Tayyib Erdoğan’ın Yunanistan gezisinde dile getirdiği, Lozan Andlaşması’nın ‘revize edilebileceği, gözden geçirilebileceği’ne dair ve Yunan tetkilileri korkutan sözleriyle Lozan Andlaşması yeniden gündeme oturunca.. Halbuki, o andlaşma sadece Türkiye ile Yunanistan arasında değil, o günün dünyasında var olan birçok ülke arasında imzalanmıştı.. Şartlar oluştuğunda yenilenebilir veya güncelleştirilebilir de..
Lozan’ın Cumhuriyet’in kurucu andlaşması olduğu lafları da gündeme geliverdi. Ve Yunan yetkililer kadar, içerde de laik-kemalistler benzer bir korku yaşadılar; o andlaşmanın mükemmeliğinden ve dokunulamayacağından sözetmeye başladılar; kutsal bir metin imişçesine..
Gerçek neydi?
TC. resmî tarihine göre, 94 yıldır anlatılan; ‘M. Kemal Paşa’nın 28 Ekim akşamı Çankaya’daki sofra arkadaşlarına, ilk kez, ‘Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz..’ dediği ve ertesi gün, yani 29 Ekim 1923 günü de rejimin adının, Meclis’in 335 mebusundan sadece 157’sinin reyi ile, -yani yarıdan bir fazlası olan 168’ rakamının 11 noksanıyla-‘Cumhuriyet’olarak ilan edildiği’ şeklindeydi.
Şimdi ise, 24 Temmuz 1923 günü, yani 29 Ekim’den 100 gün kadar önce imzalanan Lozan Andlaşması’nın, Cumhuriyet’in kurucu andlaşması olduğuna dair beyanlar arka arkaya geliyor. (Gerçi, Lozan’ın 80. Yıldönümünde, 2003 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı A. N. Sezer de, yayınladığı kutlama mesajında, o andlaşma için ‘Laik Cumhuriyet’i kendisine borçlu olduğumuz’ gibi bir ifade kullanmıştı.)
***
İsviçre'nin Lozan şehrinde, TBMM temsilcileriyle Birleşik Krallık (İngiltere),Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri arasında ve Birleşik Amerika’nın ‘gözlemci’ olarak, Sovyet Rusya’nın da sadece Boğazlar ve Ege konusundaki görüşmelere katıldığı barış konferansı sonunda imzalanmıştı o andlaşma..
Pekiy, hele de laik cumhuriyet rejimi o ülkelerce mi dayatılmıştı?
Sonra, ‘inkilap’ diyerek yapılanlar da bu ihtimali reddettirmeyecek mahiyette değil mi?
***
Osmanlı Saltanatı rejiminin kaldırılması, Hılafet’in, Halifeliğin Meclis’in manevî şahsiyetinde mündemiç olduğu, toplandığı izahıyla fiilen sona erdirilmesi gibi tarihî kararlar, uluslararası taleplere karşılık olarak mı gerçekleştirilmiştir? Ki, başta İngiliz emperyalizmi olmak üzere, mâlum uluslararası güç odaklarının, Müslümanların birlikte hareket etmesini sağlamakta önemli bir kurum, makam ve güç odağı olan Hılafet’in, Halifelik’in kaldırılması için öteden beri planlar yaptığı biliniyordu.
Şimdi ise, Lozan’ın Cumhuriyet’in kurucu andlaşması olduğu ileri sürülüyor. Halbuki, Lozan, Cumhuriyet rejiminin kurucu andlaşması değil, Ankara’daki Meclis Hükûmeti’nin, Türkiye adıyla oluşan yeni ülkenin Hükûmeti olarak kabul edildiği bir andlaşmaydı; Cumhuriyet sözkonusu değildi. Ve İlk Meclis’te Lozan’da dayatılmak istenen şartlara ve emperyalist dayatma çabalarına şiddetle karşı çıkan bir grup vardı ve bu andlaşma Meclis’ten, ancak o Grub’un dağıtılmasından sonra kabul ettirilebilmişti.
Tarihi, hattâ yakın tarihimizi bile doğru olarak nasıl anlayacağız?
***
M. Kemal Paşa, Âfet (İnan)hanıma hatırâtını dikte ettirirken, bir muharebeden söz edince, ‘Paşam, orada öyle bir muharebe yoktu ki..’ der.. ‘Paşa’ da ona, ‘Sen dediklerimi yaz.Tarihi yapanlar yazdırır!..’
Bu yanlış da değildir. Çünkü, hele de askerî tarih, ‘galib’lerle ‘mağlub’ların tarihinden ibarettir ve güçlü olan yazdırır tarihini ve olup bitenler onun açısından yorumlanır. Bir de yenilenlerin tarihleri vardır, ama, o gizlidir, gün ışığına çıkacağı günleri bekler. Ve galib ve mağlub tarafların tarihlerinde de, gizlenen, ya da olmayan bir şeyin varmış gibi gösterilmesi de gerekli görülebilir.
Ekleyelim,Şevket Süreyya da, 1976’da ölümünden birkaç ay önce yayınlanan bir yazısında, ‘Nutuk (diye anılan kitaptaki bilgiler)bir tarihî belge değil, bir siyasî belgedir ve yanlışlar ve hattâ yalanlar da vardır.’ diyebilmişti.
Sahi, yakın tarihimizi nereden, nasıl, ne zaman ve kimlerden öğreneceğiz?
stargazete