İktidar partilerinin, yalancı şahitlerin yargılanmasına karşı çıkması üzerine Hizbullah ve müttefikleri de uluslarası mahkemeyi farklı alanlarda boykota başladı.
Hizbullah'ın siyasi büro üyesi Galib Ebu Zeyneb, "Başbakan Refik Hariri suikastini soruşturan uluslararası mahkemenin Lübnan tarafından finansa edilmesini boykot etme kararı aldı" dedi.
Bugün yaptığı açıklamasında Ebu Zeyneb, "Mesele, mahkemeyi finansa etmek ya da etmemek değil. Mesele, mahkemenin Amerika ve İsrail'in bir aracı haline dönüştü. Bir çok yolu kullanarak Lübnan'da fitne çıkartmaya çalışıyor. Biz, böyle bir mahkemenin finansörü nasıl olabiliriz" dedi.
Hizbullah ve müttefiklerinin boykot kararının Lübnan'daki hükümetin düşmesine neden olmayacağını ifade eden Ebu Zeyneb, "Biz, ulusal çıkarlarımıza göre duruş sergiliyoruz. Biz, Lübnan'ın da rüzgara kapılmasını ve Amerika'nın bölgedeki bir parçası haline gelmesini istemiyoruz" diye konuştu.
Hizbullah'ın başını çektiği 8 Mart İttifakı, 2011 yılı bütçe görüşmelerinin yürütüldüğü komisyonunda, uluslararası mahkemenin finanse edilmesine karşı çıkmıştı.
2007 yılında Güvenlik Meclisi'nde alınan karar gereği Lübnan'ın, Refik Hariri suikastini soruşturan uluslararası mahkemenin finansının %49'unu karşılaması gerekiyor.
Uluslararası Mahkeme = Direnişi Zayıflatma Senaryosu
Diğer yandan Hizbullah'ın Uluslar arası İlişkiler Sorumlusu Ammar Musevi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Özel Temsilcisi Büyükelçi Michael Williams'la yaptığı görüşme sonrasında bir konuşma yaparak: "Son gelişmeler etrafında, özellikle de Uluslar arası Mahkeme'nin Başsavcısı tarafından açıklanması beklenen iddianame kararı ve çeşitli söylentilerle yayılan, hem Direniş'i hem de iç istikrarı zayıflatmak için tasarlanan malum senaryo üzerine bir görüşme gerçekleştirdik" dedi.
Musevi " Büyükelçi'ye takip edilen yolun, bu yola tevessül eden ve destekleyen ülkelerin, siyasi görüşlerin ve ilgili yargı ekibinin sırtında bir yük olduğunu ifade ettim. Onlara hesap sorulurken yöneltilecek ilk sorunun da bir saatli bomba haline gelen iddianamenin etkisini ortadan kaldırmak için nasıl bir çözüm ve çıkar yol bulacakları olduğunu belirttim" dedi.
Musevi, temel sorunun soruşturma meselesinin raydan çıkması olduğuna işaret ederek "Buna delilimiz de 4 sene boyunca Suriye'ye yöneltilen suçlamalar, 4 Lübnanlı generalin bazı kişilerin verdiği ifadelere dayanılarak keyfi şekilde tutuklanması ve daha sonra bu kişilerin geç de olsa mahkeme başkanının onayıyla yalancı şahit olduklarının ortaya çıkması gibi bir yığın örneğin varlığıdır. Bu kişilerin yalancı şahit olduklarını onaylamak şimdiye kadar gecikmiş olabilir. Ancak şimdi onların mahkemece sorgulanması zorunludur" dedi.
Musevi "Burada kasıtlı bir şekilde, bizim failin İsrail olma ihtimaline yönelik görüşümüz görmezden gelinmektedir. Bu Düşman'ın tarihi ve karakteri, aynı şekilde Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın da ortaya koyduğu deliller ve veriler ispat etmektedir ki bu varsayım en güçlü ve tercihe en şayan görüştür. Öyle ki, yüzlerce Lübnanlı, Suriyeli ve daha başka milletten birçok kişiyi kapsayan soruşturmalar hiçbir İsrailli yetkiliyi, hatta düşük rütbeli bir İsrail subayını dahi soruşturma kapsamına almamıştır" dedi.
"Yalancı Şahitler meselesi ve sorumluların İsrail olduğu varsayımının görmezden gelinmesi meselesi bu yola tevessül edenlerin sırtına büyük ve ağır bir yük yüklemektedir" diyen Musevi "Bu iki muamma çözülmediği sürece de meselenin çözümünde yol kat etmek mümkün gözükmüyor. Bu iki meselenin her biri gerçeğin ortaya çıkması ve adaletin yerini bulması için bir anahtar niteliğindedir" şeklinde konuştu.
