Yarın sanık olarak “AKP’nin Papatyaları” başlıklı yazım sebebi ile K. Çekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesinde saat 10.00’da sanık olarak yargılanacağım. Müşteki bacılar, “kadın”lar, “erkek”ler, (Gender’ler desem kızar mısınız?) Nüfus cüzdanımızda artık “cinsiyet” yerinde İngilizce olarak “GENDER” de yazıyor da. Sahi, hakkımda şikayetçi olmak BİREY’sel kararınız mı idi, yoksa FERDİ, ŞAHSİ, KİŞİ olarak mı şikayetçi oldunuz. 81 il başkanı, kadın kolları başkanı, bu kararı verirken kendi başınıza mı karar verdiniz!
Kadın kollarında istişare ettiniz mi?
Ben benim yazımı okuduğunuzdan emin değilim. Talimat aldığınız şikayet dilekçenizden ve basın açıklamanızdaki ifadelerden belli.
Aleyhime trollerin sosyal media paylaşımlarını görmüşsünüz, o belli. Bir de kendi medianızda talimatla yazdırılan o “topyekûn savaş” yazılarından etkilendiğiniz belli.
O gün sosyal media tetikçileri troller ve onların ardından cepheye sürülen media linci’nin kalemşörleri, işaret aldıkları gün topluca saldırıya geçtiler. Onlar da yazdıklarımı okumamış olmalılar. Okudularsa da anlamamışlar.
Geçen gün, Ankara’da “Hukuk” mahkemesinde, hakime hanım “ifadesinin daha sonra UYAP’a yüklenmesine..” dedi, bastı kararı. Ben bu USUL’ü, tek parti “İstiklal Mahkemeleri” döneminde hatırlıyorum.
Nereden nereye.
Az zamanda çok işler başarmışız!?
Bir de gazetemize açılan “312 General davası” vardı hatırlarsanız. “Güven Erkaya davası”nı hatırlıyorum da. Nereden nereye! Demek ki “köprünün altından çok sular akmış”!
O gün yargılandım ve mahkeme beni tazminata mahkum etti.
Genel Başkan, kadın kolları başkanı, 81 il, KADEM, KADEM başkanı hepsi davacı olunca, başka ne beklersiniz ki.. O Bremen Mızıkacılarını hatırlatan malum media trollerinden tek ses yoktu. O malum media kalemşörlerinden de. Haber Ajansları da haber yapma gereği duymadılar. “Dilipak hesap verdi, mahkum oldu” da demediler. Utandılar mı yoksa görmezden gelmek mi istediler. İçlerinden “ayıp ettik” mi dediler, ”oh olsun” mu dediler.
Ankara’da kimler, hangi akılla böyle bir işe giriştiler. Benim üzerimden “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden birilerine mesaj mı vermek istediler.
Benim 81il’de yerel yöneticiler, parti teşkilatları, STK’lar, üniversitelerle bağımı kopartmak istedikleri, beni cezalandırmak, izole etmek, etkisizleştirmek istedikleri kesin de, bunu niçin yaptılar?
Sakın bu İstanbul Sözleşmesi sürecine muhalefetim sebebi ile olmasın.
Peki 81 il neden ve nasıl böyle bir oyuna alet edildi.
Ne demek istediğimi anlamak isteyen il başkanları ve il yöneticileri, ilçe yöneticileri, kadın ve gençlik kolları, birlikte hareket eden media mensupları, Vakıf ve dernekler, zahmet buyurup, benim savunmalarımı bir okusunlar.
Zaten bunlar kitaplaştırılacak. Hepsi “Dilipak.com” da var.
Yazım da duruyor bir daha okusunlar. Yarın duruşmada vereceğim ifademe de bir baksınlar, vicdanlarının sesini dinlesinler. Benden bu konuda davacı olan, müşteki olan herkesten din günü davacı olacağım. “Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün” var.
Ne garip, yarın malum davadan yargılanacağım bugün dünya kadınlar günü..
3 aylardayız.
Kur’an-ı Kerim okuyorsunuz değil mi? “Ağzınıza almaktan haya ettiğinizi, edep dışı bulduğunuzu söylediğiniz o kelimeler” o kitapta da yazıyor, kınanıyor.
Ağza almaktan haya edildiği söylenilen kelimelerin İngilizce karşılıkları, birileri kendilerine sıfat olarak tanımlıyorlar.
Ve o fiilleri, İstanbul Sözleşmesi “pozitif ayırımcılık” kategorisinde görüyordu.
Benden önce o yasayı çıkaranlara söyleseydiniz, ne söyleyecekseniz.
İK’larında bunlara pozitif ayırımcılık yapacaklarını açıklayan holding yöneticilerine, İngilizcesi ile değil, Kur’an’daki karşılığı ile sesleniyorum. Peki siz niye rahatsız oldunuz ki! Beni tanımıyor musunuz.? İnanmamanız gerekmez mi idi! Bu sözleşmeleri kim nasıl hazırladı ve hayatımıza geçirdi.
