MAZLUMDER Hak İhlalleri Komitesi olarak teşkil edilen, 3 avukat olmak üzere 5 kişiden oluşan gözlemci heyetinin 1 Mayıs'ta olayların yoğun olarak yaşandığı Mecidiyeköy, Şişli, Osmanbey, Taksim, Beyoğlu ve Tarlabaşı'nda İNSAN HAKLARI DENETİMİ yapan heyetimiz gözlemleri doğrultusunda hazırladığı rapor:
GİRİŞ :
01 Mayıs 2008 Taksim'de kutlama yapma talebi, bu talebin mülki amirlikçe reddi ve sonrasında 01 Mayıs 2008 tarihinde Taksim, Şişli ve civarında meydana gelen olaylar ile ilgili olarak İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) olası insan hakları ihlalleri için gözlemci bir heyet görevlendirmiştir. Heyet olayları yerinde gözlemlemiş ve tespitlerde bulunmuştur. Genel Başkan Yardımcısı Av. Gülden SÖNMEZ başkanlığında, GYK üyesi M.Cüneyt SARIYAŞAR, MAZLUMDER İstanbul Şube Denetleme Kurulu üyesi Av.Kaya Kartal, MAZLUMDER İstanbul Şube Üyesi Av.Selçuk Kar ve MAZLUMDER İstanbul Şube üyesi Ahmet Akın'dan oluşan heyet 01 Mayıs 2008 sabah saat 08:15 ile 15:00 arasında Taksim, Şişli ve civar cadde ve sokaklarda kimi yer ve zamanda tekli bazen de ikili veya üçlü gruplar halinde görev yapmıştır.
Heyet, ayrıca olayla ilgili kişi ve kurumlarla görüşmeler yapmış ve ulaşılabilen her türlü delili incelemiştir. Bu tespit ve değerlendirmeler ışığında işbu rapor hazırlanmıştır.
A. OLAYLAR:
1) 01 MAYIS SABAHINA KADAR İŞLEYEN SÜREÇ :
a) İşçi Örgütlerinin Tutum ve Beyanları :
08 Nisan 2008 : Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) ve HAK-İŞ Konfederasyonu ortak açıklama yaparak 1 Mayıs 2008 tarihinde Taksim de kutlama yapacaklarını ilan ettiler. Türk-İş ve Hak-İş daha sonra bu kararlarından çekildiklerini açıklamışlardır.
17 Nisan 2008 :DİSK tarafından yapılan açıklama ile 15 Nisan 2008 tarihinde DİSK Başkanlar Kurulunun toplandığını, TÜRK-İŞ ve KESK'le birlikte "SOSYAL ADALET, EŞİTLİK, BAĞIMSIZLIK ve DEMOKRASİ İÇİN 1 MAYIS 2008'de OMUZ OMUZAYIZ!" başlıklı bildiri ile 2008 1 Mayıs'ının "İŞÇİ BAYRAMI" olarak Taksim'de kutlanması ve 1 Mayıs'ın tatil ilan edilmesi için TBMM'yle gerekli diyalogların başlatılması kararını aldığını belirtti. 18 Nisan 2008 : 01 Mayıs tarihinin işçi bayramı olarak kutlanmasını ve tatil ilan edilmesini talep eden bir açıklama yapıldı.
21 Nisan 2008 : Sendikalar açıklama yaparak, Hükümet'in 1 Mayıs için hazırladığı yasa tasarısı, "MALUMUN İLANI" olarak adlandırılabilecek türden olduğunu, Hükümetin "TATİLSİZ BAYRAM" ilan etmek istediğini açıkladılar. Yapılan açıklamada özetle "Oysa 1 Mayıs, "TESCİL" edilmeye gerek duymayacak ölçüde EVRENSEL BİR İŞÇİ BAYRAMIDIR!. Alınteri ve emeğiyle geçinen işçi sınıfı ve tüm emekçilerin demokratik hak ve taleplerini gündeme getirdikleri, birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, Afrika'dan Asya'ya, Latin Amerika'dan Avrupa'ya 134 ülkede "İşçi Bayramı" olarak kutlanmakta, emekçiler "resmi izinli" sayılmaktadır. Toplumumuzun da bir mutabakat içerisinde Hükümetten beklentisi, Türkiye'nin olağanüstü dönemlerin bir mirası olarak taşıdığı çağdışı tabulardan arınarak 1 Mayıs'ın RESMİ TATİL'li İŞÇİ BAYRAMI olarak ilan edilmesidir. Bunun dışında gerçekleştirilecek bir "yasal düzenleme", bizim açımızdan MALUMUN İLANI'ndan öte bir anlam taşımamaktadır ve taşımayacaktır" dediler.
