Laikliğe İnanmaya Sürüklenmek

İslam, fert ve toplum hayatının hepsinden ya da bir kısmından dışarı çıkarılmasını küfür olarak ele alır.

Allah'ın adıyla

İslam dini hayatın tüm alanlarına hitap eder. Hayatın bölünmesini istemez. Fert ve toplum hayatının tüm alanlarını ya doğrudan belirler ya da koyduğu ilkelerle belirler. Allah'a kullukta, alan sınırlamasından bahsedilemez. İslam, kendisine iman eden ve edecek olanlarla pazarlık yapmaz. İslam, kendisine inanan insanların İslam'ın tüm görüşlerine teslim olmalarını ister.

İslam, fert ve toplum hayatının hepsinden ya da bir kısmından dışarı çıkarılmasını küfür olarak ele alır. İnanılması gereken bir inancın kabul edilmemesini, İslam'ın kabul edilmemesi olarak ele alır. İslam hiçbir alternatifi kabul etmez. Kendisini insanlığı kurtaracak tek alternatif olarak ele alır.


Laiklik, dine alan biçmedir. Dinin hangi alanlarda söz sahibi olamayacağını belirlemektir. Mesela toplum hayatında uygulanacak hukukun herhangi bir dine dayalı olmasına karşı oluşu ifade eder. Laikliğe göre Allah ve din, uygulanacak hukukun kaynağı olamaz. İslam böyle bir sınırlandırmayı asla kabul etmez. İslam kendine muhalif olan tüm anlayışları batıl sayar.

İslam dini, kendine inanan kimsenin toplumsal hayatta dine sınırlama koyan ya da söz sahibi yapmak istemeyen laik anlayışı tuğyan olarak ele alır. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı bir Müslüman'ın laikliği savunması düşünülemez. Aynı zamanda birçok Müslüman'ın laikliği savunur durumda olmasının da izaha ihtiyacı vardır.

Müslümanlar nasıl oldu da laikliği savunma noktasına geldiler? Başbakan Recep Tayip Erdoğan gibi samimi bir Müslüman'ın laikliği başka ülkelere önermesi asla beklenecek bir durum değildir. Bu çapta dine bağlı olan bir kimsenin laikliği savunması dahası başka ülkelere önermesi teorik olarak mümkün olmaması gerekir. Ama pratiğe baktığımızda başbakan Mısır ve Libya gibi ülkelere rahat bir şekilde laikliği önerebiliyor. Bu öneriyle hem İslam'ı kabul etmeyenleri, hem de Müslümanları hayal kırıklığına uğratmaktadır. Asıl üzerinde duracağımız mesele; dine bağlı insanların laikliği savunma aşamasına gelmelerinin nedenleri olmalıdır. Müslümanların laikliği savunma aşamasına gelmelerinin izah edilmesi, yanlışlığın kaynağını anlamak açısından önem arz etmektedir.


Ülkemizde baskıcı bir devlet yapısı olmasa idi laikliği savunan hiçbir kimse olmazdı. Baskıdan kurtulmak için yıllarca laikliğin çeşitli yorumlarından medet umma noktasında hareket eden Müslümanlar zaman içerisinde maslahat için savunma durumunda kaldıkları laikliği kabul etme aşamasına gelmişlerdir.


Baskı ortamları insanlarda korku ve çıkarcı davranışların geliştirilmesine sebep olur. İnsanlar belirli bir zaman korku ve çıkar için dilini ve davranışlarını değiştirirse, daha sonra farkında olmadan çıkarları için savunduğu görüşlerin gerçek savunanı konumuna gelir. "inandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmaya başlarlar"


Zorbalarda insan hayatındaki bu değişikliğin olabilirliğini bildikleri için sorunlarını baskıyla çözmeye çalışırlar. Mesela zorla üniversitelerde öğrencilerin başlarını açtırmaya çalışma çabalarının bir mantığı var. Bu zorlamaya boyun eğerek başlarını uzun bir zaman açma durumunda kalan bir kız, daha sonrada açmaya başlayacaktır. Genelde de böyle olmuştur. Artık o kız kardeşimiz, başını açmayı öğrenmiştir. Başını açmanın kötülüğü onun dünyasında yıpranmıştır ve başını açarak hayata devam edecek duruma gelmiştir.


