Muzır medya, Munzur ve Pülümür çayı kenarında piknik yapan, kadınlı erkekli soyunarak suya girenleri görünce, mal bulmuş mağribi gibi bunun üzerine atılmış, gözlerinin içi gülmüş. "Burası Bodrum değil Munzur!" ve benzer başlıklarla hemen haber yapmış, büyük puntolarla manşete çekmiş. Sevinçten ağızları kulaklarına varıyor.
Öyle ya, elbette sevinecekler, kıyı kentlerinin dışında, Anadolu'nun doğusunda, Kürt kökenli insanlar yapıyor bunu. Kürt kökenli bayanlar kendi memleketlerinde soyunup erkeklerle birlikte suya giriyorlar, bugüne kadar görülmemiş bir olay!
Ve bunu terörün, şiddetin bitmesine, hafiflemesine bağlıyorlar.
Terör bu şekilde birazcık hafiflediğinde, işte hep böyle olacakmış Güneydoğu. Hiç kimse artık uzaklara deniz kenarlarına, plajlara gitmeyecek ve bulundukları yerlerde böyle tatil yapacaklarmış. Onun için derhal bitmeli imiş bu terör.
Laik rejim, kurulduğu günden bu yana ülke insanının tamamını bu noktaya getirmeyi kendisi için biricik hedef kabul etmiş, bunun için adeta Allah ile savaşmış, İslam ile savaşmış, Müslüman halkla savaşmıştır. Defalarca belirttiğim gibi, bu rejim çıplaklık üzerine kurulmuş, örtüsüzlük üzerine kurulmuş, alkol ve kumar üzerine kurulmuştur.
Laik rejim arzu ettiği hedefe tam olarak ulaşamasa da, doksan yıldan bu yana epeyce bir mesafe de almıştır. Özellikle bu coğrafyanın batısında cehennemi bir tahribat yapmış, insanımızı İslam'dan, İslam'ın en önemli rengi olan edep ve hayâ ilkelerinden çok uzaklara savurmuştur.
Gelelim Doğu ve Güneydoğuya, Kürt kökenli insanımıza.
Rejim işte bu noktada başarılı olamamış, bu bölgede İslam'a karşı verdiği savaşta yenik düşmüştür. Bugünden sonra galip gelme şansı da yoktur. Çünkü bu defa artık kendisinin eceli gelmiştir. Bakmayın siz Munzur çayında denize girenlere. Onlar Avrupa'dan izine gelen birkaç minibüs, birkaç otomobil dolusu gurbetçiden ibarettir. Muzır medya boşuna sevinmesin.
Gerçi laik rejim çöküyor olsa da, bölgedeki Marksist örgüt ve Parti, İslam'la savaşma görevini ondan devralmış durumda, hatta bunu ondan çok daha dobra dobra yapmakta, laik rejimin dahi yapmadığı dozajda bir İslam düşmanlığı yürütmektedir. Hatta daha da ileri giderek laik dinazorlara: "Aslında sizinle çok ortak noktamız var, biz de sizin gibi başörtüsüne karşıyız, biz de laikiz, biz gidersek yerimize Kürt Hamas'ı gelir" şeklinde zarflar atmaktadır.
Laik rejim nasıl başaramamışsa bölge insanını İslam'dan uzaklaştırmayı, mülhid yapılanmalar da başaramayacaktır bunu. Onların eceli ötekinden daha da yakındır.
Evet, bölge insanı Müslümandır, hem de dünden daha iyi bir Müslümandır.
Özellikle şu husus bilinmelidir ki, Kürt Kadını Müslümandır. Hem de sadece geleneksel anlamda değil, yarınlarda da Müslümandır, yarınlarda İslam'ın sancağını dalgalandırmaya taliptir.
Evet, Kürt Kadını İslam'dan başka hiçbir şeyle fit olmayacaktır, İslam'dan başka hiçbir şeyle yatışmayacaktır, İslam'dan başka hiçbir şeyle sükûnet bulmayacaktır. İslam diyecek, başka bir şey demeyecektir.
İslam'ı kendisi için yegâne ideal olarak gören, Müslümanca bir hayat sürmeyi kendisine hedef edinen ve bunun için yeri geldiğinde meydanları dolduran Kürt Kadınını bir yana bırakalım"
DTP'nin tabanını oluşturan, hatta onu bir anlamda ayakta tutan bayanlar da aynı şekilde Müslümandır. Her gün seyredip duruyorsunuz ekranlarda, bembeyaz örtüler içerisinde.
Eğer birileri bu kadınların yarın bir gün, terörün bitmesiyle, ortalığın sükûnete ermesiyle birlikte hepsinin yaşantısının değişeceğini, Emine Ayna'ya benzeyeceğini, Aysel Tuğluk gibi yaşayacağını, Leyla Zana gibi olacağını bekliyorsa"
Şiddetin bitmesiyle birlikte söz konusu Kürt kadınının soyunup Munzur Çayı'na koşacağını, Pülümür Çayı'na koşacağını bekliyorsa, Fırat ve Dicle sahillerine üşüşeceğini bekliyorsa, beklesinler bakalım.
Bizim de bir beklentimiz var, hatta beklentimiz değil, şahitlik ettiğimiz bir şey var:
Müslüman Kürt Kadını, her geçen gün kendisini Peygamber Sevdalılarının içinde bulacaktır!
Doğru Haber