Lal Mescid’e bir askerî operasyon düzenlenmesinin zamanı geldiği düşünülüyordu. Cami etrafındaki kuşatma şiddetlendirildi ve cami yönetiminden şartsız teslim olmaları istendi. Sonuçta her ne kadar bazı kadınların ve çocukların çıkmasına imkân verildiyse de çok sayıda öğrenci de gözlerini kırpmadan insanların üzerine kurşun yağdırmaları istenen askerler tarafından öldürüldü ve tahminlere göre en az bin kişi hayatını kaybetti. Bunların büyük çoğunluğunu da medrese öğrencileri oluşturuyordu.
7TEMMUZ 2005’te Londra metrosunda meydana gelen patlama Pakistan’daki medreselerin hedefe yerleştirilmesi için yeni bir gerekçe oluşturdu. Çünkü eyleme karışanlardan üçünün Pakistan asıllı olduğu ve bunların veya içlerinden birinin Pakistan’daki medreselere gidip geldiği iddiasında bulunulmuştu. İddianın ne kadar doğru olduğunu bilmiyoruz. Ama doğru olsa bile böyle bir iddianın Pakistan’daki tüm medreselerin hedefe yerleştirilmesini amaçlayan kampanyada malzeme olarak kullanılması gerçekçi bir bakış açısına değil, bulanık suda balık avlama niyetine işaret eder.
Ne var ki böyle bir iddianın gündeme gelmesi Lal Mescid’i kıskaca almak için sebep arayan Müşerref cuntası için kaçırılmaması gereken fırsattı. O da bunu söz konusu caminin yönetimini hedefe yerleştirmek ve el-Kaide mensuplarını himaye ettiği iddiasında bulunmak için değerlendirdi.
Cunta yönetimi, sonra Londra patlamasına karışanlardan birinin Lal Mescid’le irtibatlı olduğuna dair bilgiler elde edildiğini ileri sürerek arama emri çıkardı. Fakat bu emir doğrultusunda Hafsa Medresesi’ne yapılan polis baskınına, orada okuyan kız öğrenciler şiddetle tepki gösterdi ve polislerin içeri girmelerine engel oldular. Bu yüzden polisle kız öğrenciler arasında çatışmalar çıktı, ancak öğrenciler polisin içeri girip arama yapmasını engellemeyi başardılar.
CAMİNİN YIKILMASI KARARI
Sorunun büyümesine sebep olan bir gelişme de İslâmabad belediyesinin Lal Mescid’in de içinde bulunduğu yedi caminin yıkılması kararı almasıdır. Yıkılmasına karar verilen diğer camiler de yine Lal Mescid’le irtibatlıydı. Yıkma kararlarının gerekçesi söz konusu camilerden bazılarının devlete ait gasp edilmiş araziler üstüne inşa edildiği, bazılarının da önemli devlet büyüklerinin güvenlikleri açısından risk oluşturduğu iddialarıydı. Lal Mescid’in de Eğitim Bakanlığı’na ait arazi üzerine inşa edildiği ileri sürülüyordu. Oysa bu caminin 42 yıllık bir geçmişi vardı ve bu süre içinde böyle bir iddiada bulunulmadığı gibi devlet yetkilileri camiye sahip çıkmış, maddi yönden de yardımcı olmuşlardı.
Yıkılmasına karar verilen yedi camiden ikisi 20 Ocak 2007 tarihinde fiilen yıkıldı. Birçok yorumcunun da dikkat çektiği üzere Pakistan toplumu açısından böyle bir yıkım ise şiddetli tepkileri hazırlayabilecek fiildir. Nitekim söz konusu yıkım olayından sonra cami yönetiminin ve medreselerin öncülüğüyle çeşitli protesto eylemleri düzenlendi. Öğrenciler yıkılan camilerin yerine yenilerinin inşa edilmesi talebiyle gösteriler düzenlediler. Yönetim olayların durulmasını sağlamak amacıyla bir aracı komite oluşturdu ve yıkılan camilerin yerine yenilerinin yapılacağı sözü verdi. Ama bu sözün yerine getirilmesi yönünde hiçbir müşahhas adım atılmadı.
