Malumu ilam

Abdurrahman Dilipak



Bu rejimin adı cumhuriyet ya da demokrasi filan değildir.. Parlamento ve hükümet iradesini, muhtemel, farazi risklerini öne sürerek askıya alanlar, yargı adına 9 kişinin iradesini mutlaklaştırmak sureti ile yeni bir mutlakiyet rejimi oluşturdular. Fiili bir tehdidi, muhtemel bir tehlike ile gerekçelendirdiler.


Sonuç: 9 büyüktür 411"den.
Fiilen "Şekli hükümetler" dönemi başladı.. Bir yargı darbesi ile yasama ve yürütme devre dışı bırakıldı. "Derin gerçek" karşısında bu sonuç, "malumu ilam"dan ötede bir anlam taşımıyor..
Türk demokrasisinde devleti hükümetler değil. Asker ve hukukcular yönetirmiş demek ki!
Şekli hükümetler işcilerin ve memurların maaşlarıyla, şehirlerin temizliği, tarım işleri vs. ile uğraşırlar! Yani şeklen varlar.. Bu da 23 Nisan Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı, Valiliği, Belediye Başkanlığı gibi bir şey olsa gerek.
Bu durum "Malumu ilam"dan öte, "nev-i şahsına münhasır" bir durumdur..
Olayın siyaset felsefesi ve hukukla açıklanacak bir yanı yok.
Ortada bir darbe girişimi var.. Ortada milli iradeyi alay konusu yapan bir durum sözkonusu.. Bu konu ancak mizah konusu edilebilir..
Hala sürdüğü ileri sürülen ve bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat sürecinin, kimin bilmem kaç milyar dolarlık yağması için yapıldığını bilmeyen kaldı mı?
Bu yargı, bu yargıçlar, bu derin gerçeğin üzerine gidebiliyorlar mı, çetelerin, petrol kaçakçılarının üzerine gidebiliyorlar mı?
Ama Parlemento iradesini hiçe sayabiliyorlar, iktidar partisini kapatabiliyorlar, iktidar tasarruflarını iptal edebiliyorlar.
Anayasa hukukunu da sulandırdılar. Anayasa maddeleri hakkında hiyerarşi oluşturdular. Devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyet temellerini sorgulamıyorlar. "Norm Hukuk"u hesaba katmıyorlar.. Kendilerini rejimin koruyucusu görüp, potansiyel tehditleri gerekçe göstererek, kendileri fiili bir durum meydana getirdiler..
Millet adına karar veriyorlar, ama bunu yaparken, milletimizi, diğer milletlerden ayıran, onun alameti farikası olan şeyleri yasak kapsamına alıyorlar..
Bu konu, mevcut sorunun çözümü yönünde bir katkı sağlamayacak.. Başörtüsü tartışması bitmiş değil. Esasen bu konu Anayasa değişikliği olmadan da çözülür. Bu plan MHP"nin planı idi. İflas etti. Zaten ortada bir yasak yok, sadece bir inat var. CHP de bu inatlaşmanın baş müsebbibi. Bu tartışma CHP"yi bitirecek.. Bu konu hiçbir yasa ve anayasa değişikliğine gerek kalmadan da normal şartlarda çözülür. Sorunun kaynağı CHP ve CHP"nin arka bahçesindekiler.. Çeteler.. Rejim filan işin kandırmacası..
Bu iş burada bitmeyecek. Hayat devam ediyor.. Birileri istemiyor diye biz dinimizden vazgeçmeyeceğiz..
Sonuçta imtihan oluyoruz. Bu da işte böyle bir imtihan. Bazıları nasıl cennete ve cehenneme gidecek? Biz bu arada en çok şunu sormalıyız: "İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helak eder misin Allah"ım!"
Onlara "Bozgunculuk yapmayın" dediğimizde, "Biz ıslah edicileriz" diyorlar.. Oysa gerçek bozguncular onların ta kendileridir.
Aslında bize hayır gibi gelen şeyde Allah (cc) şer, şer gibi gelen şeyde hayır murad etmiş olabilir. O dilerse inkarcıları bile dinine hizmet ettirir.. Sonunda hüküm sahibi olan O"dur.
Ben diyorum ki: İnkarcılar! Tapmam sizin taptıklarınıza. Siz de tapanlardan değilsiniz benim ibadet ettiğim (Allah)'a. Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza. Hem de siz tapıcı değilsiniz benim ibâdet ettiğim (Allah)'a. Sizin dininiz size, benim dinim bana!
"Laikçi cinnet"in histeri nöbeti tutmuş gibi. Ülke bölünmeye doğru gidiyor, öfkeleri gözlerini bürümüş kadrolar bunu farketmiyor..
Böylesine bir karamsarlığın karabasan gibi toplumun üzerine kapandığını düşündüğümüz bir zamanda, Genç Siviller, bana kalırsa doğru olanı yapıyor ve 'Sabret Cumhuriyet, birazdan demokrasi gelecek, seni kurtaracak' diye dalgalarını geçiyorlar..
Öfkeye gerek yok. Onlar böyle böyle batacaklar..
Onlar cahildirler, bilmiyorlar.. Bilmediklerini de bilmiyorlar, bir de bizi kurtarmak istiyorlar.
Genç Siviller, gelinen noktayı "Cumhuriyetin sonu" olarak niteledi. Artık Türkiye"de yeni bir dönem başladı.. Önümüzde zorlu bir süreç var.. Hani derler ya, et kokarsa ne yaparsın. Tuzlarsın! Ya tuz kokarsa! İşte gelinen nokta: Tuz koktu! Hukukun sorunu çözmesi gerekirken, bu değeri koruması gereken kurum sorunun bir parçası haline geldi..
"Ağır çekim darbede artık sona doğru yaklaşıyoruz." "Ama bu kez Cumhuriyet sahiden de tehlikede, hatta kuruluşundan beri bu kadar tehlike altında olmamıştı. Hedef bu kez sahiden Cumhuriyet'tir. Çünkü bu darbe, Cumhuriyet'in temeli olan halk egemenliğini, Cumhuriyet'i kuran Meclis'i ortadan kaldırmayı istemektedir. Siz bakmayın darbecilerin 'Cumhuriyet'i koruyoruz, Cumhuriyet'i seviyoruz' sözlerine. Onların Cumhuriyet sevgisi 'ya benimsin ya kara toprağın' gibi marazlı bir sevgidir."
Sözün, yazının, ahlakın, hukukun ve siyasetin sükut ettiği bir noktada bulunuyoruz..
Bundan bir adım sonrası belli değil.
Ortaya çıkan tek gerçek var: Cumnhuriyet'i kurtarıcıların elinden kurtarmadan kimseye huzur yok..
Zor bir döneme girdik.. Sonrası aydınlık olsa da, önümüzde zor bir süreç var..
Herkesin dikkatli olması gerek..
Selam ve dua ile..

vakit