23 Nisan 2008 : DİSK yaptığı açıklama ile ""Hükümet Sözcüsü, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından "malumun ilanını" açıkladı. 1 Mayıs'ın tatil günü olmasını arzu etmediklerini ifade eden Cemil Çiçek, "Çünkü tatilin getirdiği ilave bir sürü yükler var. Türkiye, dünya büyük bir ekonomik durgunluk içerisindeyken, 1 günlük kayıp en az 2 katrilyon liradan aşağı değildir. Bunun toplu sözleşmelerden gelen sıkıntıları var. Başkaca maliyetleri var. Rekabet gücünü azaltan yanları var. Çünkü o gün tatil olunca fabrikalar, iş yerleri çalışmayacak. İşlemler gecikecek. Bütün bunlar hesaba katılarak tatil olma mecburiyeti de yok. Dünyanın her tarafında da bu tatil olarak kutlanılmıyor" dedi. Çiçek, 1 Mayıs'ın "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanmasına ilişkin kararın imzaya açıldığını söyledi. Bu cümleler aslında Hükümetin sınıfsal tavır alışının açık seçik ilanıdır; demokrasiden, halktan, emekten yana herhangi bir arzularının olmadığının alenen beyanıdır! 1 Mayıs'ın bayram ve tatil ilan edilmemesinin "ekonomik gerekçelerle", Taksim'de kutlanmasının ise "terörle mücadele" gibi havsalamızın almayacağı ifadelerle açıklanması, kelimenin tam anlamıyla "abesle iştigal"dir ve gülüp geçemeyeceğimiz kadar da trajediktir! Hükümetin bu tutumunu göz önüne sermek için bunlara kısaca değinelim:
1890'lardan bu yana dünyanın dört bir yanında evrensel olarak kutlanan 1 Mayıs için "Dünyanın her tarafında da bu tatil olarak kutlanılmıyor" diyebilen Hükümet, Batı Şeria'dan Bahreyn'e, Hindistan'dan Avrupa'ya, Somali, Zambiya ve Zimbabve'den Uruguay'a, Ermenistan, Etiyopya, Fas, Fildişi Sahilleri ve Filipinler'den Rusya'ya kadar, 1 Mayıs'ı resmi tatille bayram olarak kutlayan 166 ülkeyi bu dünyadan saymayacak kadar gözünü kapatmış durumdadır. TALEP ETMİYORUZ, KUTLAYACAĞIZ! 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasına yönelik olarak da Hükümet, UEFA şampiyonluğundan dünya kupası kutlamalarına, polis gününden rallilere, yeni yıl kutlamalarından 23 Nisan kutlamalarına kadar toplumun değişik kesimlerinin ve resmi günlerin kutlama alanı olan meydanı emekçilere "asayiş" gerekçeleriyle vermeyeceğini söylemektedir. Sıra emekçilerin kutlamalarına geldiğinde toplumda "provokasyon" korkuları yayılmakta, Taksim provokasyon merkezi olarak lanse edilmektedir. Oysa, 40'ın üzerinde insanın öldürüldüğü 77 katliamından sonra 1978 yılında daha kitlesel olarak anma ve kutlama yapılmış, bir tek vatandaşımızın dahi ne burnu kanamış ne de en küçük bir olay olmuştur. MC iktidarları ve 12 Eylül'ün karanlık günlerinden kalan yasaklamalar ve baskılarla birlikte 1 Mayıs toplumsal gerilimlerin yapay olarak yükseltildiği bir tarih haline getirilmiştir. Eğer birilerinin provokasyona ihtiyacı varsa, bunun zaten daha başka günlerde veya Maraş, Sivas, Çorum gibi başka kentlerde de yapıldığına tanıktır halkımız. Ne yazık ve nasıl ki 1 Mayıs ülkemizde, kara günlerin, darbelerin, demokrasinin rafa kaldırıldığı dönemlerin miladı olarak tarihimizde yerini almışsa; bizim önerimiz ve beklentimiz, 2008 1 Mayıs'ının da bu kara günlerden kurtulmanın, demokratikleşme ve barışın, demokrasi dışı arayışları mahkum etmenin bir tarihi olsun. Bu nedenle de 1 Mayıs 2008 kutlamalarını, diğer konfederasyon, kitle ve meslek örgütleriyle açıkladığımız gibi Taksim'de gerçekleştireceğiz. Demokrasinin, toplumsal barışın, çağdaşlaşmanın bir gereği olarak bunu böyle görüyoruz.""
