Bundan sonra Türkiye'nin attığı hiçbir adım, geliştirdiği hiçbir inisiyatif, Türkiye ile sınırlı, Türkiye'nin iç dengelerine hapsedilmiş olmayacak. Bu yüzden, içeride politika üretenlerin, gelişmeleri anlamaya çalışanların, yeni eğilimleri algılama çabasına girenlerin bu gerçekten hareket etmeleri, ezberlerini bozmaları son derece önemli.
Bundan sonra: Ekonomik alanda geleceğe yönelik her girişim bölgesel niteliklidir. Siyasi alanda her girişim bölgesel ya da küresel niteliklidir. Kültürel alanda bile her çaba bölgesel nitelikli olacaktır. Artık sadece şirketler değil, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, üniversiteler, kamu kurumları ve her çevre, atacakları adımların yankılarının Türkiye ile sınırlı olmayacağının bilincinde olmalıdır.
Aslında uzunca bir süredir bu eğilimi izliyoruz. Küresel eğilimlerle Türkiye'nin öncülük ettiği, yönlendirdiği ya da yönetmeye çalıştığı eğilimleri kesişme noktalarını, ayrışma alanlarını dikkatle izlemeye çalışıyoruz. Önceleri Türkiye, başkalarının belirlediği, küresel eğilimlerin yönlendirdiği bir ülke profili izlerken, son yıllardan ulus ötesi performansı belki de dünyada en hızlı artan ülkelerden biri oldu. Bu durum, Türkiye'nin ani ekonomik büyümesi veya başka bir "sürpriz"e bağlı bir şey değil. Durum; Türkiye'nin kendini keşfetmesinin, tanımasının, kendisiyle barışma uğraşısının, çevresiyle yeniden tanışma cesaretinin sonucu. Türkiye kendi içine, derinliklerine, geçmişine yüzünü çevirdikçe, kendini yeniden keşfettikçe, kendine döndükçe bölgesinde ve dünyada etsini artırıyor. Bence en önemli nokta burası.
Öteden beri, bölge ve dünya ile ilişkiler çerçevesinde Türkiye'nin serüvenini izliyoruz. Açıkça söyleyebilirim; bu alanda öngörülerimin bir çoğu bugün gerçek oluyor. O zamanlar "uçuk" görülen, afaki görülen tespitler şimdi hepimizi içine alan gelişmeler haline geldi. Sadece önlerine bakanların anlayabileceği bir şey değil bu. Bizim genel olarak böyle bir zaafımız var. Sadece önümüze bakmak, varolan gerçekleri tekrarlayıp durmak, kesinleşmiş şeyler üzerine fikir yürütmek" Bu bir noktadan sonra gündelik bir oyuna, bir sarmala dönüşüyor ve orada bütün ülke patinaj yapıp duruyor.
Türkiye ve bizler şimdi daha uzaklara bakmayı öğreniyoruz. Ama bir şartla! Kesinlikle kendimizin farkında olarak, kendimizi tanıyarak, yeniden keşfederek, bilerek bunu yapabiliriz. Böyle yapabilirsek, baktığımız uzaklığın anlamı olur.
Bir süredir izlediğimiz gelişmelerin büyük oranda bu idrakle planlandığını ve yürütüldüğünü düşünüyorum. Türkiye'nin uzun bir yola hazırlandığını, adımlarını atarken kendini bağlayan engellerden kurtulmaya çalıştığını, kendine ve çevresine artı değerler yüklediğini, bugünlerde çokça tartışılan girişimlerin, "açılım"ların Türkiye'nin kendini yeniden tanımlamasıyla alakalı olduğunu, adeta kendini yeniden kurmaya çalıştığını düşünüyorum. Bu durum bana büyük heyecan veriyor, coşku ve özgüven veriyor. Yürünen yol uzadıkça bu güvenin çok kişiyi etkisi altına alacağını ve çevreye taşacağını sanıyorum.
Bu yüzden "açılım" adı altında yürüyen gelişmelerin dar iç politik manevralar ya da "birilerinin dayatması" kısır bir bakış açısıyla algılamanın, bu şekilde tavır almanın zararlı olduğu kanaatindeyim. Sadece önlerine bakanların tutumu bu. Oysa bu süreç, "olağanüstü bir gelişme" olmazsa, geri dönmeyecek.
Ermenistan ve Kafkaslar'la ilgili gelişmeler bütün kararlılığı ile yürüyor. Hazırlanan protokol yakında imzalanacak ve metin parlamentoya sunulacak. Bu yapılırken de Azerbaycan ile koordinasyon devam edecek. Ve yine "olağandışı gelişme" olmazsa yakın gelecekte Kafkaslar'da ciddi değişimler yaşanacak. Türk-Ermeni ilişkileri ABD'den Rusya'ya, Kafkaslardan Basra'ya kadar her bölgeyi hareketlendiriyor.
Kürt açılımı da öyle. Konu, sadece Türkiye için bir güvenlik sorunu değildi, etnik bir sorun değildi, Türkiye ile başlayıp biten bir sorun değildi. Çözüm de öyle... Sadece Türkiye ile sınırlı bir çözüm mümkün değildi. Çözümü üreten, yöneten Türkiye olmalı ama etkisinin bütün bölgeyi sarsacağı da bilinmeli ve buna hazır olunmalı. Bu konu Türkiye'nin inisiyatifinden çıkmıştı, bölge ülkelerinin inisiyatifinden çıkmıştı, Kürtlerin inisiyatifinden de çıkmıştı. Türkiye'nin açılımı, sorunu bölge ülkelerine karşı bir kart olmaktan çıkarıyor, çözümün adresi Türkiye oluyor. Türkiye'nin öncülüğünde bölgesel bir çözüme doğru açılıyoruz. Bu sebeple açılım olarak tartıştığımız şey, Suriye'nin de iç meselesidir, İran'ın da iç meselesidir, Irak'ın ad iç meselesidir. Türkiye hem kendi iç meselesine, hem bu ülkelerin sorununa, hem de bölgesel ortak bir soruna çözüm öneriyor. Bu anlamda açılım bir çeşit "Bölgesel Barış Projesi"dir. Bunun altını çizmeliyiz.
Bu yazıyı bitirdikten sonra Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı dinlemeye gideceğim. Ama Esad asıl sözlerini Şam'da Türk gazetecilere söyledi zaten. Eminim, bizim yaptığımız gibi, bütün bölge ülkeleri bu sıralar Türkiye'yi dikkatle izliyor. Dünya izliyor. Bizim de dikkat ve ilgiyle izlememiz lazım, değil mi?
Yeni Şafak