Kuzey Irak’a girişlerinde hiçbir gerekçe gösterilmeksizin peşmergelerce gözaltına alınan Hasip Yokuş, “Benim kaldığım koğuşlardakilerin çoğunluğu ‘İslami’ diye adlandırılan kişilerdi. Bunlar herhangi bir örgüt mensubu olduklarından burada değillerdi. Daha ziyade şüphe üzerine gözaltına alınmış, namaz kılan, Kur’an okuyan, düzenli olarak camiye giden sıradan Iraklılardı” dedi.
15 ay önce Mesut Barzani’nin kontrolünde olan Kuzey Irak Kürt bölgesinde hiçbir gerekçe gösterilmeksizin tutuklanan ve geçtiğimiz Çarşamba günü serbest bırakılan Özgürder Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Eğilli, Özgürder Diyarbakır Şubesi yöneticilerinden Metin Demir ve Diyarbakır Şubesi Üyesi M. Hasip Yokuş, tutuklu kaldıkları dönemde yaşadıklarını Vakit’e anlattılar.
Her şey, geçtiğimiz sene, aynı zamanda Kudüs dergisi editörü de olan Mustafa Eğilli’nin, KDP lideri Barzani’nin siyasi danışmanı Muhammed Salih Cuma ile röportaj talebinin kabul edilmesi üzerine Mustafa Eğilli ve Metin Demir’in 1 Haziran 2006 tarihinde Habur Sınır Kapısı’ndan Kuzey Irak’a giriş yapmalarıyla başladı. Habur Sınır Kapısı’nın Kürt bölgesindeki girişi İbrahim Halil Sınır Kapısı’nda Mustafa Eğilli’nin girişine izin verilirken Metin Demir, Kürt emniyet görevlileri tarafından alıkonuldu. Eğilli’ye, Demir’in gözaltına alınış nedeninin geçici bir durum olacağı, kısa sürede serbest bırakılacağı söylendi. Ancak geçen günlerde serbest bırakılmayınca Eğilli tek başına Türkiye’ye dönüş yaptı ve Türkiye’de KDP’ye yakın çevrelerden mektuplar da alarak Metin Demir’in serbest bırakılması konusunda girişimlerde bulunmak üzere bu sefer Hasip Yokuş ile birlikte 12 Haziran’da yeniden Kuzey Irak’a geçti. Ancak tüm girişimleri sonuçsuz kaldı. Hasip Yokuş Kuzey Irak’ta başlarından geçenleri şöyle anlattı:
HACCA GİTMİŞ OLMAK ŞÜPHE NEDENİ
“Son olarak Erbil’de KDP Halkla İlişkiler Merkezi’ne gittik. Görüştüğümüz kişiler, Metin’in ellerinde olmadığını söylüyorlardı. Bu bizi daha da endişelendirdi. Burada yanımıza bir grup ‘Asayiş’ diye adlandırılan ve siyasi suçlara bakan emniyet görevlisi geldi. Bize Metin ile ilgili bazı sorular sordular. Pasaportlarımızı kontrol ettiler. Ben 1993’te Hacca gitmiştim. Bana ‘Suudi Arabistan devletiyle ne gibi bir ilişkin var?’ diye sordular. ‘Hacca gittim’ dedim. ‘Ne acelen vardı?’ diye hakaretamiz ifadelerde bulundular. ‘Yasak değil, benim tercihim’ deyince, ‘Yasak olup olmadığını göstereceğiz’ dediler. Cüzdanımı da aldılar. Cüzdanımda eşim ve annemin fotoğrafları vardı. ‘Eşinin başı da örtülüymüş’ diye benim İslami kimliğimden duydukları rahatsızlığı göstermeye çalışıyorlardı. Namaz kılmak, hanımın örtülü olması, Arapça biliyor olmak bile itham nedeni oldu. Irak’a geçişimizin 5. günüydü. Bu muamelelerden sonra biz yeniden Türkiye’ye dönmeye karar verdik. Bir ticari araçla Erbil’den Dahok’a, daha sonra da Zaho’ya geldik. Bu arada takip ediliyorduk. Zaho’da bir sürü polis tarafından yolumuz kesildi ve 18 Haziran’da biz de gözaltına alınmış olduk.”
“Gözlerimizi bağladılar, ellerimizi kelepçelediler ve Erbil’e geri getirdiler. ‘Erbil Asayiş Hapishanesi’ne konduk. Burası Çekiç Güç’ün kullandığı bir binaymış. 250-300 kişilik bir hapishane. Bir hafta boyunca hiçbir işlem yapılmadan tutulduk. Bir hafta sonra sorgulanmak üzere Asayiş Harekat Müdürü Abdulhalık Talat Kergori’nin makam odasına götürüldük. 3 sorgu subayı vardı. Metin de oraya getirilmişti. Metin’in hâlâ hayatta olduğunu ve burada tutulduğunu ilk kez o zaman fark ettim. Fakat birbirimizi görmüyorduk. Bizi ayrı ayrı sorguladılar, akrabalık ilişkilerimizi sordular. Ancak neyle itham edildiğimizi, neden alıkonduğumuzu hâlâ söylemiyor, hiçbir gerekçe göstermiyorlardı. Ardından yeniden aynı hapishaneye getirildik. 20 gün sonra tekrar sorgulandık ve bir daha ne bir sorgu ne de mahkemeye çıkarılma olmadı.”
