Kurbağa haşlaması sever misiniz?

Abdurrahman Dilipak

Tarih’in en büyük soyguncusu ABD’dir. ABD’deki en büyük soyguncu da FED’dir. FED’in patronu da Rocofeller ailesidir. Bu soygunun işbirlikçisi LIBOR’dur. Bunun patronu da Rothchild’dir. Kraliçe de onun koruyucusudur. Suç ortakları Dünya Bankası ve IMF’dir. Bütün merkez Bankaları bunların ülke komiserleridir. Bütün bankaları, bu komiserliğe bağlı sistemin personeli, onların ürettiği paraları kullanan bizler de sistemin gönüllü köleleriyiz.

Dolar rezerv para olduğu için, sistem dolar üzerinden kurgulandığı için, ülkeler dış ticaretlerinde ya da dış kredi kullanmaları gerektiğinde dolar üzerinden teminat göstermek, işlem yapmak durumunda kalacağından merkez bankalarında altın ve dolar rezervi tutarlar. Diğer paraları da bulundursalar da onların değeri genelde stabil değildir ve çok farklı sebeplerle dalgalı seyir izlerler. Sonunda dolara muhtaçsınızdır. Dolar almak için de ya borçlanacaksınız ya da mal, hizmet, başka bir parayı vermeniz gerekiyor. Sorun şu: Bugün doların karşılığı yoktur. Sadece bir kağıttır. Ve sistem, sizin global marketteki iktisadi faaliyetlerinize bağlı olarak, hiçbir emek vermeden sizin kadar değere sahip olabilmektedir.

LIBOR ise, Londra para borsasında, tüm dünyadaki, uluslararası geçerliliğe sahip paraların değer ve faizini belirler. Bu anda bir güven endeksi oluşturur. Yaptığı iş, ben şu parayı şu değerden alıyorum ve şu değerden satıyorum der. Bana bu paraları getirirseniz aylık şu kadar faiz veririm, ya da bu parayı benden talep ederseniz şu kadar faiz isterim der. Ülkelerin paralarının bu değerlerini global piyasa belirler. Ülke içindeki işlemler ise Merkez Bankasının politika faizi ile kredi değerlendirme, teşvik ya da engelleme politikalarına bağlı olarak LIBOR +, LIBOR – olarak belirlenir.

Bu sistemde kim ne üretirse üretsin, Petrol ya da sisteme bağlı borsada takip edilen, kotaya bağlı bir mal üretiyorsa, mesela bir ülke OPEC üyesi bir ülkeden petrol alacaksa, Nakit Dolar ya da borç bulması gerekir.. Çark böyle döner. Sistem’e bağlı bütün merkez bankaları aynı soygunu kendi halkına uygulayan zihniyet ikizi suç örgütleridir.. Öte yandan sistem dışı faaliyetler zaten bir şekilde engellenir.

Bize de ezberletmişler. “Faiz haramdır”.. Hayır Enflasyon=Faiz, Riba değildir. Bu anlamda Faiz haram değildir, haram olan Riba’dır. Faiz kelime olarak erkek adı, Faize kadın adı’dır ve “nurlandırma, bereketlendirme anlamına gelir. Enflasyonu %50 olan bir ülke parası ile bir yıl sonra ödeme yapılacaksa fiyat ona göre belirlenecektir. Bu vade farkı Riba olmayacaktır. Bilinen fiyat üzerinden vadeli ödeme dolandırıcılık anlamına gelir. Dolar üzerinden borçlanmak ya da vade farklı ödemesi, bu riske karşı gibi bir tedbir gibi gözükse de, dolar da enflasyon farkı oluşmaktadır. Altın- Gümüş gibi değerli madenler üzerinde de alınıp satılırken, döviz üzerinden işlemlerde enflasyon farkı yine söz konusudur. O 1 Gram altının 24 ayar mı, 18 ayar mı olduğu da borçlanmada ve ödemede ayrıca not edilmesi gerekir. Yine altın borç alıp verişte taraflar için haksız kazanca ve zarar sebeb olmamalıdır.

Bu Riba öyle bir bela ki fakirlik sebebi, bereketi yok eden lanetli bir şeydir. Bütün bankalar Riba bulaşmış kurumlardır. Parayı üreten Merkez Bankaları Riba kurumlarıdır. Kendi borçlanmaları ya da bankalara aktardıkları ya da bankalardan, “reeskont faiz’i” karşılığı ödedikleri para bu çerçevede değerlendirilir. Bütün bankaları ve finans kurumları aslında hortumlarla aynı Riba havuzuna bağlıdır. “Faiz” ile perdelenen büyük bir gayrimeşru havuzdan söz ediyoruz. Devalüsyon’da da haram, Enflasyona sebeb olan manipülasyonlar da haram. Faiz bu yanlışın bir tarafı ise, öbür yüzü enflasyon ve devalüasyondur. Riba sebeb, enflasyon ve devalüasyon sonuç, Enflasyon ve Devalüasyon sebeb Faiz/Riba sonuçtur.