Nüfus cüzdanı ve pasaportlarımıza “Gender” niye yazıldı.
14 yaşından sonra cinsel yönelim, deneyim ve tercihi özgürleştirmek isteyenler kimler.
Din ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetten bağımsız BİREY’leri kim üretmek istiyor.
“Toplumsal cinsiyet eşitliği” değil, “Toplumsal cinsiyet adaleti”imiş.
Sevsinler. Tek sorun, eşitlik ya da adaletle ilgili değil.
3 hırsız eve girse, biri kapıda gözcülük yapsa, ikisi eve girse ziynetleri çalsalar, aralarında eşit değil de adil paylaşsalar. Kapıda bekleyenle, malı alıp saklayan ve beraber gelenin adil şekilde soygun parasını paylaşma sorun olmayacak mı?
“Biyolojik cinsiyet” yerine “Toplumsal cinsiyet” kavramı kullanmak, cinsiyete yüklenen rolleri değil, cinsiyetin tanımlanmasında kullanılan bir kavram. LGBTIQ+ öyle gündeme geliyor.
Akışkan, değişken bir cinsiyetten söz ediliyor. Bu kavramlar birilerinin keyfine göre değil, düzenlemenin referans koduna göre tanımlanıyor.
Toplumsal cinsiyetin adaleti, LGBTIQ’nun dahil olduğu çoğul cinsiyet kimliği arasında adaletten söz ediyor. Bu mu!?. Toplumsal cinsiyetin objesi, kadın ve erkek değil artık.
‘Bakalım merak edip, iddianameyi, benim savunmalarımı okuma zahmetinde bulunacaklar mı. Özür dileyen olacak mı? Ya da fikirlerinde ısrarcı iseler, hadi bilgisayarınızın başına geçin ve söyleyin söyleyeceğinizi, ille de talimat beklemeyin. Hadi!
Bakalım medianız bu davayı görecek mi? Bu kadar basit, sıradan, önemsiz bir dava ise, genel başkanınız, kadın kolları başkanınız, 81 il kadın kolları başkanınız, KADEM, niye hep beraber suç duyurusunda bulundunuz, niçin yaptınız o basın toplantılarını, o toplantılar neyin nesi idi!
Hadi müştekiler, eğer yaptığınız işin arkasındaysanız ya siz gelin, ya avukatınızı gönderin.
Ben tek başımayım, arkamda bir örgüt filan yok. Sahi siz kimsiniz!
Maske kimsin sen. Hadi indir maskeni.
O gün kalemlerinden kan damlayan “eski dostlar”, eskiden ne güzel hayallerimiz vardı. Eski hayallerimizin üzerine katran döktü güç ve servet ilişkileri.
Media sahibinin sesi, rüzgar gülü gibi dönen, parayı verenin öttürdüğü düdük olmamalı. Bir sözüm de haksızlıklar karşısında 3 maymunları oynayan STK’lara! Siz mi bu kafa ile halkların haklarını savunacaksınız.
Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi olacaksınız. Haksızlıklar karşısında susanlar ne oluyordu, unuttunuz mu?
Hatırlatayım mı?.
Hatırlatırım yaptıklarınız ve yapmadıklarınızın, söylediklerinizin ve söylemeniz gerekirken söylemediklerinizin hesabının sorulacağı bir gün var!
Bakalım, bizim yeni baro bu davaya gözlemci gönderecek mi! Merak işte. Yoksa benim için hava hoş. Tek başıma da kalsam ne gam! Hasbunallah!
Bu vesile ile okurlarıma bilgi arzı sadedinde yazıyorum:
“Bu işler nasıl bu noktaya geldi, Ankara’ya sesini duyuramadın mı” diyorlar.
Ya hu yazıyı salim bir akılla okusalar zaten her şey ortada. Buna rağmen daha ilk günden Hasan Doğan üzerinden Erdoğan’a bir mektup gönderdim.
“Ulaşmamıştır, açık mektup yaz” dediler. Yazdım.
“Tayyib bey meşguldür, hanımınız Emine hanıma açık mektup yazsın” dediler. Yazdı. Değişen bir şey yok, sonuç bu. Görmek, duymak istemeyince, “kellim kellim layenfağ”. Her şey sonuçta olacağına varıyor.
O sözünü ettiğim sistem, beni çabalarım sebebi ile cezalandırmak istedi ve bu operasyonda en yakınımdakileri kullandı.
Unutmayın bir insana yapılan bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir. Mazlumun ahını almayın, döner sizi de vurur.
Benim katlanmak zorunda bırakıldığım bu güçlükler, benden sonrakilerin uyanışına, farkındalıklarını artırmaya vesile bir baht kaynağı olsun diye, selâm ve dua ile.
Not: Hele, duruşma bir olsun, daha söyleyeceklerim var. Ülkemiz, bölgemiz, dünyada bu kadar gaile varken, bakalım gelecek günler ne getirir. Bir ara yine yazarım!