Kur"an"ın Maksadını Anlamak

Halil İbrahim Küçük

Yüce Yaratıcı yarattığı her canlıyı asla rehbersiz bırakmadı. Hayat-ı idamesinde ve yaratılış maksadında yolunu şaşırmaması için her canlı mutlak bir merkez rehber ile birlikte yardımcı rehberlere kayıtlandırıldı. Bitki ve hayvan toplulukları zaman ve mevsimlere göre hayatlarını idame ettirecek şekilde var edildiler. Her biri zamanı gelince yaratılış maksadına uygun oluşumlarda bulunarak tevhidi tabiatı icra ederler. Yine hâkeza cansız varlıklarda böyledir. Bu sebepledir ki hiç bir kedi fareliğe soyunmaz, hiç bir üzüm maydonozluk yapmaz. Kayalar kaya gibi durur,  toprak da toprak gibidir. Bu minavelde insan dışındaki tüm varlıklar yaratılış maksatlarına uygun bir istikamette seyrettikleri için zikr-i ilahi halindedirler. Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır.(İsra-44)

 "En güzel biçimde"1, "en şerefli mahluk olarak yaratılan" insan, "Yeryüzüne halife"2 sıfatı ile gönderilmesi, "ancak kulluk için yaratılmış"3 olması ve bu vazifelere binaen de insan dışındaki diğer canlı cansız yeryüzü varlıklarının beşerin hizmetine verilmesi mâlumdur. İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliği hiç şüphesiz iki ayağının üzerinde yürüyebilmesi veya kendisine akıl melekesinin bahşedilmiş olması değilir. İnsana bahşedilen akıl melekesi, dil ve cüz-i irade nimeti yaratılış maksadına uygun yaşaması içindir. Diğer canlılar gibi hayat-ı idame için erbai unsura4 muhtaç olmakla birlikte salim bir hayat ve insani kemâlat için insan Kitab ve Sünnet'e bağlı kılınmıştır. Genleri oynanan, fıtratlarına mudahele edilen bitki ve hayvanlar nasıl öz hallerinden saparak zararlı yada anlamsız birer varlık haline dönüşüyorlarsa Kitab ve Sünnet'i merkezinden çıkarmış insan da varlık maksadının dışına çıkmış, aslanlığa soyunmuş veya fareleşmiş kedi gibidir. İnsana bahşedilen akıl nimetide rehberi olan Vahyi(Kitab ve Sünnet) kavraya bilmek içindir. Akıl sorumluluğun mührüdür. Vahiy-akıl ilişkisi yüz yıllardır işlene gelen bir konu olsada akıl ne yapıp edip nefsi ve şeytani iç güdüleri de kullanrak vahyi kavramak ile vahyi sorgulamak olgularını birbirine karıştırmaktan geri kalamamıştır. Özellikle günümüz toplumunda avami  akaidden beri kalmak maksadı ile atılan tahkiki adımların peşi sıra gelen Kur'ani rehberliği akıl rehberliği ile kavrama gerçeğinden saparak Kur'an'ı ve sahih sünneti akıl ile sigaya çekme cüretkârlığı, Kur'an'a aklı rehber etme şaşırmışlığı iyice muhakeme edilmesi elzemliği her zaman için taze gündem olma gerekliliğini doğurmaktadır.

Kur'an'ı rehber edinme perdesi altında aklı Kur'an'a rehber ederek gerek resmi ideoloji çıkarcılığına binaen gerekse "bu işten ben de en az tâbiin ulemâsı kadar anlarım ve söz sahibiyim" iddiası ile Kur'ani rehberlikten sapma ve saptırma illeti laik bir sistem içerisinde kontrol mercii olmaması hasebiyle de  rahatça yayılabilmektedir. Ezber bozma adına da yapılan bu tür yaklaşımlar bazen dünyevi şöhret getirse de ezber bozduğunu iddia eden gerek çıplak gerek giyinik uyarıcıların(!) müntesipleri bilmelidir ki her ezberi bozmak hayra alamet değildir ve özellikle İslâm'ın bizden istediği geriden ezbermiş gibi gözüken olmazssa olmaz algı ve olgularımız vardır.

Kur'an'ı rehberlikten uzaklaştıran, aklı kavrayıcı ve mükkellefiyet getirici bir nimet olmaktan çıkarıp Vahy'i(Kitap ve Sünnet) sorgulayaıp  sigaya çeken, ahkâmı dilediği yere oturtmaya kalkışan illetli durumlarrı bertaraf etmek için Kur'an'a üç açıdan bakmamız elzemdir. Kur'an'ı şu üç açıdan kavrayıp tanımaya muhtacız.

1 - Metin Olarak Kur'an: Tevatür rivayetle mushaf hale getirilmiş metin olarak Kur'an'ın bir mevcudiyeti vardır. Sûre ve ayet dizini bazı sahabilerin mushaflarına göre farklılık arzetse de elimizdeki metin değişmez  Arapça bir metindir.

2 - Mâna Olarak Kur'an: Mevcud  metnin Arap diline göre bir manası vardır. Özellikle de ilk inzal edildiği dönemde genel algı olarak belirginleşecek olan mana esastır. Dilde sonradan oluşan anlam kaymaları ve defermasyonlar göz ardı edilerek o günün ve bölge insanının metne yüklediği manaları esas almayıp, metin-mana bağını kurarak Kur'an kavranmaya çalışılırsa ve güncelleştirme adına sipariş tarzda manalar verilmeye kalkışılırsa Kur'an'ın rehberliği ınkıtaya uğrayacaktır.