Karşılıksız para basıyorsanız, insanları aldatıyor, cüzdan’larında / Kasa’larında aynı rakamda bir değer bulunuyorken, bunun karşılığını çalıyorsunuz. Bu bir hırsızlıktır. Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası yöneticileri, İstatistik kurumunun başındakiler esasen değeri çalınan paranın suç ortağıdırlar. Bu bir soygundur. Bu soygun devlet denen yapının senyoraj hakkı perdesi arkasına saklanmıştır. Devleti kutsayan akıl, bu ve buna benzer daha birçok haramı bu perdenin altına süpürmektedir. Bir şey yasal olabilir. Bugün fuhuş da kumar da yasaldır ama bunlar ahlaki olmadığı gibi dinen de haramdır.

Şahıslara haram olan topluluklara da haramdır. Avama haram olan alime, şeyhe de haramdır. Şahıslara haram olan kurumlara da haramdır. Bunun tabii sonucu olarak devletin yaptığı her şey bugünkü laikçi anlayışla ahlaki de dini de, meşru da, hatta ilmi de olmayabilir.

Laik/Laikçi bir siyaset/devlet anlayışını kutsallaştırarak yaptıkları işleri meşrulaştırmak mantığa aykırıdır. Devlet bugünkü anlamda seküler bir kurumdur. Seküler demek, yercil, yatay, rasyonel, determinist bir yapıyı ifade eder. Yani seküler olan kutsal dışıdır. Kutsal dışı kutsallık algısı akılsızca bir iddiadır. Seküler bir devletin meşruiyeti ancak, inanç topluluklarının kendi kişisel tasarrufları ve cemaat içi uygulamalarda özerk yapıda olmaları gerekir. Yoksa bizimkilerin bugün yaptığı gibi, kurban kesip tekbir getirerek genelev açar gibi, Hilafet fonunda biriken dini vergilerden meydana gelen parayı İş Bankası örneğinde olduğu gibi bir Riba kuruluşuna Sermaye yapmak gibi bir vahşet çıkar. Bu tersine mühendislikle modern bir “Kutsal Fahişelik” deneyi olur. Zaten “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” deyince Genelev patroniçesi Matilt Hanım yıllarca vergi rekortmeni olmadı mı bu memlekette.

Bakın her ülke bu cinayetin suç ortağı oldu. BM gibi uluslararası örgütler de bu suça alet edildi. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, birtakım ülkelere fon desteği sağlarken ya da kredi verirken o ülkelerin ekonomilerine yön verdiler, kaynaklarını sömürdüler. Ekonomik kararları bahane ederek Siyaseti baskıladılar. Ülkelere birtakım kurumlar üzerinden danışmanlıklar sağlandı. Sistem akademiler, media, meslek odaları üzerinden sisteme enjekte edildi. Standard and Poor’s gibi Fitch gibi ratings kuruluşları üzerinden ülkelere notlar verildi. Para’nın Hard Copy’si FED’in elinde Soft Copy’si LIBOR’un.. İki kutuplu bir soygun düzeni. Sistem YingYang gibi birbirini tamamlıyor. Ve çok çok büyük bir Finansal örgüt yapısına sahip. Aslında Sigorta’sı, Leasing’i, Factoring’i daha bir çok kurumu ile birbirine entegre dev bir yapıdan söz ediyoruz. Finans Kapital böyle bir şey.

Bu dünyayı John Perkins bize detayları ile anlatır “Bir Finansal Tetikçinin İtirafları” kitabında.. “Şirketokrası ve Ondan Kurtulmanın Yolları” da hep tartışılır ama, sonunda bu Bretton Woods oltasını boğazımızdan çıkartmadan bir sonuca ulaşmak mümkün değil. Oltayı yutan balık yem istemiyor. Gideceği limanı bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgâr fayda sağlamıyor. Sahi, bugünlerde asgari ücret, memur, emekli maaşlarını konuşuyoruz değil mi? Hiç “havaic-i asliye” kelimesini duyuyor musunuz.. Peki, Erbakan döneminde 3 ayda birdi sanırım ücretler revize ediliyordu. “Eşel Mobil” adı verilen sistem de artık çare, çözüm değil. Enflasyon rakamını TUIK kendi yazdığı modele göre belirliyor. Asıl odaklandıkları nokta asgari ücret gerçek olursa, emek maliyeti, vergi ve sigorta maliyetinin işverenin karşılayıp karşılayamayacağı ile ilgili. Öte yandan tüketici aciz duruma düşünce ne olacak? Onu geçiniz!?. Maaşa %70 zam yapsınlar ama hemen arkasından Karşılıksız para basıp enflasyonu %75’e çıkartsalar ne olacak! Zaten ev sahibi de kiraya o kadar zam yapacak. Tam ikircikli bir durum, aza koysan dolmaz, çok’a koysan almaz. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık hesabı. Piyasa’nın hali bu. Siyaset, bürokrasi, odalar sendikalar havanda su döğüyor aslında. Hani adil şahidler olacaktık, ölçüyü-tartıyı düzgün tutacaktık. Geldiğimiz yer, yılan’ın kendi kuyruğunu ısırdığı noktadır.