30 Nisan 2008 : TÜRK İŞ DİSK KESK Genel Sekreterleri, üç konfederasyonun oluşturduğu 1 Mayıs Tertip Komitesi ve 1 Mayıs çalışmalarını birlikte yürüten kurumların ortak basın açıklamasında şu hususları belirttiler: "Bildiğiniz gibi, 1 Mayıs etkinlikleri düzenlemek hem ILO Sözleşmeleri hem de iç hukukumuz açısından sendikal faaliyet olarak tanımlanmaktadır. Sendikal faaliyetler de izne tabi değildir. Bu koşullarda milyonlarca emekçiyi temsil eden demokratik örgütler olara, emeğin taleplerini topluma sunmak, dileklerini haykırmak için 1 Mayıs'ı birlikte kutlama kararı aldık. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu üyesi TÜRK- İŞ, DİSK ve KESK olarak 1 Mayıs 2008'de emeğin bayramını Taksim'de kutlama isteğimizi dile getirdik, hazırlıklarımızı da bu çerçevede yürüttük. Evet buradan ilan ediyoruz. 500 bin emekçi olarak 1 Mayıs'ı İstanbul'da Taksim'de ellerimizde karanfillerle kutlayacağız. Dillerimizde türkülerimizle, ülkemizin 81 ilinin halk oyunlarıyla, omuz omuza 1 Mayıs'ta sevgi ve dayanışma duygularımızla Taksim'e gireceğiz. Amacımız asla gerginlik yaratmak değildir. Tek amacımız barış ve coşku içinde 1 Mayıs'ı kutlamaktır."
TÜRK-İş-KESK VE DİSK'in Düzenledikleri Basın Toplantısı ile Açıkladığı 1 Mayıs Taksim Programı
"Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türkel, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, KESK Genel Sekreteri Abdurrahman Daşdemir ve 3 konfederasyonun oluşturduğu 1 Mayıs Tertip Komitesi, Türk-İş 1. Bölge Temsilciliği'nde düzenledikleri basın toplantısında kutlama programını açıkladı. Bu açıklamanın özeti :
TÜRK İŞ DİSK KESK olarak 2008 1 Mayıs kutlamaları "SOSYAL ADALET EŞİTLİK BAĞIMSIZLIK DEMOKRASİ ve BARIŞ için OMUZ OMUZAYIZ" sloganıyla TAKSİM MEYDANI'NDA gerçekleştirilecektir.Bu konuda yönetim kurullarımızın kararı, üç konfederasyonumuzun genel sekreterleri tarafından açıklanmış, çalışmalar başlatılmıştır. Bu ortak irade bugün konfederasyonların en yetkili kurullarında tartışılarak teyid edilmiştir. Çalışmalarımızın sizlere aktarımına başlamadan önce birkaç konuda ortak görüşlerimizi paylaşmak istiyoruz.
1 - Bakanlar Kurulu'nun 1 Mayıs'ı "Emek ve Dayanışma Bayramı" olarak ilan etmesini sadece malumun ilanı olarak değerlendiriyoruz.Bugün dünyada 166 ülkede, çok sözü edilen 23 AB ülkesinde ve ABD'de 1 Mayıslar bayram ve tatil günüdür.Israrla ve kararlılıkla 1 Mayıs'ın tatil ilan edilmesi talebimizi dile getiriyoruz. Bu konuda Bakanlar Kurulu'nu, kararını yenilemeye davet ediyoruz.
