Lübnan’ın önde gelen Sünni âlimlerinden Şeyh Mahir Hammud 5 Eylül 2014 tarihli Cuma hutbesinde Lübnan’da kaçırılan askerlerden söz etti ve tekfirci tehlikesinin bertaraf edilmesi için gerekli tedbirlerin alınmadığına dikkat çekti.
5 Eylül 2014 tarihli Cuma hutbesi:
Kaçırılan askerlerin aileleri için söylenecek hiçbir söz bulamıyorum. Perişan haldeler… Üstelik arkadaşlarının merhametsiz, kuralsız, saygısız, insan haklarından bihaber, hiçbir dini hukuka sığmayacak bir şekilde vahşice öldürüldüğünü gördükten sonra yakınlarının başına geleceklerinden yana büyük endişeler taşıyorlar.
“Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Ancak haksızlığa uğrayan başka… Allah her şeyi işiten ve bilendir.” (Nisa:148)
Ailelerin acısı her geçen gün daha da büyüyor. Ancak içlerinde gerçeklerden haberdar olan ve tepkilerini devlete yöneltenler de var. Bu kişiler sorumluluğu özellikle de orduya yüklüyorlar.
Biz hiçbir zaman devletin ve icraatlarının yanında durmadık. Devlet içindeki ayrılıkların, ülke içindeki mezhepçilik rüzgârının nasıl yayıldığının ve tehlikeli boyutlara ulaştığının da gayet farkındayız.
Ancak bu noktada konunun farklı olduğunu ifade edelim. Bizi bu noktaya ulaştıran nedir? Devleti ya da orduyu bu kadar güçsüzleştiren şey ne? Lübnan ordusu aleyhinde kışkırtma faaliyetleri yürütüp Sünnilerden “mezhepçi” olması sebebiyle ordudan ayrılmalarını talep edenler mi? Ya da ordudan Suriye meselesinde her iki tarafın da aynı durumda olması hasebiyle tarafsız olmasını isteyenler mi? Suriye’deki durum gerçekten tarafsızlığı mı gerektiriyor?
Bu meselenin sorumluları Suriye’deki fitneyi insan haklarını ve özgürlükleri savunan bir “devrim” olarak niteleyebilenlerdir. Bu kişiler hala Suriye’deki muhalefetle uzlaşıya varmaktan söz edebiliyorlar. Suriye’de Amerika, Batı ve özellikle de İsrail’le ilişkilerin durumunu fark edemeyenler Suriye’deki mezhepçilik furyasına takılıp gidiyorlar.
Hala Suriye’de devrimden söz edebilenler, tekfirci akımın yaptıklarını aklamaya çalışanlar var.
Biz Suriye rejiminin doğrusunu yanlışını ortaya koymaya çalışmıyoruz. Mesele şu; rejim zafer kazanan direnişi destekliyor mu? Ya da Amerika’nın karşısında yer alıyor mu? Mevcut alternatiflerin mevcut rejimden daha iyi olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da halkın bu alternatiflerden herhangi birini seçmesi mümkün müdür?
Şu anda Suriye rejiminin alternatifi Libya’da olduğu gibi kabile savaşı ya da Nusra ve IŞİD arasında olduğu gibi kardeşin kardeşi vurma savaşı olacaktır.
Hakikat ortada… Bizden Suriye’de yaşananın “devrim” olduğuna inanmamızı isteyenler askerlerimizin kaçırılmasına sebep olanlardır.
Biz bu kişilerle Sayda’da da karşı karşıya geldik. Bize karşı tekfircileri aklamaya çalıştılar. Ancak eleştirilmesi gerektiğinde de bize prim vermemek için sessizce eleştirdiler. Çünkü bizim üslup ve düşünce bakımından onlardan farklı olduğumuzun idrakindeydiler…
Evet, hükümet orduya tekfircilere karşı gerekli önlemleri alması için yeterli desteği vermedi. Belki de biz de bunu yeterince talep etmeyerek hataya düşmüş olabiliriz.
Vakit, hesaplaşma vakti değil… Ancak kaçırılanların ailelerinin hissettiklerine saygı duyduğumuzu ifade etmek isteriz.