Bir çok şeyi yeniden düşünmemiz gerek, Borsa’yı, Kripto para’yı, Plastik para’yı. Daha sıra buna gelmeden “Karbon vergisi” ve “Karbon ayak izi” gibi bir rezaleti konuşuyoruz. BRİCS 2. Bir rezerv paradan söz ediyor ama, sistem kamplara bölünüp, yine o kamplar üzerinden yönetilecek olduktan sonra ne farkedecek. Bize yeni bir anlayış gerek. Yoksa bu işlerin ne olduğunu anlamadan kurbağa haşlaması ile yavaş yavaş haşlanıp, beylerin refah ve mutluluklarının harcını karmaya devam edeceğiz.

Şimdi uluslararası sistem yeni bir arayış içinde. Dünyada dev bir finansal yapı var. Eczahane’den çok banka var. Aslında, gıda, sağlık, kimya, endüstri, media, bankacılık sistemi, eğitim, STK, cemaat’lar bugün hepsi bu lanet olası yapının baskısı altında. Siyaset, bürokrasi, istihbarat hepsi kontrol altında. Bu kadar büyük ve amorf bir yapıyı kontrol giderek zorlaşıyor. Onun için radikal bir kararla Global reset projesi üzerinden hem ulus devlet yapılarını hem ulusal yapıları, Yapay zekâ ve yapay bilinç üzerinden kontrol etmek ve yönetmek istiyorlar. Tek devlet, tek ulus, tek aile, tek gelecek olacak. Tek bir para sistemi ile bütün bunlar kontrol edilebilecek, yasama, yürütme, yargı hiçbirine gerek yok. Farklı media’lara gerek yok, Din, ahlak, gelenek, biyolojik cinsiyetten bağımsız bir BİREY ve onlardan oluşmuş sayısal, nitelik ve nicelik olarak sınırlandırılmış bir toplumdan söz ediyorlar.

İnsanın yerini “Nesnelerarası iletişim”in nesne’si alacak olunca, partilere, parlamentoya, hiçbirine ihtiyaç olmayacak. Tek market her şeyi sağlayabilecek. Zaten beyninizi okuyan ve beyninize yükleme yapan bir yapay zeka ve yapay bilinç’ten , Humanoid’lerden, Avatarlar’dan, Klonoid’lerden söz ettiğimiz bir dünya sözkonusu bu Pedefolik Satanist Siyonistler’in senaryosunda. Bu kadar insana da gerek yok. Dikkat, işte tam bu noktada, bu iklim, bu 5G, bu Starlink’ler, Bu Cehemistrail, bu NeuraLinkler. Üzerinden, sağlık, gıda, eğitim, kültür, ulaştırma, Sanayi, şehircilik, gençlik, aile, İçişleri, Dışişleri, bakanlıkları üzerinden Şeytan bütün esbab-ı cefasını toplayıp geliyor. Bizim yerli ve milli siyaset, bürokrasi, sermaye, akademi de bilerek veya bilmeyerek bu Şeytani oyuna, çıkar hesapları, korku ya da hiyerarşi içinde itaat ediyor. Allaha verecekleri hesabı unutup, efendilerine verecekleri hesabı önlerine alıyorlar.

Farkında mısınız bilmem ama, beynimiz işgal ediliyor. Midemiz, kalbimiz ve damarlarımız da işgal ediliyor. Yoksa siz havadan, karadan, denizden donanmaları, tankları ve uçakları ile gelmelerini mi bekliyordunuz. İHA’larımız ve SİHAlarımızla bunlara karşı koyabileceğimizi mi düşünüyordunuz. Geçmiş olsun. Cep telefonları, bilgisayarlar, o Whatsapp, X, İnstagram, FaceBook, e-mailleriniz üzerinden adım adım izleniyorsunuz. Aklınızı, niyetlerini okuyorlar. Siz tekil olarak yapay zekayı okurken, o yapay zeka, bütün dünyayı okuyor. O da sizi kullanıyor ve sizinle, ülkenizle ilgili asimetrik analizler yapabiliyor. Biz akıllı evlerimiz, otomobillerimiz, şehirlerimizin tutsaklarıyız artık. Cep telefonlarınız ajanlarınız. Kredi kartları üzerinden de izleniyorsunuz. Bu şekilde dinlendiğinizi ve hatta öldürülebileceğinizi biliyor musunuz? Sonuçta BioHacker’lerin hedefinde TEK TIK’lık canınız var.

Ülkemizin ekonomisi ve siyasal krizi, o darbeler, konjonktürel değil, yapısal. Def-i mazarrat celbi menafiden evladır. Sürekli ekonomik ve siyasal sistem üzerinden toplum olarak zehirleniyoruz. Kovanın dibi delik ama biz kovaya su akıtıyor ve dolmasını bekliyoruz. Türkiye imtiyazlı geri bırakılmış bir ülkedir. Islah edici pozlarla bozgunculuk yapan birilerinin peşinde yıllardır koşup duruyoruz. Sonuç NATO içinde üslendiğimiz roller, BOP, Uluslararası sözleşmeler üzerinden getirildiğimiz yer belli değil mi? Neyse, işte böyle. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az! Selam ve dua ile.