüğüne, 15 Temmuz 2009 günü gönderilen isimsiz ihbar e-postasında bir muhbir, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Deniz Harp Okulu’nda örgütlenmiş bir “karanlık organizasyonu” ihbar ediyordu. O günlerde Cemaat’in bütün tertipleri bu tür bir ihbarla başlıyordu.

Soruşturma sonunda bazı deniz teğmenleri tutuklandı... “Uyuşturucu ve fuhuş çetesi” diye başlayan operasyon; önce, “Amirallere suikast”e, daha sonra da başka dosyalarla birleştirilerek “Poyrazköy Davası”na dönüştü.

Soruşturmanın başındaki savcı, şimdi Yargıtay üyeliği yapmakta olanSüleyman Pehlivan’dı.

Soruşturmanın polis ayağını ise şu anda Silivri’de tutuklu olan İstanbul TEM Şube Müdürü Yurt Atayün yürütüyordu.

Ali Tatar, 5 Aralık 2009’da yakalandı... Daha sonra da “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla tutuklandı!..

16 Aralık 2009 tarihinde Hasdal Askeri Cezaevi’nden tahliye edildi.

Ne var ki;

Savcı Süleyman Pehlivan; Tatar’ın tahliyesinden bir gün sonra, yani 17 Aralık 2009 tarihinde “tahliye”ye itiraz edip, yeniden “yakalanmasını”istedi!..

Ne var ki;

Ali Tatar ele geçirilemedi.

Çünkü, “intihar” etmişti!..

Tarih, 19 Aralık 2009’dur!..

HEP ARALIK AYI!

Çok enteresan değil mi?..

“Fetullah Gülen Örgütü”nün operasyonları, “hep aynı günlerde” yapılıyor!..

Mesela, “Fetullah Gülen Örgütü’nün yaptırdığı” iddia edilen “Necip Hablemitoğlu Cinayeti”nin tarihi “18 Aralık”tır!..

Evet, 18 Aralık 2002!..

Yarbay Ali Tatar’ın “intihara sürüklendiği” tarih de, “19 Aralık”tır!..

Evet, 19 Aralık 2009...

Bu, ne “tesadüf”(!)tür ki;

“Hükümete darbe” amaçlı “kirli operasyon”un tarihi de “17 Aralık”tır!..

“Cübbeli Hoca’nın tutuklandığı” tarih de, “10 Aralık 2011’dir!..

Sizce de enteresan değil mi?..

Ne var, bu “Aralık” ayında!..

Bir “sırrı”, bir “özelliği” mi var ki, operasyon tarihleri hep “Aralık”tır!?!..

Biz, eskiden “Şubat” ayına odaklanır, “Cüce Şubat”ın içine sığdırılan“darbe”leri, “suikast”leri, “faili meçhul cinayet”leri sıralardık!.

Ama, şimdi; bir de “Aralık muamması” çıktı karşımıza!..

Nedir bu “Aralık sendromu?”

Bu “takıntı”nın sebebi ne?..

Tıpkı, “birbirlerinden ayrı kişilerin aynı rüyaları görmeleri”nin araştırılması gerektiği gibi; “birbirlerinden ayrı kişilerin aynı ayda ölmesi veya öldürülmesi” konusu da, herhalde araştırmaya değer!..

Ne yapsak acaba;

Bu örgüte, “Fetullah Gülen Terör Örgütü” değil de, “17 Aralık Terör Örgütü” mü desek?..

Hani, Yunanistan’da, bir “17 Kasım Terör Örgütü” vardı ya, “Fetullah Gülen Terör Örgütü”nün adını da, “17 Aralık Terör Örgütü” mü koysak?!?..

Benimkisi, sadece bir teklif!..

HABLEMİTOĞLU SUİKASTI!

Malûm, “14 Aralık Operasyonu”na yoğunlaştığımızdan, 18 Aralık 2002’de öldürülen “Necip Hablemitoğlu suikasti”yle ilgilenemedik...

