Dünya gitgide küçülen bir yer oldu diyoruz da bunun sonuçları ile yaşamaya ne denli hazırlıklıyız buna çok değinme fırsatı bulamıyoruz. Küresel köyün sınırları daraldıkça, insanlara da “darlık” geliyor. Hem mekan, hem zaman, hem de duygu olarak. Bunu şöyle açalım: hızla küçülen dünyamızda bizler de insanlar olarak hızla birbirimize çarpmaya, çarpışmaya başlıyoruz. Fiziksel bir mekanın, patlamış bir topun balon gibi büzülmesi üzerinden düşününüz. Dünya aynı dünya, yani gezegen olarak, ama aslında farklı bir mekana dönüşüyor. Bizler hızla birbirimize yakınlaştıkça, hem hareket alanlarımız daralıyor hem de etkileşimimiz artıyor. Sonuç itibariyle de birbirlerimizle yaşamaya, birbirlerimizin davranışlarının sonuçları ile karşı karşıya kalmaya mecbur hale geliyoruz.
Küresel köyün en önemli özelliklerinden biri ulus devlet mefhumuna bir nokta koymuş olması. Haydi diyelim, bu henüz tam olarak kendini tamamlamış bir süreç değil, ne de olsa hâlâ bir Türkiye, bir Rusya, bir Amerika, bir Çin, bir Brezilya, bir Fransa, bir Arjantin, bir Endonezya’dan bahsediyoruz, öyleyse ulus devlet dediğimiz şey hâlâ var ve bir şekilde ayakta. Tamam, buna itiraz etmekle vakit kaybetmeyelim, yüzümüzü tartışmanın bir başka boyutuna çevirelim, belki de “ya o ya da öteki” söylemi ile bizi iki zıtlıktan birini seçmeye, birine yönelmeye mecbur bırakmayacak bir yeni boyuta dönelim.
Burada hem ulus devlet var, hem de ötesi. Hem katı sınırlarla çizilmiş devletler arası siyaset var hem de buna ait bütün kuralları yok varsayacak gruplar, kişiler, takımlar siyaseti. Birbirini yok etmesi düşünülen yapıların, yok etmek şöyle dursun, sürdürülebilir varlık mücadelelerine destek olduklarına şahit olduğumuz siyasetler.
Bakınız Suriye’ye. Suriye’de kim var? Soruya soruyla cevap verelim, kim yok ki? Belki de Suriye’de en az Suriyeliler var. Doğru mu…doğru. Provokatif ama doğru. Suriye’de Suriye’nin ötesinde bir şeyler var. Baas var, ÖSO var, PYD var, o olunca YPG var, yani PKK var, karşısında DAEŞ var. Bir başka deyişle Suriye’nin içinde Rusya var, Amerika var, İran var. Çok basit bir denklem üzerinden de siyaset var. Akışkan bir siyaset bu, yani öyle taşlara kazınmış bir siyaset, değişmezler içeren bir kurallar zincirine dayanan bir siyaset değil. Bilakis, her şart ve zamanda yeniden üretilen, şekillenen, zaman zaman kendini değil’leyen bir siyaset.
Uluslararası konjonktürün reel gereklilikleri üzerinden okunduğunda kendi içinde tutarlı, Türkiye ile müttefiki ABD’yi karşı karşıya getiren, Rusya ile İran’ı aynı sepete oturtan, Esad gibi bir caniye göz yummayı meşru değil ama legal zemine oturtan, ha gitti ha gidecek diye zaman içine yayan, kısacası şeytana pabucunu ters giydiren bir düzen. Taslayacak şeytan mı arıyordunuz?
yeniakit