Öncelikle, “seçim oyunları”ndan “2 örnek” vermek istiyorum... BirincisiDiyarbakır’dan, ikincisi İzmir’den...
Diyarbakır’daki olay malûm...
9 Mayıs günü; “akaryakıt kaçakçılığı ihbarı” yapmak isteyen bir kişi, polisi aradı. Kolay adres tarifi için de “Selahattin Demirtaş’ın evinin bulunduğu kattaki komşu daire” tarifinde bulundu. İhbarı yanlış anlayan hattaki görevli, polisleri; Selahattin Demirtaş’ın evine sevk etti.
Kısa sürede bölgeye giden polis ekipleri, Demirtaş’ın evinin kapısını çaldı.
Bu sırada evde olan Demirtaş; polis ekipleri ile görüşerek, ihbarın yanlış olduğunu anlattı. İhbarcı kişi ile görüşmesi sonucu adresin yanlış olduğunu anlayan polis bölgeden ayrıldı.
Olay sonrasında, “Emniyet’teki operatör görevlisi” Vali’nin emri ile görevden uzaklaştırıldı!..
PARALEL PARMAĞI VAR MI?
Olay, aynen böyle... Ne var ki; dünkü “Paralelci” gazeteler, olayı şu başlıkla verdi: “Polis, Demirtaş’ın evini bastı!”
“Paralelci gazeteler”in oluşturmak istedikleri “algı” şuydu: “Hükümet, Demirtaş’ın evini bastırdı ama bedelini memura ödettiler!”
İşte bu “bedel” sözü, bana işin içinde “Paralel parmağı” olabileceğini düşündürttü!.. Ya “ihbarı yapan” kişi, ya da “ihbarı alan operatör” mutlaka“Paralelci” olmalıdır!..
Bu “baskın”(!) kimin işine yarar?..
Elbette Demirtaş’ın!.. Öyle ya, kendisinin “mağdur” edildiğini söyleyecek!
Haklıdır da!..
Peki, kimi zor duruma sokar?..
En başta, Diyarbakır Emniyeti’ni!.. Öyle ya; “Bu nasıl acizliktir ki, bir istihbarat bile alamıyorsunuz?!?” diyeceklerdir!.. Bu olay; “Demirtaş’a baskın(!) yaptırdığı imajı” verildiği için, Hükümet’i de zor durumda bırakır!..
Tamam, gereken yapıldı da;
Hele de şu seçim öncesinde “ihbar yapanlara” ve de “yanlış yönlendiren operatörler”e dikkat edilmelidir!..
İZMİR’DE ESNAFA ZULÜM!
Şimdi de, İzmir’den bir örnek...
Aralarında, “seyyar satıcılar”ın da bulunduğu “esnaf” okurlarım arıyor bir-iki gündür...
“İzmir’in CHP’li Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, bizlere kan kusturmaya başladı” diyorlar ve ekliyorlardı:
“Bize kan kusturuyorlar ama, suçu Vali Bey’in üzerine atıyorlar!”
Nasıl yani?..
Efendim, olay şuymuş:
CHP’li Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, özellikle şu son günlerde “500 kişilik bir zabıta ordusu” oluşturmuş... Bu zabıtaların 250’si “gündüz”leri, diğer 250’si de “gece”leri esnaf avı”na çıkıp, “esnaf”a kan kusturuyormuş!..
Düne kadar, sokaklarda “nohutlu pilav” ya da “tulumba tatlısı” veya “simit ve mısır” satan “seyyar satıcılar”a dokunulmazken, seçime yaklaşıldığı şu son günlerde, esnafa “İsrail askeri” gibi saldırıp, insanları “darp” etmeye,“arabalarına el koymaya” başlamışlar!..