2 - Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Ayaklar başı yönetmeye kalkarsa kıyamet kopar" şeklindeki açıklamasını kınıyor ve protesto ediyoruz. Bizim demokrasi anlayışımız, herkesin eşit yurttaşlar olduğu bir hukuk düzeninden yanadır. Onun "ayak takımı" dediği insanlar bu ülkenin eşit haklara sahip yurttaşlarıdır. İşçileri, kamu çalışanları, köylüleri, mimarları, mühendisleri, doktorları, hemşireleri, emeklileri kısacası emekçileridir. Ülkemizin sağduyuya barışa demokrasiye en fazla ihtiyacı olduğu bugünlerde Sayın Başbakan'ı açıklamalarında daha dikkatli olmaya, toplumu germemeye özen göstermeye davet ediyoruz.
3- Bir günlük tatil maliyetini 2 milyar YTL olarak değerlendiren ve dert edinen anlayışı şiddetle protesto ediyor, önce hesap yapmayı bilmeye, sonra batık bankalara aktardıkları 70 milyarı aşan parayı izah etmeye davet ediyoruz. Ayrıca "her bayram öncesi ve sonrası günleri tatil ederken" İşçi Bayramı'na sıra gelince "para" ve "hesap" bilgeçliğini de anlayabilmiş değiliz.
4- Gelelim Taksim meselesine" Taksim Meydanı, değişik meslek gruplarının, çeşitli kurum ve kuruluşların etkinlik ve gösterilerine açık olduğu gibi, emekçilerin bütün dünyada özgürce kutlanan birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs kutlamalarına da açık olmalıdır. Bu artık temel bir demokrasi ölçütüdür. Hükümet, hiçbir gerekçeyle bu hakkın önüne yasak ve engel koyamaz, koymamalıdır. Artık sadece sendikal konfederasyonlar değil, sendikal ayrım olmaksızın bütün emekçiler ve onlarla birlikte demokratik kitle örgütleri, meslek örgütleri ve çeşitli siyasi partiler, mimarlar, mühendisler, tabibler, diş hekimleri, veteriner hekimler ve daha birçok meslekten yurttaşlar, Taksim'i 1 Mayıs alanı olarak görmekte ve birlikte 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlama kararlığını halkımıza ilan etmektedirler. Bu, ülkemizde gerçek bir demokrasi yolunda atılmış büyük bir adımdır. Bu 1 Mayıs'ta Taksim'e çıkmak demokrasiye sahip çıkmaktır."Provokasyon olur" gerekçesiyle Taksim'in yasaklanmak istenmesinin hiç inandırıcılığı yoktur. Son 15 yıldır her 1 Mayıs'ta bu gerekçe öne sürülmektedir. Ama her yıl 1 Mayıs giderek artan bir kitlesellikle kutlanmaktadır. Başbakan'ı, İçişleri Bakanı'nı, İstanbul Valisi'ni görevlerini "bütün yurttaşlara ve kurumlara eşit uygulamaya" davet ediyor ve bir an önce Taksim Meydanı'nı emekçilerin 1 Mayıs bayram kutlamalarına açmaya davet ediyoruz.
Bizler, 1 Mayıs'ın tam bir emek ve demokrasi şöleni içinde kutlanacağına yürekten inanıyor, tüm hazırlıklarımızı buna göre yapıyoruz. Bizler ETUC üyesi TÜRK-İŞ, DİSK ve KESK olarak"Meslek örgütleri TMMOB, TTB, eczacılar, diştabipleri, serbest muhasebeciler olarak"Sol, sosyal demokrat, ilerici, devrimci, sosyalist, demokratik sol siyasal partiler olarak"Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, dergi platformları, insan haklarını savunanlardan çevreci örgütlere kadar 57 kuruluş emeğin bayramı hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Toplanma yerlerimizi ŞİŞLİ ŞİŞHANE ve DOLMABAHÇE olarak belirledik.
Dolmabahçe'den TÜRK-İŞ, Şişli'den DİSK, Şişhane'den KESK olarak yürüyeceğiz. Bizlerin arkasından belirlenen örgütler yürüyeceklerdir.Bu bölgelerde toplanma saatlerimiz 10.00 - 11.00 arası olarak belirlenmiştir.Her üç koldan da saat 11.00'de hareket edilerek Taksim'de aynı anda buluşulacaktır.Konfederasyonlarımızın ve katılımcı örgütlerin, genel başkan ve yöneticilerinin, milletvekillerimizin oluşturduğu heyet tarafından Kazancı Yokuşu ve Taksim Anıtı'na çelenk konulacak, saygı duruşu yapılacaktır. Saat 13.00'de ellerinde karanfillerle yüz binlerce emekçinin alana girişinin tamamlanması için yürüyüş sıraları bütün yolu kapsayacak genişlikte düzenlenecektir.Ellerimizdeki karanfillere dillerimizdeki özgürlük türküleri emekten yana sanatçılarımızın tarafından eklenecektir. 2008 1 Mayıs'ında emeğin, emekçilerinin taleplerini içeren "topluma sesleniş" açıklamalarının ardından kutlamalar tamamlanacaktır. Alan, katılımcı tüm örgütlerin yanlarında getirdikleri çöp torbaları ile temizlenecektir.
