Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Genelkurmay Başkanı Org. Hulûsî Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, günlerdir Washington’da mevkidaşlarıyla görüşmeler yapıyorlar; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16 Mayıs'ta Washington’da Amerikan Başkanı Trump’la yapacağı görüşmelerin hazırlığı mahiyetinde... Ayrıca Adalet Bakanı da, Pensilvania Şeyhi F.G’nin iadesini tekrar istemek üzere, günlerdir orada...
Ancak, 9 Mayıs akşamı ulaşan bir diğer haber şaşırtıcıydı.
Bu, söz konusu yüksek dereceli heyetin bizzat Amerikan Başkanı Trump tarafından kabul edilmesiydi. Diplomatik protokol kuralları açısından bu bir sürprizdir.
Ama her şeyi daha da alt-üst eden bir haber de tam o sırada ulaştı. Bu da, Trump’ın, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG’ye ağır silahlar verilmesi için Pentagon’a yetki vermesi idi.
***
Esasen, Amerikan emperyalizminin, DEAŞ’a karşı verildiği ileri sürülen mücadele için Suriye’de YPG’yle birlikte hareket ettiği, YPG’ye, -NATO üyesi olan Türkiye’ye bile vermediği- en gelişmiş ağır silahları ve bunların kullanımıyla ilgili eğitimi verdiği biliniyordu ve YPG’li silahlı unsurların da Amerikan bayraklarının gölgesinde gururla poz verdikleri görülüyordu.
Şimdi artık bu tablonun tartışmaya gerek bırakmayacak bir netliğe kavuştuğu görülüyor.
Benzer bir durum Rusya için de söz konusuydu ama Erdoğan geçen hafta Putin’e YPG silahlı elemanlarıyla Rus askerlerinin kol kola fotoğraflarını gösterince, Putin, en azından ‘Bu görüntü kabul edilemez, bunu tahkik ettireceğim’ dedi. Bu, Putin’in Türkiye’yi celbetmeye daha fazla önem verdiğinin bir işareti sayılabilir.
***
Denilebilir ki, Trump, diplomatik protokol kaidelerini bir kenara koyarak, Türkiye’nin bu yüksek dereceli heyetini kabul etmekle; Erdoğan’la görüşmeden önce onu bu tabloyu kabule alıştırmak için, bu heyetle görüşmeye karar vermişe benziyor. Ayrıca, Pentagon yaptığı açıklamada, Türkiye’nin güvenliğini taahhüt ettiklerini de açıklıyordu..
Trump’ın bu tutumu, Ortadoğu’da, 100 yıl öncelerde çizilmiş sınırların kendi menfaatlerini ve yapışık kardeşi durumundaki İsrail rejiminin geleceğini daha güçlü şekilde garanti etmeye yetmediği kanaatiyle, kendine özgü bir yeni siyaset izlemek istediğini yansıtıyor. Bunun için de bir bölgenin coğrafyasını değiştirmeye kararlı gözüküyor.
Hatırlayalım, 100 yıl öncelerde de Amerikan başkanı Woodrow Wilson, ‘Wilson İlkeleri’ adıyla anılan ünlü 14 maddelik beyannamesinin 12. maddesinde, ‘Bugünkü Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türk kesimlerine güvenli bir egemenlik tanınacak, Türk yönetimindeki öbür uluslara ise her türlü kuşkudan uzak yaşama güvenliğiyle özerk gelişmeleri için tam bir bağımsızlık sağlanacak’ deniliyordu.
***
Durum oldukça kritik... Tayyip Erdoğan’ın yabancı müzakerelerde de çok net olduğu ve gerektiğinde masadan kalktığı biliniyor. Ama Trump’ın da hiçbir diplomatik kural tanımadığı ve dünya meselelerine de azgın bir boğa gibi daldığı biliniyor. Bu yüzden denilebilir ki, Türkiye heyetiyle yaptığı görüşmede kesin tavrını önceden ortaya koymuş gibi...
Bu durumda, Erdoğan’ın gezisini iptal etmeyi düşünmesi de şıklardan birisidir. Çünkü çok kaba bir dayatmayla karşılaşması da mümkündür.
***
Bundan sonra, Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta takip edeceği siyaset de daha bir önem kazanmaktadır. Risklerden kaçınmak, daha büyük riskleri de getirebilir.
Öte yandan, Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetiminin başı Mesud Barzanî, bağımsızlık ilanı için bir referanduma hazırlanıyor. Çünkü PKK/YPG’nin, Kürt Devleti'nin varlığını, kendisinden önce ilan etmesi ihtimalinden endişe ediyor. Ki, her kavmin kendi adına bir devleti oldukça, Kürt Devleti talebi de kaçınılmaz olarak gündeme gelecekti.
***
Süleyman Demirel, 25 yıl önce Ocak-1992’de Başbakan olarak, ‘Batı, bir kürt devleti kurmaya karar verdiyse yapacak bir şeyimiz yoktur’ diyerek teslim bayrağını çekmişti.
Bugün, öyle bir teslimiyeti kabul edecek bir Türkiye yoktur ve hattâ gerekirse NATO’dan ayrılmak bile gündeme gelebilir.
stargazete