“Zabıta”nın, özellikle son günlerde “baskı”ları ve “baskın”ları artırıp,“zulüm” boyutuna vardırması üzerine, esnaf sormaya başlamış;
“Daha düne kadar bizden pilav, tulumba tatlısı, kestane, simit ve mısır alan siz değil miydiniz?.. Düne kadar bizlerle oturup, sohbet eden sizler; bugün niye haşinleştiniz, niye gaddarlaştınız ki, ekmek teknelerimize el koymaya başladınız?”
“Zabıta”lar diyorlarmış ki;
“Biz emir kuluyuz!.. Bize ne emir verilirse, onu yaparız!.. Vali Mustafa Toprak, Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu’na talimat verip, seyyar satıcıları sokaklarda görmek istemediğini söylemiş!.. Başkan da; 250’si gece, 250’si gündüz çalışmak üzere, 500 kişilik bir ekip oluşturdu!.. Anlayacağınız, Vali Bey’in talimatını yerine getiriyoruz!”
“Olamaz” demiş esnaf;
“Vali Bey, tam da seçimlere gidilirken böyle bir talimat vermiş olamaz!.. Bir Vali, böyle bir talimat verip de, kendi topuğuna kurşun sıkar mı?”
Aramışlar Vilayet’i; “Durum böyle böyle” deyip, sormuşlar; “Vali Bey’in böyle bir talimatı var mı?”
Cevap verilmiş kendilerine;
“Bu da nereden çıktı?.. Vali Bey’in kesinlikle böyle bir talimatı yok!..”
VALİ’NİN TALİMATI YOK!
Esnaf’tan gelen telefonlar üzerine, dün; ben de “İzmir Valiliği”ni aradım ve yetkililerle görüştüm.
Bana da dedikleri şu:
“Vali Bey’in kesinlikle böyle bir talimatı yok!.. Bunlar, siyasi mülâhazalarla, kasıtlı yapılan işledir!..
Bir zamanlar, Belediye; otobüs güzergâhlarını değiştirmiş, halkı sıkıntıya sokmuş, yoğunlaşan şikâyetler üzerine, suçu yine Vali Bey’in üzerine atmışlardı!.. Otobüs güzergâhlarının değiştirilmesinde Vali Bey’in nasıl dahli yoksa; esnafla ilgili uygulamada da Vali Bey’in bir talimatı yoktur!”
O ZAMAN DA VALİ’Yİ SUÇLAMIŞLAR!
O olayı hatırlıyorum...
30 Haziran 2014 tarihli gazetelerde şöyle haberler çıkmıştı:
“İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin otobüs hat, güzergah ve seferleriyle ilgili yaptığı düzenlemenin ilk uygulama gününde, büyük sıkıntılar yaşandı.
Uygulamadan haberi olmayan ve bindiği otobüs Konak, Alsancak yerine aktarma merkezine giden vatandaşlar, görevlilerden ve şoförlerden ulaşmak istedikleri yere nasıl gidebileceklerini öğrenmeye çalıştılar.”
Buca’dan Narlıdere’ye bebek arabasındaki çocuğuyla birlikte gitmek isteyen Burçin Aydoğdu, uygulama öncesinde 670 hat numaralı otobüsünBuca’dan Narlıdere’ye direk gittiğini belirtti.
Otobüse bindiklerinde Üçyol Aktarma Merkezi’nde indiklerini, oradan da bindikleri otobüsle Üçkuyular Aktarma Merkezi’ne geldiklerini dile getiren Aydoğdu, “Şimdi yine bir otobüse daha bineceğiz. Eskiden bir otobüse biniyorduk, şimdi 3 olacak. 1,5 saattir çocuğumla birlikte yoldayız, hâlâ varamadık. Böyle bir uygulamaya neden gerek duyuldu? Zaman kaybettiriyor” diye konuştu.
İşte bu “saçma uygulama”yı bile “Vali Bey’in üzerine” atmışlar iyi mi?..
“Katakulli”yi görüyor musunuz?..
Dün “vatandaşa çektirdikleri çile”yi, bugün de “esnafa yaptıkları zulmü”Vali Bey’in üzerine atıyorlar!..