ÇOCUK KÜTÜPHANESİNİN ELE GEÇİRİLMESİ
Yönetim yıkılan camilerin yerine yenilerini yapma sözünü yerine getirme konusunda bir şey yapmazken, Lal Mescid’in yıkılması kararında ısrar edince Hafsa Medresesi öğrencileri yakındaki bir çocuk kütüphanesine baskın düzenleyerek burayı ele geçirdiler. Kütüphaneye girip kapıları içeriden kapattıktan sonra kendilerine camilerinin yıkılmayacağına ve yıkılanların yerine yenilerinin yapılacağına dair yazılı bir taahhüt verilmediği sürece burayı terk etmeyeceklerini bildirdiler. Bu olay yönetimin tepkisine sebep oldu. Sorunun çözümü için çeşitli aracılıklar oldu. Aracılık yapanlar, birçok kez çözüme yaklaştıklarını ama her keresinde yönetim tarafından birilerinin işin içine çomak soktuklarını dile getirdiler. Abdürreşid Gazi de konuyla ilgili açıklamasında kendilerinin hükümetin sözüne güvenmediklerini, ellerine yazılı bir belge verilmediği sürece öğrencilerinin kütüphaneyi terk etmeyeceklerini vurguladı.
Cunta Çözüm Aramak Yerine Olayları Tırmandırıyor
Söz konusu gelişmeler karşısında cunta yönetimi aracıların çabalarından bir çözüm çıkmasına fırsat vermek yerine gerginliğin daha da artmasına, ilişkilerdeki tırmanmanın şiddetlenmesine yol açan yeni kararlar aldı. 10 Nisan 2007’de Lal Mescid’in Web sitesini ve radyosunu kapattırdı. Bu olaydan 38 gün sonra yani 18 Mayıs tarihinde de Feridiyye Medresesi öğrencilerinden 11 kişiyi, şeriat uygulaması ve İslâm’ın ahlâk kurallarının gözetilmesi taleplerinden dolayı tutukladı.
Yönetim tarafından alınan bu kararlar, diğer taraftan da tepkilere ve eylemlere sebep oldu. Lal Mescid yönetimine bağlı cami ve medreselerde çeşitli protesto eylemleri düzenlendi. Feridiyye Medresesi öğrencilerinin tutuklanmasına karşı da 4 polis kaçırıldı ve bunlar söz konusu öğrencilerin serbest bırakılması pazarlığında rehin olarak kullanıldı. Yapılan pazarlık neticesinde karşılıklı olarak öğrenciler ve polisler serbest bırakıldı.
MÜŞERREF, OPERASYONUN GEREKÇESİNİ HAZIRLIYOR
Bütün bu gelişmelerden sonra dışarıdan yapılan telkinlerin de etkisiyle Lal Mescid’e bir askerî operasyon düzenlenmesinin zamanı geldiği düşünülüyordu. Bundan dolayı Cunta lideri Müşerref kesin gerekçeyi hazırlama çabalarını başlattı ve 29 Haziran Cuma günü camide el-Kaide mensubu intihar saldırganlarının bulunduğunu ileri sürdü. Ama bu arada operasyonun önünü açabilmek için biraz yumuşak davranarak, oluşacak tepkilerin kendisine kullanabileceği yeni gerekçeler çıkarmasını bekledi. Ama çözüm arayışlarına da iltifat etmedi, aracılık etmeye çalışanların tekliflerini hiçbir şekilde ciddiye almadı. Tırmanışın trendinin artması üzerine de 3 Temmuz Salı sabahı küçük çaplı bir askeri kuşatma gerçekleştirdi. Bu kuşatma esnasında cami içinden atıldığı söylenen mermilerin operasyonu yöneten Albay Harun İslâm’ı öldürmesi üzerine de geniş çaplı operasyonun başlatılması için gerekçe oluşmuş oldu.
