- Lütfü Bey; bayram öncesinde bir günde 15 askerimizin şehit edilmesi üzerine toplanan devletin zirvesinden “Gerekirse Kuzey Irak’a girilecek” kararı çıktı. Bununla ilgili tezkere hazırlığına da girişildi. Sizce Türkiye Kuzey Irak’a girecek mi?
- Öncelikle tüm Müslümanların bayramını tebrik ediyor ve ardından sorunuza geçiyorum. Devletin zirvesinden çıkan kararda ne diyor; “Gerekirse Kuzey Irak’a girilecek” diyor. Bırakın daha önceki günlerde şehit edilen pek çok vatan evladını, tam da bayram öncesinde 15 askerimiz şehit edilmesine rağmen daha hâlâ “Gerekirse Kuzey Irak’a girilecek” deniyor. Kuzey Irak’a girilmesi için acaba daha ne gerekecek? Kuzey Irak’a girilip girilmemesi ayrı bir tartışma konusu; ama “Gerekirse Kuzey Irak’a girilecek” demek bir mazeretten ibaret. Aslında denilmek isteniyor ki; “Mazeretim var, ABD’ye bağımlıyım ben!” Aslında denilmek isteniyor ki, “ABD izin vermedikçe Kuzey Irak’a giremem ben.” Nitekim son zamanlarda her şehit verildiğinde Kuzey Irak’a girileceği söylendi; peki girilebildi mi? Askerlerimizi şehit edenlerin ürediği Kuzey Irak’taki bataklığın kurutulacağı söylendi; peki bunun için harekete geçilebildi mi? Onun için geçiniz bunları. Şehit edilenler Türk askerleri değil de İran askerleri olsaydı görürdünüz olacakları. İran Ordusu askerlerini şehit edenlerin yuvalandığı Kuzey Irak’a girmek için ne ABD’den izin beklerdi, ne de dünyayı iplerdi. Anında Kuzey Irak’a girip askerlerini şehit edenleri tepelerdi. Ne var ki bugünün İran’ı, Atatürk döneminin Türkiye’si gibi yedi düvele meydan okuyan bağımsız bir ülke. Bugünün Türkiye’si ise Şah döneminin İran’ı gibi ABD’ye boğazına kadar bağımlı bir ülke! Onun için diyorum ya, “Keşke Türkiye İran olsa” diye. Keşke Türkiye Kuzey Irak’a girip girmeme kararını ABD’den izin beklemeden, AB’yi iplemeden kendi başına verebilse. Ancak acı da olsa gerçek şu ki, Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’a girmesi için sadece bizim Meclis’in izni yetmez, ABD’nin de izni gerek!
EGEMENLİK EGEMENLERİNDİR!
- “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü Meclis’in de, devlet kurumlarının da başköşesinde yer almasına rağmen, uygulamada bu söz gerçekleşiyor mu sizce?
- Bizim ülkemizde egemenlik kayıtsız şartsız milletin değildir; egemenlik kayıtlı şartlı milletindir! Bu sözün gerçekliliği özde değil sözdedir. Hani şimdilerde Başbakan “Refarandum kültürüne alışalım” diyor; bazı konularda millete başvurulup, o konularda milletin karar vermesi isteniyor ya... Mesela bir referandum yapılsa da milletin ezici çoğunluğu Türkiye’nin bir İslâm cumhuriyeti ya da bir sosyalist cumhuriyet olması için oy verse, bu gerçekleşebilir mi? Bırakın bunu, mesela bir referandum yapılsa da milletin ezici çoğunluğu toplu taşıma araçlarında haremlik selamlık uygulamasına geçilmesi için karar verse, bu gerçekleşebilir mi? Ya da bir referandum yapılsa da milletin ezici çoğunluğu yabancı şirketlerin elindeki fabrikaların, bankaların, madenlerin millileştirilmesine karar verse, bu gerçekleşebilir mi? Yahu geçtik bütün bunları, milletin anayasayı değiştirecek çoğunluk verdikleri, başörtüsüyle üniversitelere girilebilmesini, üniversitelere girişte meslek liselilere de diğer liselilerle eşit katsayı uygulamasına geçilmesini dahi gerçekleştirebildiler mi? "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" denilen şey sadece bir sözden ibaret. Dışa bağımlı kapitalist düzene teslim olmuş, onun denetimine girmiş siyasi partilerin her seçim döneminde milletin önüne konulmasından ve milletin onları oylamasından ibaret. Seçimlerde millet kime ve neye oy verirse versin, sonuçta egemenlerin, güç odaklarının dediği oluyor. Sonuçta ülke milletin istediği gibi değil, egemenlerin istediği gibi yönetiliyor. İşte onun için diyorum ki, egemenlik kayıtsız şartsız egemenlerindir!
BEŞ BAYKAL BİR TAYYİP ETMEZ!
- Parti lideri olarak Tayyip Erdoğan ile Deniz Baykal’ı karşılaştırdığınızda nasıl bir sonuca varıyorsunuz?
- Parti liderliği açısından bir karşılaştırma yapacak olursak, beş Baykal bir Tayyip etmez! Tayyip Erdoğan henüz yeni kurulmuş partisini girdiği ilk seçimde birinci parti yapmış. Üstelik anayasayı bile değiştirebilecek güçte, çoğunlukta birinci parti yapmış. Ardından hem yerel seçimlerde, hem de daha sonraki genel seçimlerde partisinin oylarını epey artırmış. Yerel seçimlerde partisinin oylarını yüzde 42’ye, genel seçimlerde ise yüzde 47’ye tırmandırmış. Ya Deniz Baykal ne yapmış? Türkiye’nin en eski, en köklü partisi CHP’yi henüz iktidar alternatifi bile yapamamış. Bugün Deniz Baykal’ın CHP’si Tayyip Erdoğan’ın AKP'si karşısında iktidar alternatifi olarak görülüyor mu? “AKP giderse, yerine CHP iktidara gelir” deniliyor mu? Bakın, şampiyonluğa oynamaya alışmış bir futbol takımının başına bir teknik direktör getiriyorsunuz, iki sene şampiyon yapamadı mı hemen gönderiyorsunuz. Bir gazetenin başına bir genel yayın müdürü getiriyorsunuz, belli bir süre içinde o gazetenin okurunu, saygınlığını artıramadı mı, hele de azalttı mı hemen gönderiyorsunuz. Deniz Baykal CHP’yi yıllardır şampiyon yapamıyor. Deniz Baykal yıllardır CHP’nin oyunu da, saygınlığını da artıramıyor. Daha başka bir deyişle, 1970’lerde CHP’yi birinci parti yapan, başına geçtiği partiyi iktidara taşıyan Bülent Ecevit’in başarısının çok gerisinde kalıyor. Öyleyse Deniz Baykal CHP’nin başında hâlâ ne diye kalıyor? Yoksa Deniz Baykal CHP’yi küme düşürmeden, baraj altına düşürmeden CHP’nin başından gitmeyecek mi?
Vakit