Libya'daki Olaylara Dair Bir Analiz

Batı haber ajansları ve televizyon kanallarının Ortadoğu'daki gelişmeleri nasıl yansıttığına dair bir analiz.

Mahdi Darius NAZEMROAYA

Libya'da "gerçek" baş aşağı edilmiş vaziyette duruyor. NATO ve Libya hükümeti birbiriyle çelişen şeyler söylüyorlar. NATO Libya rejiminin düşmesinin birkaç günlük mesele olduğunu söylerken, Libya hükümeti Misrata'daki savaşın yaklaşık iki hafta içinde sona ereceğini ifade ediyor.

Gece boyunca Tripoli üzerinde uçan NATO jetlerinin gürültüsü Akdeniz kıyısındaki şehrin her yerinden duyulabiliyor. Tripoli birkaç gündür bombalanmadı, ancak jet uçuşlarının sesi oldukça fazlaydı. Atlantik İttifakı [NATO kastediliyor] korku salma amacıyla şehir sakinlerinin uykusunu bozmak için özellikle geceyi kullanıyor. Savaş sırasında Libya'daki küçük çocuklar uykularının büyük kısmından mahrum kaldılar. Bu durum devam eden psikolojik savaşın bir parçasıdır. Amacı ise Libya ruhunu kırmaktır. Bunların hepsi Libya'ya dayatılan üçkâğıdın ve fitnenin açtığı yaraların cabasıdır.

Aynı bağlamda, Libya'ya karşı açılan medya savaşı da devam ediyor. Uluslar arası medyanın büyük çoğunluğunun ikamet ettiği Libya başkenti Tripoli'deki Rixos Hotel, yabancı medyanın NATO'nun Libya karşısındaki savaşını meşrulaştırma gayesiyle gerçekleri eğip büktüğü, olayları çarpıttığı ve yanlış bildirimlerde bulunduğu bir yalan ve çarpıtılmış anlatılar yuvasıdır. Uluslar arası muhabirler tarafından Libya dışına geçilen her bildirim ve haberin dikkatli bir şekilde sağlaması yapılması ve analiz edilmesi gerekmektedir. Yabancı gazeteciler Libya halkının ağzından istedikleri kelimeleri çıkartıyorlar ve üç maymunu oynuyorlar. Libya'daki sivil ölümlerine, Libya halkına karşı işlenen bariz savaş suçlarına ve otellerden limanlara ve hastanelere uzanan sivil altyapının tahribatını görmezden geldiler.

Libyalı bir grup genç özel bir görüşmede, röportajların hep iki muhabir tarafından yapıldığını aktardılar. Birincisi hemen ardından ikincisinin sorusunun takip ettiği bir soru soruyor. Böylece, birinci sorunun cevabı sanki ikinci sorunun cevabıymış gibi kullanılıyor. Yabancı muhabirler Libya'daki hastanelerde ölü ve yaralıların fotoğraflarını çekmemeye çalışıyorlar. Sadece tarafsızlık intibası oluşturmak için hastanelere gidiyorlar; ancak neredeyse hiçbir şeyi haber yapmıyorlar ve yine neredeyse haber değeri taşıyan her şeyi görmezden geliyorlar. Hikâyenin öbür tarafını anlatmayı reddediyorlar. Ağır yaralı sivillerin gözleri önünde, birçok yabancı muhabir utanmazcasına doktorlara ve hemşirelere hastanelerde tedavi ettikleri kişiler arasında askeri ya da güvenlik personel mensuplarının bulunup bulunmadığını soruyorlar.

Hatta CNN Libya askerleri tarafından bir kadına tecavüz edildiğini gösteren Sara Sidner'in Misrata'dan bildirdiği bir haber geçti (Şeytan gibi gösterme amacıyla haber askerleri Kaddafi'nin askerleri olarak gösteriyordu.) Gerçekte video yerel bir vakanın görüntüleriydi ve savaştan önceydi. Olay aslında Tripoli'de geçiyor ve zaten videodaki adam da Tripoli aksanıyla konuşuyor. Ana akım medyanın savaş ve askeri müdahale arzusunu artırmak için öne sürdüğü uydurmaların tipik bir örneğidir bu.