Albay Harun İslâm’ın öldürülmesi ordu içinden birtakım kişilerin artık tüm çözüm formüllerine ve aracılıklara kapıları kapatmalarının gerekçesi olarak da kullanıldı. Zaten cunta lideri Müşerref’in ve onu yönlendiren emperyalist güçlerin istediği de buydu. Dolayısıyla cami etrafındaki kuşatma şiddetlendirildi ve cami yönetiminden şartsız teslim olmaları istendi. Bu arada gerek içerideki öğrencilerin ve gerekse onlara destek vermek amacıyla dışarıdan gidip aralarına katılan ailelerinin ya da yakınlarının durumu bir “sivil” tartışmasının ortaya çıkmasına yol açtı. Bir taraf askeri birliklerin sivillere ve öğrencilere saldırdığını iddia ederken, diğer taraf eylemcilerin çocukları ve kadınları canlı kalkan olarak kullandıklarını ileri sürdü. Oysa dışarıdan gelenler gönüllü olarak direnişe destek verdiklerini açıklayanlardı. Öğrenciler ise zaten medresedeki tahsilleri sebebiyle orada ikamet edenlerdi.
Müşerref cuntası güya içerideki öğrencilerin ve kadınların kaçmalarını sağlamak amacıyla cami etrafındaki duvarın bir yerini yıkarak gedik açtıklarına dair açıklama yaptı. Gerçi yıkım gerçekleşmişti. Ama cuntanın iddiasındaki samimiyeti son derece şüpheliydi. Her ne kadar bazı kadınların ve çocukların çıkmasına imkân verildiyse de çok sayıda öğrenci de gözlerini kırpmadan insanların üzerine kurşun yağdırmaları istenen askerler tarafından öldürüldü ve tahminlere göre en az bin kişi hayatını kaybetti. Bunların büyük çoğunluğunu da medrese öğrencileri oluşturuyordu. Yani operasyon esnasında tam anlamıyla bir öğrenci katliamı gerçekleştirildi.
Pakistan’da Şeriat istemenin anlamı
Bilindiği üzere 3 Temmuz 2007’de patlak veren çatışmaların sebebi olarak genellikle Lal Mescid yönetiminin şeriat istemesi, hatta hükümetin şeriat uygulamadığı gerekçesiyle bir şeriat mahkemesi kurması ve kontrolündeki bölgelerde şeriat uygulayacağını ilan etmesi gösterilmiştir. Sürekli bu iddianın gündeme getirilmesi ise öncesinde yaşanan gelişmelerin, bu noktaya gelinmesine kadar ki hadiselerin gölgede kalmasına sebep oluyor. Ayrıca her ülkenin kendi şartlarına göre değerlendirilmesi gerektiği dikkatten kaçırılarak laikliği devlet sisteminin tartışılmaz ilkesi olarak kabul eden ülkelerle, İslâm hukukunu uygulamayı devletin temel sorumluluğu olarak gösteren Anayasanın geçerli olduğu ülkelerde toplumsal talep ve itirazlar aynı pencereden değerlendiriliyor.
Pakistan’da İslâm hukuku zaten resmî olarak kabul edilmiştir ve yönetimin bu konudaki ihmali kendisine yüklenen sorumluluğu ihmali anlamına gelir. Dolayısıyla Lal Mescid’in veya bir başka kurumun yönetimdekilerden şeriatı uygulamalarını istemesi onlara kendilerine yüklenen sorumluluğu hatırlatmadan öte bir şey değildir.
Ayrıca Lal Mescid yönetiminin şeriat konusundaki talepleri, hükümetin bu konuda sorumluluğunu yerine getirmediğini iddia etmesi ve ortaya çıkan boşluğu kapatmak için kendilerinin bir mahkeme oluşturduklarını ilan etmeleri buraya kadar zikrettiğimiz gelişmelerin, ilişkilerdeki tırmanmanın bir sonucudur.
YARIN: KANLI 10 TEMMUZ OPERASYONU
Ahmet Varol / Vakit