Mardin, Muş, Bingöl, Ahlat ve Tatvan’dan esintiler

Selâhaddin Çakırgil

Hafta başında, bütün bir hafta sürecek olan bir Güneydoğu yolculuğuna çıktım ve uçakla Mardin’e indim, Artuklu Üni’nin rektörü Prof. Ahmed Ağırakça’nın Birlik Vakfı- Mardin Şubesi Başkanı sıfatıyla yaptığı davet üzerine..

Programa göre Sâdık Albayrak da davetliydi. Ama belindeki bir rahatsızlık yüzünden Trabzon’dan İstanbul’a gelememişti. Onun yerine son anda MTTB’nin yarım asır öncelerdeki faal elemanlarından ve Abdullah Gül Bey’in Cumhurbaşkanlığı döneminde Başdanışmanlık vazifesinde bulunan Bahaddin Cebeci Bey akşamüzerine doğru ayrı bir uçakla Mardin’e ulaştı.

***

Mardin’de oldukça tatlı bir bahar havası hâkimdi. Geçen hafta 35 dereceyi bulan sıcaklardan sonra gelen bir yağmurla hava 22-23 derecelere çekilmişti. Akşamki programın başlamasına kadar, bu ilginç taş şehrini hemen bütün tarihî mekanları, mescid ve kiliselerine, medrese ve şifahanelerine kadar doyasıya gezdim. Hatuniye Medrese ve camiinden Şehidiyeve Latifiye camiine ve Ulu Cami’den diğer irili-ufaklı ve her birisi 600-700 yıllık olan nice mâbedleri ve diğer mekanları ziyaret etmek, pazar yerlerine ve çarşılarına varıncaya kadar bu binlerce yıllık bir tarihî geçmişe dair neler varsa onları görmek imkanı çokça hoş idi. Ki, bu câmilerin her birisinin güzel özelliklerine değinmeye kalkışacak olunsa onu bu sütuna sığdırmak mümkün olmaz. Sadece şu kadarını belirtmeliyim ki bu câmilerin modelleri Osmanlı uslûbundan ziyade,  Selçuklu ve Benî Umeyye döneminin mimarî uslûbuna göre inşa olunmuştu. Kalın taş duvarlarla bina edilmiş olan bu mekanlar yazın sıcağına ve kışın soğuğuna karşı bir klima etkisi yapıyorlarmış.. Nitekim Ulu Câmiin İmam Odası’nda gün ortasında yarım saat kadar sohbete daldığımızda üşümeye başladığımız hissettik. 

***

Çarşıda- pazarda fazla bir canlılık gözlenmiyordu. İnsanlar bezgin ve boş nazarlarla müşteri bekliyorlardı. Davet edenlerle oturup bir çay içecek süre içinde konuştuğumuzda, sabahtan ikindi vaktine kadar siftah bile yapamadıklarını söylüyorlardı. Ama umutluydular. Çünkü Belediye ‘kayyum’a devredildiğinden beri şehre bir düzen geldiğini, yıllardır kaybolan huzurun geri gelmeye başladığını söylüyorlardı. Vali Mustafa Yaman’ın‘kayyum’ olarak Belediye Başkanlığı’na getirilmesi şehirde yönetim birliğini ve hizmet sunumunda sür’ati sağlamış.. Halk ‘kayyum’luk eliyle yapılan hizmetlerin benzersiz olduğunu söylüyor. Anlatılanlardan çıkardığım kadarıyla Vali ile halk arasında bir muhabbet bağı oluşmuş... Halk onu benimserken, onun ‘İmam-Hatib’ kökenli olduğunu bilhassa belirtiyor.. Vali Bey’le bir kahve içimlik görüşmemizde, emeklerinin zâyi’ olmadığını belirttik. Mütevâzı bir şekilde vazifesini yaptığını söylemekle yetindi. Ziya Pâşâ’nın Amasya Valiliği  günleri için söylediği, ‘Amasya Valiliğinde sanmayın ki, paşalık eyledim.. Gördüm fakir halkını, babalık eyledim..’ şeklindeki mısralarını hatırladım.

Aynı memnuniyeti Batman’da gelenler de belirttiler. ‘Biz, azledilen başkanlarışehirlerimizi mahvetsinler, hendek ve çukur siyasetinden medet umsunlar, devletle savaşa girsinler, itibarımızı da, ekonomimizi de mahvetsinler diye seçmemiştik..’ diyorlar.

***

Akşam, üniversitedeki konferansın konusu, ‘Tarihimizdeki darbeler ve günümüze yansıyan neticeleri’ etrafında idi. Yoğun bir katılım vardı. 2.5 saati bulan bir konferansa ilgi yoğundu; dinleyicilerde herhangi bir yorgunluk belirtisi görülmüyordu. Elbette bu arada Bahaddin Cebeci beyin hem konuşması ve hele de Necîb Fâzıl merhûmdandan okuduğu ‘Zindandan Mektub’ isimli şiir, dinleyicileri geleceğe dair daha bir umutlandırıyordu.

***

Mardin’deki vazife tamam olduğunda, Çarşamba sabahı erkenden Muş’a çıkmak üzere otomobille yola çıkıldı. Batman, Diyarbakır, Silvan, Kulp.. Derken, Muş’a 70-80 km. kalmıştık ki, Kulp’tan sonra Muş yolunun güvenlik operasyonları sebebiyle kapalı olduğu bildirildi ve geri dönüp Bingöl üzerinden ve yolumuz 230 km. kadar uzayarak da olsa, Muş - Alparslan Üniversitesi’ndeki programa belirtilen saatte yetiştik.

(Devamını inşaallah yarın yazalım.)

stargazete