RESMEN SAHTEKÂRLIK!
Vay “uyanık”lar vay!..
Sahtekârlığın bu kadarına pes!..
Malûm; “Vali” demek, “Devlet” demek!..
Öyle bir “algı” oluşturuyorlar ki,
“Size zulmeden Belediye değil, Devlet’tir!.. Ya da AK Parti Hükümeti’dir!”
Vatandaş bu “palavra”lara, bu “sahtekârlık”lara inansın ki; Devlet’e isyan etsin, Hükümet’e diş bilesin ve AK Parti’ye oy vermesin!..
Yapmak istedikleri bu!..
Diyarbakır’daki Selahattin Demirtaş’ın evine “baskın”(!) da, İzmir’deki“esnafa kan kusturmak” da kesinlikle bir “algı operasyonu”dur!.. Bunların arkasında, “Paralel İhanet Çetesi”nin “kaos” plânları yoksa, dişimi kırarım!
Akılları sıra;
Diyarbakır’da Kürtleri, İzmir’de de esnafı, Hükümet’e karşı kışkırtıp, AK Parti’nin oylarını azaltacaklar!..
İyi ama, vatandaş sormayacak mı;
“Daha Belediye’leri yönetmekten bile aciz bu adamlar, Allah muhafaza iktidara gelirlerse, Türkiye’yi nasıl yönetecekler!?!”
İzmir’e bakın, verin “karar”ınızı!..
KARDEŞ Mİ, KARINDAŞ MI?
“Karar” dedim de, aklıma geldi...
Sadece “CHP’ye” değil, “HDP’ye” ve özellikle de, “Beyaz Türkler’in cici çocuğu Selahattin Demirtaş”a da bir bakalım ve “Kürt halkı”na soralım:
“Sizin için Kardeş mi önemlidir, yoksa Irkdaş ve Karındaş mı?”
Duydum ki; son günlerde “Kürt halkı” arasında şöyle bir “söylem”yayılıyormuş:
“Selahattin Demirtaş’ın, Taksim ile Kâbe’yi bir tutmasından!.. Kudüs’ü, sadece Musevilerin kutsal mekânı olarak görmesinden!.. Din derslerini ve Diyanet’i kaldıracağını söylemesinden!.. Van’da, musluklardan kan akıtmasından!.. Van İpekyolu Belediyesi’nin Peygamber Efendimiz’e kafa tutan afiş astırmasından!.. Dün kıyasıya eleştirdiği Paralel İhanet Çetesi ile bugün kapalı kapılar arasında büyük bir aşk yaşamasından, biz de son derece rahatsız ve şikâyetçiyiz ama, yine de barajı aşması için HDP’ye oy vereceğiz!.. HDP barajı aşmalı ki, Kürtlerin gücü görülsün!”
Evet, böyle bir söylem geliştirmişler...
Ama; “büyük çoğunluğu Müslüman olan Kürtler”in buna itirazı var!..
Onlar da diyorlar ki;
l“Müslüman bir Kürt” olarak, senin için “Ateist bir ırkdaş” ya da “Marksist bir karındaş” mı önemlidir, yoksa “Müslüman bir kardeş” mi?..
l“Aynı anadan doğdun” diye, “Kıblesiz ve secdesiz” birine “Kardeş”diyebilir misin?.. O; senin “kardeş”in değil, sadece “karındaş”ındır!..
“Senin kardeş diyeceğin insan, tıpkı senin gibi; günde 5 vakit Kıble’ye yönelen, alnı secde’ye değen, Allah’a ve Peygamber’e inanan insandır!”
Ama sen, sırf “Kürt” diye, kalkmış Selahattin Demirtaş’a oy vereceğini söylüyorsun!.. “Müslüman kardeşlerin” dururken ve onlar sürekli “ırkçılığı lânetlerken”, sen kalkıp, “Din ve Diyanet aleyhinde sözler sarfeden Demirtaş’a oy vereceğini” söylüyorsun ki; bu nasıl “Müslümanlık”tır?..