İstanbul'da üç konfederasyonumuza bağlı tüm şube başkanları ve işyeri temsilcileri ile toplantılar yapılmış, hazırlıklar kontrol edilmiştir. Herkesin nasıl ve nerede yürüyeceği, araçların park yerleri belirlenmiştir. İstanbul dışından Ankara dahil olmak üzere ülkemizin Marmara-Trakya bölgelerinden tüm üyelerimiz otobüslerle İstanbul'a geleceklerdir. Şu ana kadar binlerce otobüs rezervasyonu yapılmıştır. Taksim Alanı'nda 1 milyon kişiye ulaşabilecek ses düzeni anlaşması yapılmıştır. Bugünden başlamak üzere bütün İstanbul bez afişlerimiz ile donatılacak, çiçek bahçesine dönüştürülecektir. 26 / 30 Nisan tarihleri arasında tüm İstanbul alanlarında on binlerce bildiri dağıtılarak 1 Mayıs kutlamalarına davet edilecektir. İnanıyoruz ki, her şey düşündüğümüz ve planladığımız gibi geçecektir."
b) Hükümetin Tutumu ve Açıklamaları :
28 Nisan 2008 - Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklama yapan Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, 1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili sendikaların sağduyulu olması gerektiğini söyledi. Çiçek "Sendikalarımız yasal yollardan bu kutlamaları yapabilirler. Her türlü kolaylığı da gösteririz. Bazı sendikalarımız devletin belirlediği yerlerde bunları yapacaklar. Bu onların hakkıdır. İnsanlar için bu günler endişe kaynağı olmamalıdır. Sıkıntı Taksim ısrarından kaynaklanıyor. Bir yer uygun görülmüyorsa, bu noktada ısrar doğru değil. Kim nasıl kutlayacaksa başka meydanlarda da kutlayabilir." Dedi.
30 Nisan 2008 - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bakanlıktaki Üçlü Danışma Kurulu toplantısının ardından 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin açıklamalarda bulundu ve "Şu ana kadar yaptığımız değerlendirmelerde hükümetin 1 Mayıs ve özellikle Taksim'le ilgili değerlendirmesinde bir değişiklik yoktur" Dedi.
c) İstanbul Valiliği'nin 1 Mayıs Sürecindeki Tutum ve Açıklamaları :
Türk-İş, DİSK ve KESK'in 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı bu yıl Taksim Meydanı'nda kutlama yönündeki kararına İstanbul Valisinden tepki geldi. Vali Muammer Güler, Taksim Meydanı'nın toplantı ve gösteri yürüyüşleri için tespit ve ilan edilmiş yerler arasında bulunmadığını, Taksim'in büyük katılımlı kutlamalar için güvenli bir alan olmadığını belirtirken, kanunsuz toplanmaların ise güvenlik güçleri tarafından zorla dağıtılacağını söyledi. 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin İstanbul Valiliği'nde basın toplantısı düzenleyen Güler, kentte toplantı ve gösteri yürüyüşleri için tespit edilmiş meydanlar olduğunu belirterek, sendikalara ve sivil toplum kuruluşlarına çağrıda bulunarak, bunları söyledi:
"Gelin 1 Mayıs'ı bu belirttiğim meydanların istediğiniz birinde veya her birinde ayrı ayrı yapabilirsiniz. Çağlayan'da, Kazlıçeşme'de, Kadıköy'de ve Kartal'da yapmaları için kendilerine bu alanları tahsis etmeye hazırız. Ancak Taksim Meydanı, toplantı ve gösteri yürüyüşleri için tespit ve ilan edilmiş yerler arasında değildir. Siyasi partiler için de tahsis edilmemektedir. Ayrıca Taksim, büyük katılımlı kutlamalar için de güvenli bir alan değildir, güvenlik riski taşımaktadır. Trafik açısından ve genel hayatın olumsuz etkilenmesi açısından da uygun değildir. Bu nedenle herhangi bir kutlama için de tahsisi mümkün değildir.