DIŞİŞLERİ DEVREDE
“Sorguda Türk Dışişleri Bakanlığı’nın bizim için devreye girdiğini söylediler. Onlara göre bu bile bizden şüphelenmeleri için bir nedendi. Bize, ‘Şimdiye kadar yüzlerce Türk gözaltına alındı, neden TC sizin için devreye giriyor?’ diye sordular. ‘Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız, bu normal değil mi?’ dedik. ‘Yok siz farklısınız’ dediler.”
6 AY HÜCRE HAPSİ
“İlk 6 ay tek kişilik hücrelerde kaldık. 6 aydan sonra ortalama 25 kişinin kaldığı 40 metrekarelik koğuşlara konduk, ancak yine ayrı koğuşlardaydık. Ancak üzerimizdeki tecrit kalktığı için havalandırmaya çıkarıldığımızda birbirimizi görebiliyorduk. Benim kaldığım koğuşlardakilerin çoğunluğu ‘İslami’ diye adlandırılan kişilerdi. Bunlar herhangi bir örgüt mensubu olduklarından burada değillerdi. Daha ziyade şüphe üzerine gözaltına alınmış, namaz kılan, Kur’an okuyan, düzenli olarak camiye giden sıradan Iraklılardı. Örgüt mensupları daha farklı cezaevlerinde tutuluyordu. Bazıları oradan gelmişti ve bize neler yaşadıklarını anlattılar. Dediklerine göre onlar çok daha ağır işkencelere maruz kalıyormuş. Bir elleri ayakları bağlı günde 2 kez yemek 6 nohut veya bir kaşık mercimekten ibaret yemekle tutuluyorlarmış. O hapishanelerden gelenler 20-30 gün uğradığı işkenceden konuşamıyordu.”
15 AY SONRA ÖZGÜRLÜK
“Ben ve Mustafa Eğilli 14 ay 20 gün, Metin Demir, 15 ay 3 gün süren bu mahkumiyetten sonra ansızın bize ‘Eşyalarınızı toplayın, serbest bırakılıyorsunuz’ dediler. Biz bu duruma hâlâ kuşkuyla bakıyorduk. Çünkü aynı şekilde serbest bırakıldığı söylenip sonra kaybolan ya da başka hapishanelere gönderildiği ortaya çıkan pek çok kişi olmuştu. Çarşamba günü saat 13.00’te bizi Asayiş Genel Müdürlüğü’ne götürdüler. 6 saat kadar bekledik. Paramızın iade edileceği, eşyalarımızın daha sonra gönderileceği söylendi. Genel müdürün odasına götürdüler, Diyarbakır eski Milletvekili Haşim Haşimi ve İnsan Hakları Ortak Platformu Genel Sekreteri Yılmaz Ensaroğlu’nun ve benim bir ağabeyimin orada olduklarını gördük. Asayiş’in bazı yetkilileri vardı. Serbest bırakıldıktan sonra gece 03.00 sularında Türkiye sınırına geldik ve geçiş yaptık. Ancak orada hâlâ hiçbir gerekçe olmaksızın 7-8 yıldır tutuklu olan yüzlerce insan var.”
Barzani ile röportaj talebi sebebiyle Irak’a giden Kudüs Dergisi Editörü Mustafa Eğilli ise, Barzani’nin siyasi danışmanı Muhammed Salih Cuma’nın başlarına gelen olay konusunda ‘siyasi olduğu gerekçesiyle’ hiçbir girişimde bulunmadığını söyledi:
“İkinci defa Kuzey Irak’a geçişimizde kime sorsak Metin Demir’in ellerinde olmadığını söylüyorlar, gözümün önünde gözaltına alındığı halde inkâr ediyorlardı. Bizim gözaltına alınmamızın ardından 2 ay çeşitli işkenceler gördük. Ancak orada yapılanların yanında bizimki en hafifiydi.
Serbest bırakılırken, 15 aylık gözaltı için ısrarla hapishane yönetiminden bir belge istedik ancak vermediler. Bu nedenle tutukluluğumuzun hiçbir belgesi yok.”
ÇOK SAYIDA TÜRK HÂLÂ TUTUKLU
İbrahim Halil Kapısı’nda ilk gözaltına alınan Metin Demir ise, yaşadıklarına dair şunları kaydetti: “Beni gözaltına aldıklarında hiçbir gerekçe göstermeden cezaevine aldılar. Vücuduma elektrik vermeden kaba dayağa birçok işkenceye maruz kaldım. Bizim gibi orada aylarca tutuklu kalan çok sayıda Türk’le karşılaştık. Bizim bulunduğumuz cezaevine çok sayıda Diyarbakırlı vatandaşımız getirildi. Onlar bizden önce güya serbest bırakılmıştı, ancak hâlâ kendilerinden bir haber yok.”
Vakit