Kutlu bir seferin perde arkası

Hakan Albayrak

Sene 2011, aylardan temmuz. 1 Ağustos’ta Ramazan başlayacak. Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na “Bu Ramazan’ı mümkün mertebe Türkiye’de geçirmek istiyorum. Hariciyemiz bunu göz önünde bulundursun” diyor. Davutoğlu da Ramazan boyunca yurt dışı seyahatlerine ara vermek niyetinde.

Ramazan başlıyor, oruçlar tutuluyor, maneviyat dolu gecelerde huzur bulunuyor. Derken, huzuru bozan bir feryat: Kuraklıktan muzdarip Somali’nin feryadı.

Bir tarafta Erdoğan Ailesi, öbür tarafta Davutoğlu Ailesi, televizyon haberlerinde şahit oldukları felaket karşısında gözyaşlarına boğuluyor. İki ailenin gözyaşları birleşiyor ve hanımlardan gelen bir inisiyatifle Somali’yi bu zor günlerinde yalnız bırakmama kararı alınıyor.

- Hep beraber gidiyor muyuz?

- Gidiyoruz.

Erdoğanlar ve Davutoğlular besmeleyi çekip yol hazırlıklarına başlıyor. “Biz de varız” diyen çok sayıda bakan, milletvekili, bürokrat, sivil toplum temsilcisi, yazar, sanatçı, gazeteci de kervana katılıyor ve Türkiye’nin birikimi diyebileceğimiz mümtaz bir topluluk 19 Ağustos 2011’de iki uçakla Somali’ye gidiyor. Susuzluk ve açlığın yanı sıra terör ve anarşinin de hüküm sürdüğü Somali’ye. Doğru dürüst havaalanının bile olmadığı, çöldeki yarım yamalak ve terörist saldırılara fena halde açık uçak pistlerinin ‘Gelmeyin! Buraya inmeyin!’ diye bas bas bağırdığı Somali’ye.

***

Afrika meraklısıyım, Somali’ye hususi merakım var, 2005’teki Mogadişu ziyaretimden beri “Somali’nin çilesine kayıtsız kalamayız” deyip duran bir adamım, ama bana sorsalardı “Olacak şey değil. Çok tehlikeli. Her türden provokasyon ve sabotaja apaçık davetiye. Bu ziyaret bu şekilde kesinlikle gerçekleşmemeli. Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız, en seçkin bakanlarımız dünyanın en emniyetsiz yerlerinden birine hep beraber gitmemeli. Risk çok büyük. Türkiye’nin beli kırılabilir. Sakın yapmayın! Ne olur yapmayın!” diye yalvarabilirdim. Meğer Cenab-ı Hakk’ın takdirinde bir rahmet ve bereket vesilesiymiş bu.

Erdoğanlar ve Davutoğlular bu işe mantıklarıyla değil, Ramazan atmosferinde bir güzel yoğrulan Müslüman gönülleriyle giriştiler. İşin önüne arkasına bakmadan. Dünyevi hesaplar yapmadan. Hasbîce. Tertemiz. Sadece Allah rızası için. Ve Allah, onların hasbîliğini alabildiğine bereketlendirdi.

Türkiye’nin, dünyevî ölçülere göre ‘ölü yatırım’ olan bu dayanışma ziyareti için dünyanın riskini alması, ardından Somali için yardım seferberliği başlatması ve yerlerde sürünen başkent Mogadişu’yu Erdoğan’ın sıkı talimatı doğrultusunda ve sıkı takibi altında müthiş bir imar seferberliği ile ayağa kaldırması, Somalilere ve bütün Afrikalılara ‘Bunlar, dinleri imanları para olan diğer beyazlara hiç benzemiyorlar. Bunlara itimat edebiliriz. Bizi kandırmayacaklarından ve sömürmeyeceklerinden emin olarak, tam bir gönül rahatlığı içinde ülkelerimize buyur edebiliriz bunları’ dedirterek, Türkiye’ye Afrika’nın kapılarını ardına kadar açtı.

Mogadişu’daki Türkiye Büyükelçiliği Külliyesinin -ki Afrika’daki en büyük sefaret binamızdır- Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açılışını televizyondan izlerken, 19 Ağustos 2011’deki o ‘vicdan çıkarması’nın celbettiği bereket için Rabbimize şükrettim.

Yaz sonu veya sonbahar başlarında Türkiye’nin Somali’deki askerî eğitim üssünün açılışı da yapılacak inşaallah. Askerlerimiz, 500 sene sonra yeniden Somali ordusuna omuz verecekler.

***

Miladi 16’ncı asırda Somali topraklarına Adal Sultanlığı vaziyet ediyordu. Bu İslam devletinin en yaman savaşçısı “Ahmed Gurey” veya nam-ı diğer “Gazi Ahmed”di. Öyle yaman ki, Portekizlilerden aldıkları destekle Müslümanlara saldırıp duran ve Somali’yi istila etmeye yeltenen Etiyopyalıları geri püskürtmekle kalmadı, üstüne bir de Etiyopya’nın üçte ikisini fethetti.

Etiyopya ordusunu darmadağın eden Gazi Ahmed’in, bunu, büyük ölçüde, Osmanlı Devleti’nin gönderdiği tüfekler ve askerî uzmanlar sayesinde başardığı biliniyor. Ordusunda, aktif olarak savaşa katılan bir Osmanlı birliği de vardı.

Somalililer, Osmanlı’nın o desteğini, tarihlerinin en parlak sayfasındaki Osmanlı mürekkebini hiç unutmadılar. Daima şükranla anıyorlar Osmanlı’yı. Ve Osmanlı’nın hatırasıyla yetinmek zorunda kalmamanın, şimdi Yeni Türkiye’yi de bütün haşmetiyle yanlarında görmenin tadını çıkarıyorlar.

karargazete