Hani sen, “Müslüman”dın!..
DEMİRTAŞ-PARALEL AŞKI!
lSelahattin Demirtaş dediğin adam; kafayı “Diyanet İşleri Başkanı’nın makam otomobili”ne takarken, kendisi “son model Audi araçlara binen”bir adamdır!..
lSelahattin Demirtaş dediğin adam;
Daha 5 ay öncesine kadar “Paralel Yapı’yı yerden yere vuran” ama bugün,“kapalı kapılar ardında Paralel’le aşk yaşayan” bir adamdır!..
lDemirtaş dediğin adam;
“Kobani bahanesi”yle Kürtleri sokağa çağıran ve yine sırf “Müslüman Kürt” oldukları için “50 civarında insanımızın ölmesine” yol açan bir adamdır!..
lDemirtaş dediğin adam;
Bir “Kürt Baharı” olan ve Kürtlerin “rahat nefes almasını” sağlayan Çözüm Süreci’nin önünde “takoz” olarak duran ve her türlü “sabotajı” yapan adamdır!..
lDemirtaş dediğin adam;
“Batı’da demokrasi nutukları” atarken, Siirt’te olduğu gibi, “HDP’ye oy vermeyeceğini” söyleyen “esnaf”ın dükkânlarına “yüzü maskeli” adamlar gönderip, “cam-çerçeve indirten” adamdır!..
lDemirtaş dediğim adam;
Bir yandan, “Hükümet Doğu ve Güneydoğu’ya yatırım yapmıyor!” deyip, bir yandan da, dün Diyarbakır Silvan’da olduğu gibi, PKK eliyle “şantiye işçilerini kaçırtan” ve “müteahhitleri tehdit eden” adamdır!..
BEYAZ TÜRKLERİN CİCİ ÇOCUĞU!
lHani, “kardeş, kardeş” diyorsun ya; sor bakalım Selahattin Demirtaş’a;
“Senin kardeşin şimdi nerededir?.. Bir dönem siyaset yapan Demirtaş’ın kardeşi Nurettin Demirtaş, şimdi Kandil’de terörist değil midir?..”
lDemirtaş dediğin adam;
Bir elinde “siyaset” diğer elinde “silah” olan bir adam değil midir?..Cihangir ve Nişantaşı’nda oturan “Beyaz Türkler’in Cici Çocuğu” olanSelahattin Demirtaş, aynı zamanda “Paralel’in gözdesi” değil midir?.. Daha düne kadar; “Oyum CHP’ye” diye yazan “Paralelci yazarlar”, bugün niye “Karar değiştirdim, oyum HDP’ye!” demeye başlamıştır?..
lDemirtaş dediğin adam;
MHP’yi “kafataşçılık”la suçlarken, kendisinin de, “etnik milliyetçilik”yapan bir “kafatasçı” olduğunu görmeyen bir adamdır!..
Sor be Kürt kardeşim;
lDemirtaş da “şiddet çağrısı” yapmıyor mu?.. Demirtaş’ın elinin altında,“ellerinden kan damlayan PKK gibi bir örgüt” yok mu?..
l“HDP’nin milletvekili adaylarını bile Kandil’deki terör baronları tespit etmiyor mu?..”
lDemirtaş dediğin adam;
“Barajı geçemezsem siyaseti bırakırım” diyen ve böylece “Dağa çıkarım!.. Gider başka bir yerlerde Parlamento kurarım” mealinde tehdit mesajları veren bir adam değil midir?..
BU TUZAĞI GÖRÜN!
Hele söyle be Kürt kardeşim;
Daha düne kadar, Kürtler için; “En iyi Kürt, ölü Kürt’tür” ve hatta “En iyi Kürt, doğmamış Kürt’tür” diyerek, resmen ve alenen “Kürt düşmanlığı”yapanlar, bugün ne oldu da, birdenbire “Kürt sevdalısı” oluverdiler?.. Niye, sürekli “Demirtaş güzellemeleri” yapıyorlar ve onu, niye “cici çocuk” diye pazarlamaya çalışıyorlar?..