Güler, Taksim'e gelişle ilgili sendikaların yaptığı açıklamalarda belirtilen yerlerin de İstanbul'da genel hayatı olumsuz etkileyecek nitelikteki yerler olduğunu, "Taksim'e Dolmabahçe'den, Şişhane'den ve Şişli-Mecidiyeköy'den yürünüleceğini" hatırlatarak, böyle bir yürüyüşe izin verilmesinin mümkün olmayacağını, böyle bir yürüyüşün İstanbul'un tamamını kilitleyeceğinin ise "izahtan vareste" olduğunu söyledi. Güler, Dolmabahçe yolunun kilitlenmesinin sahil yolunu, Şişli-Mecidiyeköy'den gelinmesinin bütün E-5'i, Şişhane'den gelinmesinin de tarihi yarımadayı ve alan yolunu kilitleyeceği için böylesine bir genel hayatın olumsuz etkilenmesine izin verilmesinin mümkün olmadığını bildirdi.
Her yıl yapıldığı gibi Kazancı Yokuşu'nda toplanılarak, Atatürk Anıtı'na ve Kazancı Yokuşu'na çiçek bırakılması, saygı duruşunda bulunulması uygulaması devam ettiğini belirten Güler, "Bu sene de sendika yöneticilerinin ve temsilcilerinin burada saygı duruşunda bulunmalarına ve çiçek bırakmalarına elbette izin verilecektir. Buradaki etkinliği yapsınlar sendikalarımız ve daha sonra da kanunen belirtilen yerlerde mitinglerini düzenlesinler" diye konuştu.
Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile 1 Mayıs'ın "Emek ve Dayanışma Günü" ilan edildiğini ve bu konunun da en iyi şekilde değerlendirilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görevlendirildiğini anımsatan Güler, "Ancak söylemek istediğim bir diğer husus, Taksim'de 1 Mayıs günü herhangi bir şekilde toplantı yapılmasının mümkün olmadığı yönündedir. Esasen Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda, İstanbul'da toplantı yapılacak, miting yapılacak veya yürüyüş yapılacak alanlar ve güzergahlar aynı Kanun'un 6. maddesine göre tespit ve ilan edilmiştir. İstanbul'da Çağlayan Meydanı, Kadıköy Meydanı, Kazlıçeşme ve Kartal meydanları toplantı ve gösteri yürüyüşleri için tespit edilmiş meydanlardır" dedi.
Geçen yıl yaşanan kötü görüntüleri yaşamak istemediklerini dile getiren Muammer Güler, "Ancak şunu da bilmek gerekir; güvenlik güçleri kanunsuz bir toplantıyı dağıtmak durumundadırlar. O bölgedeki güvenlik amirleri kanunsuz toplantı ile ilgili gerekli ikazlarını yapacaklar ama bu ikazlara uymayanlar yine kanun gereği, gerektiğinde zorla dağıtılmak zorunda kalınacaktır. Güvenlik güçlerini bu tür zorla dağıtma mecburiyetinde bırakmamalarını istiyoruz" uyarısın da bulundu.Güler, oraya kanunsuz toplantı ve yürüyüş için gelenlere güvenlik güçlerinin izin vermeyeceklerini ve buna da uymadıkları takdirde zorla dağıtılacaklarını belirterek, herkesi bu konuda itidale davet etti.
Vali Güler, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun her türlü kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşünün suç olduğunu vurgularken, "Kanunsuz toplantıya davet etmek de suçtur. Kanunsuz toplantı için kışkırtma yapmak da suçtur. Bu nedenle geçtiğimiz haftadan itibaren Taksim'de toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması için davette bulunan yetkililer hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. 2911 sayılı Kanun'un 28. maddesi, yasak toplantılara davetin suç olduğunu öngörüyor. Aynı Kanun'un 4. maddesinde de bununla ilgili cezalar öngörülüyor. Cumhuriyet Savcılığına bu konuda suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu tür toplantı ve gösteri yürüyüşlerine davet eden her türlü afiş ve diğer belgelere de izin verilmeyecektir" diye konuştu.