3 - Maksat olarak Kur'an'ın Emirleri: Evet, elimizde  Arapça metinde bir Kur'an vardır ve bu metne manalar yükleyip algıya dönüştüren bir dil vardır. Doğal olarak  her dilde olduğu gibi Arapça'da da bir kaç manaya gelebilen kelimeler cümleler olabilecektir. O halde Kur'an'ı rehber edinmemizi isteyen Allah'ın(c.c.) Kitap'taki metin ve mana ile hangi ameli yerine getirmemiz vucubiyetini nasıl gereği gibi anlayacağız? Rabbimizin maksadını nasıl sapmasız ve istikametli olarak yerine getireceğiz. Tesettür emrinden maksadın, bir şekilde, herhangi bir eşya ile -ki bu perukla da olur bezle de olur- diyerek maksadın örtmek mi, örterek gizlemek mi, örterek cazip sunumun önüne geçip ziynetli halden uzak kalmak mı olduğunu nasıl kavrayacağız? Kur'an'ı sadece yabancı dildeki bir metni tercüme edercesine kavramak, "bu kelime şu manalara gelir" diyerek konuya uygun bir manayı tercih ederek meal ve tefsire kalkışmak, hükme ulaşmak ilgici avamın nezdinde kişiyi müctehidlik makamına erdirse de uhrevi sorumluluk kaçınılmaz olacaktır. "O halde Kur'an'ı maksadına uygun nasıl kavrarız, maksadına uygun kavranmışlığı gibi elimizde bir veri var mıdır ki biz de o yolu takip edelim" gibi bir soru gelirse cevap; evet vardır zaten başka da yol yoktur. Allah'ın(c.c.) emirlerini maksadına en uygun anlayan ve Allah'ın(c.c.) rızasını en çok gözeten Hz. Muhammed'dir(s.a.v). Zira Resulullah'a(s.a.v.) Cenab-ı Hakk; "Allah'ın sana gönderdiği maksat üzere insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma!(Nisa-105)" buyurmuştur. Bizlere de "...Bir de peygamber size her ne emir verirse onu tutun, yasakladığından da sakının ve Allah'tan korkun; çünkü Allah, cezalandırması çetin olandır.(Haşr-7)" emreder. Dolayısı ile Kur'an'ı gereği gibi kavrayıp rehber edinebilmenin tek yolu Resulullah'ı(s.a.v.) gereği gibi takip edip, kılavuz edinmektir.

İyi bilinmelidir ki İslâm düşmanlarının ilk derdi metnini tahrif edemedikleri Kur'an'ı, dili kullanarak mâna ve maksadı yolu ile tahrib ederek ümmeti yollarından saptırmaktır. Bu maksatlarına ulaşmak için de; önce Kuran'ın maksadına ulaşmamızı sağlayan usul ilmini ve ilk üç asır ulemâsının hafife alınarak hadis üzerinde şühheler uyandırıp önce maksadı zedelemek sonra maksadı zedeledikten sonra arzu edegeldikleri sapkın mânaları yükleyrek metni askıda bırakmaktır. Zira maksat hasıl olmadıktan sonra Kur'an'ın metnininden İslâm düşmanları rahatsız değillerdir.

Bu konuda dikkat edilip sorgulanacak bir husus vardır ki hayati önem arzetmektedir. İslâmi ilimleri her şekilde sorgulayıp boşluklarını arayan, sözde akla aykırılığını çelişkilerini orataya çıkarmaya çalışan müsteşrik sıfatlı İslâm düşmanları dikkat edilirse usül ilmine pek sokulamamaktadır. Misal; haber ilmi esası ile usullendirilmiş hadis usulünde ki çetin duruşun veya fıkıh usulünde ki sarsılmaz kaidelerin yanından bile geçme cesaretleri gösteremezken ravilere ulemâya dil uzatarak işi bayağılaştırmaktan öte bir yol bulamamaktadırlar. İşin acı yönü ise; usülden bi haber kardeşlerimizin hadislere akli yollarla yaklaşıp Kur'an'a aykırı hadisleri(!) ayıklamaya kalkışması veya birazcık mürekkep yalamışların "ben de derim ki" edası ile cumhurun görüşünü, ulemanın ittifakını görmezden gelmesidir.

Unutulmamalıdır ki Hiristiyanlar da Yahudiler de Vahyi akıl ile kavramak yerine sorgulama esaslı hareket ettikleri için sırat-ı mustakimden sapmışlardır. Hz. İsa'nın(a.s.) doğumu akıl rehberliğinde kavramaya çalışan iki millet sapıtıp gitmiştir. Elde Kur'an ile hidayet de mümkündür sapkınlık da mümkündür.5 Bizleri Kur'an rehberliğine taşıyan sahih sünnetin rehberliği yok ise ortada tek rehberlik vardır o da; nefis bineğine binmiş, diz bağı olması gereken aklın, hikmet gemi yerine geçerek, bineği olur olmaz yerlere sürmesidir. Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir peygamber gönderdik.(Bakara-151)

 

1-       Biz insanı, en güzel biçimde yarattık (Tin 4)

2-       Rabbin meleklere "yeryüzünde bir halef yaratıyorum" dediğinde "Biz seni kutsayıp yüceltirken orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birilerini mi yaratacaksın?" dediler. ALLAH şöyle buyurdu: "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim."(Bakara-30)

3-       Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.(Zariyat-56)

4-       Erba-i Unsur: Dört unsur (Toprak, su, hava, ateş)

5-       Allah bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, "Allah örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?" derler. (Allah) onunla bir çoklarını saptırır, bir çoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır.(Bakara-26)

 

Vuslat