Şu an Libyalılara karşı seyreltilmiş uranyum kullanıldığını göstermek için araştırmalar yapılıyor. Seyreltilmiş uranyumun kullanımı başlı başına bir savaş suçudur. Sadece mevcuda yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda yarının doğmamış çocuklarına saldıracak radyoaktif kalıntılar bırakacak bir saldırıdır. Gelecek nesiller bu silahlardan da zarar görecekler. Geleceğin nesilleri masumdur. Seyreltilmiş uranyum kullanımı, ABD'nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya ve Almanya'ya nükleer silah kurup patlama zamanlayıcılarını da 2011'e ayarlamasıyla eştir. Bu Libya'da önemli ve haber değeri taşıyan bir olaydır ve bütün yabancı muhabirlerin haberi vardı. Ancak kaç tanesi bunu haber yaptı?

26 Haziran 2011'de Tripoli limanına yanaşan Bingazi'den gelen Ionis adlı gemi, Tripoli'deki aileleriyle bir araya gelmek için Bingazi'den ayrılan yüzün üzerinde insan taşıyordu. Dünyanın dört bir yanından yabancı muhabirler toplu halde oradalardı. CNN, RT ve Reuters de oradaydı. Yabancı haberlerin arasında Libya'daki durum hakkında en ufak bir ipucundan haberi olmayan ve kendilerinin saygıdeğer kanallarının ve ülkelerinin piyasaya sürdüğü yanlış bilgilendirmeyi temel alarak çalışan bazı haberler vardı. Gayri resmi bir tartışmada, değerlendirmelerinin temelleri sorgulandığında cevap veremediler ve komik duruma düştüler. Batı Avrupa'dan bir muhabir bu duruma Tripoli'de çığ gibi büyüyen hükümet düzeyinde taraf değiştirme diyecek oldu ki; bir meslektaşı tarafından uyarıldı ve sadece Libyalı bir atletin sözde taraf değiştirmesini yazabildi.

Yolcu gemisinin gelişi çok önemliydi, çünkü bu Libya'daki siyasi bölünmenin seyir halinde olduğunu gösteren bir belirtiydi. Libya'daki ailelerin ve bireylerin farklı bölgeler arasında mekik dokuması, bir tür bölünme çizgisinin geçici ya da kalıcı çizileceğinin göstergesidir.

Libya'daki Katolik kilisesi de tahrip edildi. Tripoli piskoposu Peder Giovanni Martinelli'nin durumu ABD ve NATO'nunkiyle çelişkili durumda. Bingazi ve çevresindeki Katolik kiliseleri ve cemaatleri arasında iletişimi koptu. Piskopos Martinelli, savaş ya da düşmanlıkla hiçbir ilişkisi olmayan yakın arkadaşlarını savaşta kaybetti. Yabancı muhabirler ve haber merkezleri bu olay hakkında ne dediler?

Gazeteciler gerçeği bildirmekle ve haber değeri taşıyan şeyleri haber yapmakla sorumlulardır. Bazıları bunu yapıyor ama haberleri ya düzeltiliyor ya basılmıyor ya da sadece sözlü haberle geçiştiriliyor. Diğerleri hiçbir şey söylemeyip, bir de uydurma hikâyeler yayınlıyorlar. Libya'dan gelen her habere hangi taraftan olursa olsun kılı kırk yararak bakma sorumluluğu şimdi halkın üzerinde. Haberlerin çeşitliliği sadece başlangıçtı.

Bu analiz Ömer Faruk PEKSÖZ tarafından Velfecr için çevrildi

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Apo’yu İstanbul’a kim getirdi?
Abdurrahman Dilipak: Keyfiniz nasıl?
Abdurrahman Dilipak: Suriye nereye?
Abdurrahman Dilipak: Zamane cinlerinin esrarı
Abdurrahman Dilipak: Gelin yeniden iman edelim