Musevi son olarak Büyükelçi Williams'a şunları ifade ettiğini dile getirdi: "Uluslar arası idarenin, devletlerin çıkarları ve amaçlarıyla ilgili bir konuda bizim görüşümüze itibar etmemesi mümkün değildir. Yoksa bu, bağımsız bir ülkenin milli iradesine el koymak anlamına gelir. Her taraftan yükselen 'bu mevzu tamamıyla uluslar arası toplumun sorumluluğuna geçmiştir. Lübnanlıların bu konuda hiçbir tesir gücü yoktur' gibi sesler uluslar arası güçlerin bir tür hâkimiyeti ve mülksüzleştirmesi, yerel güçlerin de bir tür teslimiyeti ve boyun eğişi demektir. Aksine, yerel güçlerin istikrar ve iç barışı ilgilendiren bir konuda sorumlulukla hareket ediyor olması, sabit fikirlilerin önyargılarından ve dış müdahalelerin etkisiyle ortaya attığı iddialardan uzak bir şekilde ulusal birliği sağlamlaştırması gerekir."
Lübnan Birlik Partisi Viam Vehhab, "Mahkeme, düzme bir mahkemedir. Adaletten çok uzaktır. Önce Suriye'yi suçladı. Şimdi de bizlerden ilan edeceği iddianameyi beklememizi istiyorlar" dedi.
Lübnan'da yayın yapan NBN televizyonuna konuşan Vehhab "Soruşturmanın ilk savcısı Alman Detlev Mehlis, bir süre önce Almanya'da görüştüğü Lübnanlı gazeteciye 'Ben, Lübnanlı 4 subayın tutuklanmasına karşıydım. Fakat Lübnanlı savcı, Hariri ailesinin isteği üzerine, tutuklama kararı çıkartmamı istedi... Bu savcıdan subayları serbest bırakmasını istediğimde ise Hariri ailesinden korktuğu için bunu yapamadı" dedi.
Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın Suriye'nin bölgede oynadığı rolün farkına vardığını ifade eden Vehhab, Hariri'nin bu rolü hala anlayamadığını söyledi. Vehhab "Ben ikili konuşan Hariri'ye güvenmiyorum. Lübnan'da başka Suriye'de başka konuşuyor" Başbakan Fuad Sinyora, Saad Hariri ilk günden itibaren Hariri suikastinden Suriye'yi sorumlu tuttular."
Vehhab, "Devletin kurumlarına darbe yapıldığını söylüyorlar. Asıl darbe 5 yıl önce yapıldı. İnsanları hapse sokan da yargıyı çökerten de onlar.Şimdi hükümetin düşürülmesi yani beş yıl önce yapılan darbenin düşürülmesidir. Şimdi Hariri istifa etsin. Hasan Kassar, Muhammad Safdi ya da Leyla Sulh'un başkanlığında yeni bir hükümet kurulsun. Bu hükümet, Güvenlik Meclisi'ne uluslar arası mahkemeyi şikayet etsin ve "Mahkeme, Lübnan'da kriz yarattı" desin. Lübnan'daki yalancı şahitlerin yargılanmasını istesin" dedi.
Uluslar arası mahkemenin finansörlüğüne son verilmesi için İlerici Sosyalist Partisi lideri Velid Canpolat'ın oyunun renginin önemli olacağını belirten Vehhab "Canpolat, mahkemenin finansına karşı çıkmalıdır. Çünkü Canpolat, çöküşü durduracak imkana sahip. Dürzilerin Lübnan'daki çöküşü durduracak kişiler olmasını temenni ediyorum" dedi.
Fransa'nın uluslar arası mahkemenin hazırladığı iddianameye karşı duruşunu da eleştiren Vehhab, "Fransa'nın mahkemeyle ilgili duruşunu şaşkınlık karşıladım. Bu duruş, Fransa'nın Lübnan'daki çıkarlarına zarar verecektir. Fransa'nın, Lübnan'da meydana gelebilecek kaosun ne anlama geldiğini farkedemediği görülüyor" dedi.
Lübnan'da kaosun ve fitnenin çıkmasına müsaade edilmeyeceğini belirten Vehhab "maceracı siyasetin bedelini 40 ya da 50 kişi ödeyecek. Lübnan'da iç savaş çıkmayacak. Birkaç ay içerisinde Lübnan, yeni hükümetine kavuşacak" dedi.
israhaber