Güler, ayrıca 28. madde de, yasaklanmış veya izin verilmemiş toplantılar veya gösteri yürüyüşlerine iştirakin de suç sayıldığını belirtildiğini aktararak, "Yani böyle bir yürüyüşe katılmak da kanunen suç teşkil etmektedir" dedi.
Güvenlik güçlerinin yaptığı değerlendirmeler ve ellerindeki istihbarat raporlarına göre, marjinal grupların, illegal örgütlerin ve bölücü örgütlerin 1 Mayıs günü Taksim'de düzenlenmek istenen toplantıda veya gösteri yürüyüşlerinde provokatif eylemler yapacakları, güvenlik güçleri ile çatışmaya girişecekleri, taşlı sopalı, molotofkokteyli ve gerektiğinde silahlı bir tarzda bu eylemlerini sahneye koyacakları, gerginliği bu toplantı üzerine bina edecekleri tespit edildiği kaydetti.
Güler, yürüyüşlerin arkasına sığınarak, bu zemini fırsat bilerek, geçmişte yaşanan olumsuz olayları aynen sahneye koyma hazırlıkları olduğunu öne sürerek, sendikaların bu konuda dikkatli olmaları için uyardı. "Bir kere İstanbulluların bu konuyu bilmesini istiyorum. Marjinal gruplar böylesine bir yürüyüşü, toplantıyı fırsat bilerek bu şekildeki provokatif eylemlerini harekete geçirecektir" diyen Güler, "Bununla ilgili elimizde tespitler vardır ve bu tespitlere göre de gerekli tedbirlerimiz planlanmıştır. Geçmişteki hadiselerin bir rövanş zihniyeti ile yeniden gündeme getirilmesi söz konusudur. Bu, İstanbul'da genel hayatı olumsuz etkiler, İstanbul'un imajına zarar verir. İstanbul bir marka şehirdir. İstanbul'un özellikle ticari ve turizm potansiyelini büyük ölçüde etkiler ve bu kente büyük ölçüde zarar verir" diye konuştu.
Güler, "Güvenlik güçleri ile vatandaşımızı karşı karşıya getirmeyecek, evlerin, araçların tahribine yol açmayacak, geçmişte yaşanan sıkıntıların tekrar gündeme gelmesine yol açmayacak, gerginlikleri tırmandırmayacak bir yaklaşımla 1 Mayıs'ın artık İstanbul için kabus olmaktan çıkarılmasını da arzu ediyoruz" dedi.
Taksim'de kutlama yapılması ihtimaline karşı ne kadar polisin görev yapacağının sorulması üzerine de Güler, İstanbul'da İçişleri Bakanlığı ile gerekli koordinenin kurulduğunu, dışarıdan yeteri kadar emniyet görevlisi takviyesi yapılacağını ve yeteri kadar gücün orada bulundurulacağını, devletin her zaman gücünün yeterli olduğunu kaydetti.
Muammer Güler, geçen yıl orantısız güç kullandığı gerekçesiyle polisin tavrı eleştirildiğini, bu konu da görüşlerinin sorulması üzerine şunları ifade etti:
"Polisimiz kanunun kendilerine verdiği sınırlar içerisinde orantılı bir güç kullanımı yoluna gidecektir. Polisimiz hiç kimseye durup dururken müdahale etmeyecektir. Ancak sendikaların söyledikleri yerlerde yapılacak toplantı kanunsuz bir toplantıdır. Kanunsuz toplantıya gelenler, oradaki güvenlik amiri tarafından ikaz edilecektir. Dağılmamakta ısrar edenlerle ilgili de orantılı güç kullanılarak elbette ki dağıtılacaktır. Oraya gelenler özellikle güvenlik güçleri ile çatışma amaçlı, belli bir yere zorla girme amaçlı davranırlarsa elbette ki polisin orantılı gücü söz konusu olacaktır. Güvenlik güçlerini böyle bir zor kullanma mecburiyetinde bırakmamalarını rica ediyorum."
2) 1 MAYIS GÜNÜ YAŞANAN OLAYLAR :
Heyetin Olay Yerine İntikalinden Önce Gerçekleşen Olaylar:
Toplanma yeri olarak Şişli Camisini duyuran sendikalar ve diğer örgütler, sabahın erken saatlerinde toplanmaya çalıştı. Ancak polis saat 5:30 dan başlayarak, sıkı güvenlik önlemleriyle ve barikat kurarak Mecidiyeköy'den itibaren grupların yürümesini engelledi. Bireysel olarak Şişli Camisi'ne kadar gelen gruplara ise saat 8:00 dan itibaren gazlı ve coplu müdahalede bulunuldu.