Zorbalığın kötü olma nedenlerinden biri de kişilikleri yok etmesidir. Zorbalar, zulümleriyle insanların kendilerine ve inançlarına yabancı olmalarını sağlarlar.


Baskıdan biraz olsun kurtulma ya da bazı makamlara gelebilmek için insanlar kerhen laikliği savunmaya başlarlar. Zaman içerisinde savundukları fikirlerin kendilerinin öz fikirleri olduğunu sanırlar. Uzun zaman bir fikri savunan kişide, o fikir yer etmektedir. Artık bir zamanlar maslahat için savunduğu fikirler, o kimsenin gerçekten kabul ettiği fikirler oluverir.


Bu aşamadan sonra artık o kimse değişmiştir. Başlangıçta maslahat için o fikri savunan kimse değildir. Bu değişim, uzun bir zaman içerisinde olduğu için kendisi bile değişimi anlayamamıştır. Uzun zamana dayalı olumsuz değişimlere karşı ayık olunması çok önem arz etmektedir.


İslam'a bir anda girmek, bir anda çıkmak az rastlanabilecek bir durumdur. İnsanların dine inanmışken dinin bir görüşünü kabul etmemeleri rastlanılmayan hadiselerdendir. İslam'a inanan insanlar için en büyük tehlike zaman içerisinde yavaş yavaş İslam dışı görüşlere sürüklenmektir. Bu, fark edilmesi çok zor olan bir tehlikedir. Bir günde açan bir çiçeğin başında oturarak izleyen bir kimse bile, çiçeğin nasıl açıldığını fark edemez bile. Nerde kaldı ki on yılda yirmi yılda olan değişimi gözlemlesin.


Hiçbir Müslüman özgür ortamlarda ve özgür kişiliği ile laikliğin savunanı olamaz. Laiklik, peygamberlerin mesajını toplum hayatının dışına çıkarma çabasıdır. Materyalist bir dünya kurmanın yoludur. Egemen dünya nizamı laikliği esas almıştır. Egemenlerle aynı kulvarda olanlar, Müslüman da olsalar laiklik anlayışını savunma durumunda kalıyorlar.


İlahi değerlere inananlar, dünyanın bu değerlere göre şekil almasını istemektedirler. Egemen dünya düzeninin alternatifi İslam'dır. İslam'a inananlar, ilahi değerlerin dünyada egemen olmasını isterler. Evrensel materyalist dünyanın alternatifi İslam'ı istemek ve egemen kılmak, bedel ödemeyi gerektirir. İslam inkılâbı, bu bedelleri ödeyerek evrensel istikbara cepheden meydan okumaktadır. Ahmedinejad'ın birleşmiş milletlerde yaptığı konuşma, tüm dünyaya kurtuluşun ilahi değerlere tutunmakta olduğunun ilanıdır.


Evrensel istikbar düzeni, ilahi değerleri alternatif olarak ortaya koyanlara tahammül edememektedirler. Bundan dolayı İslam inkılâbına ve Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'a tahammül edememektedirler. Alternatifin varlığı dünya halklarının uyanışına vesile olacağını bildikleri için İslam inkılâbını boğmayı her zaman istemişlerdir. İslam inkılâbı, ilahi değerlere tutunarak ve Allah'a dayanarak evrensel istikbarın planlarını altüst etmiştir. İslam inkılâbı, müstezafların tek umudu olama özelliğini her geçen gün daha da güçlendirmektedir.


Hüseyin TAŞ

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Apo’yu İstanbul’a kim getirdi?
Abdurrahman Dilipak: Keyfiniz nasıl?
Abdurrahman Dilipak: Suriye nereye?
Abdurrahman Dilipak: Zamane cinlerinin esrarı
Abdurrahman Dilipak: Gelin yeniden iman edelim