Bunun bir “oyun” olduğunu, “Kürtlere kurulan bir tuzak” olduğunu görmüyor musun?..
Amaçlarının “AK Parti’yi zayıflatmak” ve Türkiye’yi “koalisyon dönemlerine geri götürmek” olduğunu farketmiyor musun?..
Amaçlarına ulaştıklarında, “Kürtleri yine dışlayacaklarını” ve yine“zulüm”lere başlayacaklarını görmüyor musun?..
O halde niye Demirtaş ve HDP’ye oy vermekte ısrar ediyorsun?..
“Ret, inkâr ve asimilasyona son verdiğini” söyleyen insanlar, tıpkı senin gibi “Yönü Kıble’li, alnı Secde’li” insanlar, yani senin “gerçek kardeşlerin”değil mi?..
Bu “kardeş”ler dururken, sen “karındaş”larına veya “ırkdaş”larına oy vermekte niye ısrar ediyorsun?..
“Senin yönün Kıble’de..”
Sor bakalım Demirtaş’a, sor bakalım; “Din-Diyanet düşmanı” HDP’lilere;
“Onların yönü nereye”dir?..
Kandil’e mi, Pensilvanya’ya mı?..
Amerika’ya mı, Avrupa’ya mı?..
Gerçekten de;
“Kürt halkı” bunları sormalıdır!..
Hiç kimse, “algı”lara aldanmasın!..
“Makyaj”ların altında;
“Vahşi çehreler” gizli!..
*****************************************************************************
Bu ülkede; sadece “Kürtler” değil, “Türkler” de zulüm gördü!
“Deniz Feneri Dâvâsı”nın, dün “mutlu son”la noktalandığını öğrenince;“Şükür” dedim; “Bir tezgâh daha bozuldu!”
Çünkü ben, bu dâvânın; “Almanya-CHP-Paralel Üçgeni”nde gerçekleşen bir “kumpas” ve “tezgâh” olduğunu çok iyi biliyor, buna yürekten inanıyordum!.. Mahkeme, dün dâvâyı bitirmiş, Zekeriya Karaman ve Zahid Akman başta olmak üzere, bütün “kumpas mağdurları” hakkında “beraat”kararı vermiş!..
Onlara “Geçmiş olsun” derken; AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın, dün Şırnak İdil’de yaptığı konuşma geldi aklıma...
Mahir Ünal diyordu ki; “Devlet bu ülkede zulüm ederken, Kürt-Türk diye ayırmadı... Müslüman diye ayırmadı. Alevi diye ayırmadı. Devlet bu ülkede insanlara neye inanacaklarını dikte ederken; tek tip insan oluşturmaya çalışırken, insanları Kürt, Türk, Alevi, Sünni diye ayırmadı. O yüzden mağduriyetleri hep beraber yaşadık.”
Çok doğru bir tesbit... “Deniz Feneri’nden tutuklananlar” bunun ispatıdır!..“Tahşiye’den ya da Vasat’tan tutuklananlar” ve hâlâ “hapislerde çürütülenler” bunun ispatıdır!..
Dolayısıyla, “Kürt halkı zulüm gördü, işkencelere uğradı” diyenler, elbette“haklı”dırlar ama “zulme ve işkenceye uğrayan, sadece Kürtler değil”dir!.. Herkes “mağdur” oldu!.. Diyarbakır işkencehanesi” vardı da, “Mamak işkencehanesi” yok muydu?..
Ne yani; Deniz Feneri’nin mağdurları “Kürt” oldukları için mi hapse atıldı?.. Ya Tahşiye’ciler, ya Vasat’çılar?..
HDP’liler, bunu bir türlü anlayamadı!..
Ya da, “istismar” işlerine geliyor!..
yeniakit