Malazgirt-Çanakkale

Ahmet Taşgetiren

Geçtiğimiz salı günü Alparslan Üniversitesi'nin davetlisi olarak Muş'ta idim.

Muş, Malazgirt'i bağrında barındıran şehir. Üniversitenin ismi Malazgirt'in muzaffer komutanından geliyor.

Cumartesi günü Aydın'da idim, "Çanakkale Zaferi ve Şehitlik" konusunu konuşmak üzere...

Malazgirt'le Çanakkale arasında bir ruh irtibatı var.

Birisi Anadolu'yu İslam'a açan savaş, ikincisi Anadolu'nun "İslam yurdu" vasfını korumak için kurulan can pazarı.

Malazgirt'te Alparslan, beyazlar giyerek askerin önüne çıkar, beyazlar kefenidir, yani o bir şehit adayıdır.

Çanakkale'de 250 bin şehit verilir Alparslan'ın uğruna şehitlik rüyasıyla yola çıktığı dava için.

Arada İstanbul'un fethi vardır, Balkanlar'a doğru ilerleyiş vardır, üç kıtada bayrak dalgalandırmak vardır.

Malazgirt ve Fetih, Batı'ya doğru bir bayrak taşıyıcılığıdır, Çanakkale direniştir.

Ama aşağı yukarı 9 asırlık bir süreçten söz edilebilir ki, bunun tamamında Anadolu'nun bir "İslam Yurdu" olması ve korunması iradesi vardır.

Onun için bu yolda can verenlere şehit denir.

Onun için Akif:
"Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi" der.
Der çünkü Allah Resulü'nün Bedir'de alnını kumların üzerine koyup gözyaşları içinde "Ya Rabbi, bugün burada bu topluluk helak olursa yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmaz" diye yakarışını hatırlar.

İslam'ın son ordusu

Akif bilir ki, "Çanakkale şehitleri" Hazreti Peygamber'in aguşunu açıp beklediği İslam'ın kutlu çocuklarıdır.

Onun için Yahya Kemal, Dumlupınar'daki büyük kapışma için:
"Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu budur ya Rabbi,
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam'ın"
diye seslenir.

"Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" diye tanımlar Akif, Anadolu toprağını..

Basarken bin kere tereddüt etmelisiniz bu topraklara çünkü orada bir şehidin başına, koluna, bacağına basmış olabilirsiniz.

"Şehit" Yaratan'ın ölümsüzleştirdiği insandır.

Şehitlik Allah yolunda can infakıdır.

Her şehitte, biraz Hamza vardır, biraz Mus'ab vardır, biraz Hüseyin vardır.

Mustafa Kemal Paşa'nın siperlerde Kur'an okuyuşlarına tanıklık ettiği, boyunlarında analarının, ninelerinin astığı hamaylılar bulunan bıyığı terlememiş Anadolu çocuklarıdır şehitlik yoluna atılanlar...

Neresinden baksanız, yolunuz İslam'a çıkar Çanakkale'de...

Malazgirt'i Çanakkale'yi çıkardığınızda...

Derim ki, Anadolu tarihinden Milli Mücadele'yi, Çanakkale'yi, İstanbul'un Fethi'ni, Malazgirt'i çıkartın, ne kalır geriye?
İslam'ı çıkartın Anadolu'dan, ne kalır geriye?

Haydi sorayım:

Ha bire "Amentü" gibi milletin önüne çıkarılan laiklik nesi olur Anadolu'nun?

Çanakkale'nin "mürtecilerin eline düşmesi"nden rahatsız olundu uzunca bir zaman...

"Mürtecilik" utanmazca, Çanakkale'nin İslam'la buluşmasının soğuk savaş tanımlaması idi.

Bu, İslam'ın "Öz yurdunda garip, öz vatanında parya" haline getirilmesinin göstergesi idi.

Necip Fazıl "Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya" diye seslendi yüreğindeki sancıyı haykırırcasına...

Çanakkale'nin ruhu yüzüstü sürünmekteydi çünkü. Malazgirt çoook uzaklarda kalmıştı, Milli Mücadele'nin ruhu yüzüstü sürünmekteydi.

Geçen bir yazımda "Türkiye İslam ülkesidir" gibi neredeyse mütearife niteliğinde bir cümle kurdum. İşte bir cümle daha kuruyorum: "Bu topraklar İslam'ındır."
 
Bunları yazma gereği var mı? Neden yazılır ki bu cümleler?

Bunları yazma gereği var çünkü Türkiye'de bir şeyleri tartışırken müthiş savruluşlar yaşıyoruz.
bugün