Küresel finans krizi için kimler kurban edilecek?

İbrahim Karagül
Küresel finans krizi için kimler kurban edilecek?
 

İngiliz emperyal mirasının önemli merkezlerinden Chatham Hause'dan Rosemary Hollis, 2006 yılında, Ortadoğu ve Avrupa'nın geleceğine ilişkin adeta bir dehşet senaryosu çizmişti. "Europa and Middle East-Sectarian War Zone" başlıklı ve "Çatışma yaklaşıyor" alt başlıklı yazıdaki ürpertici senaryo şöyleydi:

"Avrupalılar için 20. yüzyılın sonları 2. Dünya Savaşı ile yakın zamanda çıkacak mezhep savaşının arasındaki dönem olacak. Bu savaş, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu olan bölgeyi tamamıyla yutup Avrupa'ya yayılacak. Devletler veya süper güç blokları ya da imparatorluklar arası bir savaş olmayacak. Bir iç savaşa benzeyecek. Yaklaşan çatışma çerçevesinde ordular, kıtalar veya ülkeler arasındaki jeo-stratejik fay hatlarında mevzilenmeyecek, savaşanlar daha ziyade siviller, siyasetçiler, polisler olacak. Kentler mahallelere, devletler internet ve örgütlü suç üzerinden başka yerlerdeki müttefiklerine bağlı etnik ve mezhepsel gruplara bölünecek. İhtilaflar kimlik üzerinden yaşanacak. Kaybedilenler hoşgörü ve toplumsal uyum olacak".. Leeds, Kopenhag, Marsilya, Halepçe, El Halil, Kerkük ve İskenderiye varoşlarında çatışma belli zamanlarda kanlı bir hal alacak. Avrupa devletleri ayakta kalacak ama liberal demokrasi pahasına. Ortadoğu'da bazı devletler çözülecek ve savaşın başladığı nokta bu olacak"."

Bu kâbus senaryosuna göre hoşgörü çağı sona erdi. Paris'ten İskenderiye'ye uzanan savaş, bir kimlikler savaşı olacak. Oluyor da" 21. yüzyılın dünyası güvenlik stratejileri üzerine inşa ediliyor. Ve bizler, bol süslü cümlelere, insan hakları ve demokrasi söylemlerine boğulurken dünya, sözün kalabalığının tam tersi istikamette hızla yol alıyor. Özellikle Soğuk Savaş sonrası insanlığın ortak umutları, hayalleri, hedefleri, kitlelerin dışında önceliklere sahip güçler tarafından sabote edildi. O günden bu yana güvenlik ve kimlikler üzerinden bir gerilimi hep birlikte yaşıyoruz. Hemen her toprak parçasında, hemen her ülkede benzer krizler hissediliyor. Bunlar şu ana kadar tanımlanan krizlerdi. Yukarıdaki senaryo kadar dehşetini henüz görmemiş olsak da, işaretlerini hissettik. Ve bu sürecin sonunu öngöremiyoruz.

Ancak şimdi, güvenlik krizlerinin, kimlik çatışmalarının ötesinde bambaşka bir gerçekle yüz yüzeyiz. Üstelik bu, insanlık tarihinin en eski sorununa işaret ediyor. Bu sefer, dünya sisteminin merkez organları benzer dehşet senaryolar yazıyor.


Aç insanlara kim öncülük edecek?

Aylardır izlediğimiz ama nedense hep üstü örtülen, yokmuş gibi gösterilen, hafife alınan küresel ekonomik krizin bugüne kadar öngörülenlerin dışında, nasıl bir dünya düzeni dayatacağını şimdiden tartışmaz zorundayız. Dünya finans sitemi büyük bir krizin içinde. Bu çöküşün etkisi nasıl azaltılabilir, çöküş ne tür siyasi ve sosyal sonuçlara yol açabilir açıkça tartışılmalı.

Dünya Bankası ve IMF liderlerinin açıklamaları yeterince ürkütücü değil mi? "Yüz binlerce insan açlığa mahkum olabilir." Benzin fiyatlarını düşünenler bunu hiç düşünmemiş olmalı. Mısır'dan Bangladeş'e veya Haiti'ye kadar gıda savaşları kendini hissettiriyor. Dünyayı yöneten bu merkezlere göre bekleyecek zaman yok. Öyle ki, Haziran'daki G-8 zirvesini beklemek bile çok geç olacak. Birkaç ay içinde mutlaka bir düzenleme gerekiyor. Önerdikleri şey, 1929'daki "yeni Düzen"e benzer radikal bir girişim. Çünkü gıda fiyatları üç yıl içinde yüzde 83 arttı. Artmaya da devam edecek. Bazı ülkelerde ayaklanmalar başlayabilir".. Aç insanların öfkesini kontrol etmek mümkün olmayabilir.

Böylesine adaletsiz bir ekonomik düzen içinde, küresel krize ilişkin çözüm yolları da aynı şekilde adaletsiz bir seyir izliyor. Krizden kurtulmak için yüz milyarlarca dolar bankalara aktarılıyor. Finans sistemi ayakta tutulmaya çalışılıyor. İngiltere sadece geçtiğimiz hafta bankalara 55 milyar dolar aktardı.

Ancak çözüm bu değil. Adil bir dünya düzeni kurulmalı. Kitlelerin zenginlikleri, kaynakları finans baronlarına değil kitlelere aktarılmalı. Çünkü yoksulluk, bugünkü ekonomik sistemin bir sonucu.

Açık konuşalım: ABD'nin finansal sistemi çökmüştür. Acilen müdahale edilemezse bunun siyasi ve sosyal sonuçları olacaktır. Sadece fakir ülkelerde açlar sokaklara dökülmeyecek. Zengin ülkelerde de sosyal patlamalar yaşanabilecek. Çünkü bugünkü kriz, zenginlerin krizidir, fakirlerin değil.

Ancak bu bunalımda bile şeytanlık düşünüyorlar. Krizden kurtulmak için yüz milyonları aç bırakacaklar. Küresel sermaye kitlesel kıyım istiyor. Tıkanan sermaye sistemi, bir yol bulmak için kurbanlar arıyor. Batı'nın refah ülkeleri, bu refahı güvenceye almak için yer yüzünün hangi bölgelerine kana bulacak, düşünmeliyiz.

Yeni bir ekonomik sistem istiyorlar. ABD'nin, Avrupa'nın, Rusya'nın, Çin'in ve diğer merkez güçlerin acilen bir araya gelip çıkış yolunu bulmak için birlikte hareket etmesini istiyorlar. Yeni bir ekonomik sistem gerekiyorsa yeni bir siyasi sistem de gerekiyor. Ancak yirmi yıldır uğraştıkları sistem arayışı tam tersi yönde ilerliyor. Böyle giderlerse, zaferle değil, hezimetle yüzleşecekler.

Tarihi neo-liberalizmin zaferi olarak noktalayanların, bugünkü çıkmaza ilişkin hiç bir sözü olamaz. On yıldır kimlik savaşları tartışıyorduk artık açlık savaşlarını tartışacağız. Aç insanların öfkesini bastırmak için, yeryüzü kaynaklarının adil bölüşümünü engellemek için güç kullanmayı tek yol olarak görenlerinse kaostan başka gelecek öngörüleri yok. Küresel finans sistemini kurtarmak için milyarların ekmeğini çalma yoluna giderlerse, ki bu eğilim dikkat çekiyor, tarihin en kötü tercihlerinden birini yapmış olacaklar"