Türkiye, Malezya olur mu? sorusunu gündeme taşıyarak kendilerine hayal dünyasında bir korku atmosferi oluşturanlara bir öneride bulunuyoruz: Gidin Malezya’ya, Müslümanlara değil, Hindulara, Budistlere, Hıristiyanlara, Konfüçyanistlere sorun “Malezya’nın Türkiye olmasını ister misiniz?” diye.
Ama yalancılık, hilekârlık ve sahtekârlık huylarınızı mutlaka bırakın. Gerçekleri ortaya çıkarma gayretkeşliğiyle hareket edin. Alacağınız cevaplar orada Müslüman olmayanların bile toplumsal kaynaşmadan, birlikte yaşamanın formülünü üretmiş olmanın verdiği huzurdan ne kadar memnun olduklarını size gösterecektir. Bu huzurun ve kaynaşmanın temelinde İslâm’ın insana verdiği değer yatmaktadır. İslâm’ın ahlâk disiplininin önemsendiği bir ortamda: “Onların Allah’tan başka taptıklarına sövmeyin ki onlar da aşırıya giderek bilgisizce Allah’a sövmesinler. Bu şekilde her ümmete yaptığını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri Rabblerinedir ve O kendilerine yapmakta olduklarını haber verir.” (En’am, 6/108) âyetinin vurguladığı dikkat ve duyarlılık hâkimdir.
Müslüman olmayan bir Malezyalı bile insanların, ilkel kabile toplumlarında görüldüğü şekilde başörtülerinin çekildiği, saçlarının yolunduğu, örtülü kızlara metro istasyonlarında meydan dayağı atıldığı, öğrencilerin sırf inançlarının gereğini yerine getirmelerinden dolayı aşağılandığı ortamda yaşamayı tercih etmez. Bu gerçekler, size önce kendinizin nerede olduğunuzu görmeniz gerektiğini hatırlatacaktır.
Ahmet Varol / Vakit