Oysa, 18 Aralık 2014; “Necip Hablemitoğlu’nun ölümünün 12. yıldönümü”ydü ve eşi Şengül Hablemitoğlu, kendisine yöneltilen; “Nuh Mete Yüksel, soruşturmanın klasörlerine, Fetullah  Gülen’in CIA Ajanı olduğuna dair, Necip Hoca’nın makalelerini koymuştu, ne diyorsunuz?”sorusuna şu cevabı veriyordu:

“Necip, bunları makalelerinde çeşitli dipnotlarla göstermiş ve belgeleyerek yazmıştı... Eğer, öldürülmeseydi, Gülen Dâvâsı’nda müdahil ve tanık olarak yer alacaktı... İşin enteresan tarafı, aynı  dönemde; yani 2001 yılında yayımlanan Alman Vakıfları kitabı var... Ve Alman vakıflarıyla ilgili açılan dâvâda da müdahil ve tanık olarak konuşacaktı... Necip öldürüldü, 1 ya da 2 hafta sonra o dâvâ da düştü... Benim istediğim bir tek şey var; tetikçiyi bile bulsalar ona bile razıyım.”

Peki; Necip Hablemitoğlu öldürüldü de, bunun hiç mi “ipucu” yok?..

Ben, 9 Temmuz 2014  tarihli Ayna’da, bir “ipucu”nu gündeme getirmiş ve özetle demiştim ki;

Kulağıma gelen “söylenti”lere göre; Necip Hablemitoğlu, sanıyorum“Köstebek” adlı kitabını yazdıktan sonra, “ziyaretine birileri geldi” ve ona dediler ki; “Sen, bu kitabından kaç para kazanmayı bekliyorsun?”

Necip Hablemitoğlu, “800 bin dolar” deyince, kendisini ziyaret eden kişi veya kişiler, “Bu para çok” dediler ve ona “500 bin dolar” teklif ettiler ve uyardılar:

“Bu parayı sana vereceğiz ama kitabı, kesinlikle piyasaya vermeyeceksin!”

Eşi Şengül Hanım’a göre ise; Necip Hablemitoğlu, “hiç kimseyle para pazarlığı yapmadı!”

Merak ediyorum;

“Necip Hablemitoğlu’nun ziyaretine gelen de mi olmadı?”

Bence, “cinayetin sırrı”, Hablemitoğlu’na gelen o “ziyaretçi”lerde!..

Çünkü o ziyaretçiler, hem “kara kutu”dur, hem de “para kutusu”dur!.. Öyle“ayakkabı kutusu”yla filân değil, “koli”lerle taşırlar “para”ları!..

Kâh “satın almak” için,

Kâh “susturmak” için!..

Biliyorum, bu “Abi”miz; şimdi bana, bulunduğu yurt dışından “möööö”diyordur ama, ben, “cinayetin sırrı”nın, o “mööö”de olduğunu düşünüyorum!..

“Mööö” sesleri takip edilirse, “Aralık operasyonlarının sırları” da aydınlatılır!..

Bilmem, anlatabildim mi?

****************************************************************

Alman Hükümeti Vakit’i kapatmıştı, hatırladınız mı?

Hepsini anlarım da; şu Amerika’nın, şu Avrupa’nın, şu Almanya’nın, şuAvrupa Parlamentosu’nun, şu TGC’nin ve “Freedom House” adlı “CIA beslemeli Yahudi kuruluşu”nun; “Paralelcilere gözaltı” olayına tepki gösterip, “basına özgürlük mavalları” okumaları yok mu, işte bunu bir türlü anlayamadım!..

l Ulan, Almanya’da; “Gerard Schöder ve Otto Schily ikilisi” tarafından 26 Şubat 2005’te, “Vakit’in Almanya baskısı yasaklandığında”nerelerdeydiniz?.. O infaz, o linç, “basın özgürlüğü”nün neresindeydi?..

l Aynı Vakit; “312 generalin tazminat linci”ne maruz kaldığında, dilleriniz bir yerlerinize mi kaçmıştı ki, hiç gıkınız çıkmadı?..

“Basın özgürlüğü” ha; güldürmeyin insanı!.. Bu gazete; “400 polis, 2 panzer ve keskin nişancılar” tarafından, “terör üssü” basılır gibi basıldığında; niye “basın özgürlüğü”nü hatırlamadınız, niye “dut yemiş bülbül”e döndünüz?..

İşte İsrail’in “soykırım”ları, işte Suriye’nin “katliam”ları ve işte Amerika’nın “işkence”leri!.. 11 Eylül 2001’den sonra, birçok insana,“insanlık dışı işkenceler” yapılmış ve bunlar “resmen doğrulanmış.”... Bush oğlu Bush da, “işkence”leri savunup, “onları yapanlar vatansever!”demiş!..

Tüm bunlardan sonra, hâlâ “Basın ve ifade özgürlüğü” martavalları okumuyorlar mı, çıldırıyorum!..

Demek ki, ortada “Paralel işbirliği” var!..

yeniakit