Şişli Abide-i Hürriyet Caddesi Nakiye Ergül Sokak'taki DİSK Genel Merkezi binasındaki kalabalığa sabah 6:30 da gaz bombaları ile müdahale gerçekleştirildi. Daha sonra da DİSK binasına giden bütün yollara polis barikatı kurularak büyük küçük hiçbir grubun bina önünde toplanmasına izin verilmedi. Geceyi binada geçirenlerden oluşan gruba ise 4 defa polis müdahale etti.
Heyetin Şahitliğinde Gerçekleşen Olaylar :
Sabah saat 08:15 sıralarında heyet olarak Taksim Meydanına gelindiğinde meydanın her taraftan polis tarafından kapatıldığı ve meydanda yaya ve araç geçişine müsaade edilmediği görüldü. Sadece Harbiye tarafına yönlenen ana yol araç trafiğine açık bırakılmıştı. Gezi Parkının ise sayılarının 2000 civarında olduğu açıklanan askeri birlikler ile dolu olduğu Heyetimizce tespit edilmiştir. Taksim'de gece 03:00 ten itibaren barikatlar kurularak polisin konuşlandığı yine askeri birliklerin de sabah erken saatlerden itibaren konuşlandığı resmi ve sivil kişilerce belirtilmiştir. 12 farklı şehirden çevik kuvvet polisinin takviye edilerek İstanbul'da görevlendirildiği de belirtilmektedir.
Taksim Meydanı etrafında özellikle İstiklal Caddesi üzerindeki işyerlerinin çoğunlukla kapalı olduğu tespit edilmiştir. Özellikle işi ve evi Mecidiyeköy- Taksim-Beyoğlu hattında olanların işlerine ve evlerine gidemedikleri, bir kısmının zorluklar ve risklerle bunu başarabildikleri görülmüştür. Kabataş, Kadıköy, Beşiktaş ve Karaköy vapur seferleri (14:00'a kadar), Eminönü-Kabataş tramvay hattı (16:00'a kadar), Kabataş-Taksim füniküler hattı, Taksim- Mecidiyeköy metro hattı iptal edilmiş, köprüde uzun kuyruklar oluşmuş, 66 ilk ve ortaöğretim okulu güvenlik gerekçesi ile tatil edilmiştir.
Mecidiyeköy, Şişli, Osmanbey, Tarlabaşı, Okmeydanı, Kasımpaşa'dan toplanarak Taksim'e yürümek isteyen gruplara polis biber gazı ve tazyikli su ile anında müdahale etti. 10 kişiden fazla olan her topluluğa bazen uyararak bazen uyarmaksızın gaz bombası ile müdahale edildi.
DİSK binası önünde açıklama yapan ve Taksim'e yürümekten vazgeçtiklerini belirten 100 kişilik grup Halaskargazi caddesi üzerinden Osmanbey metro durağına hareket etti. Zaman zaman müdahaleye maruz kalan grup, CHP Şişli binası önünde yürüyüşünü bitirdi.
Osmanbey'e kadar gelebilen göstericilerle polis arasında yer yer çatışmalar yaşandı. Göstericiler bilye, sapan ve kaldırımdan söktükleri taşları kullanırken; Polis gaz bombası ve tazyikli suyla kısa sürede grupları dağıttı.
Şişli Etfal hastanesi'ne yaralı taşıyan ambülansın 1 metre uzağına, ambülans etrafında daha önce dağıtılmış 20-30 kişilik grubu tekrar dağıtmak için, polis tarafından el bombası tipinde gaz bombası atıldı. 2 gaz bombası ise Şişli Etfal Hastanesinin bahçesine sığınmış 20 kişilik gruba atıldı. Acil servis önünde bekleyen çok sayıda hasta, hasta yakını ve özellikle çocuk mağdur edildi. 1 gaz bombasının ise hastane kantinine atıldığı/düşürüldüğü beyan edildi.
Gaz bombaları hiçbir ölçü tanınmadan ve ilk başvurulan araç olarak ve çok yoğun olarak kullanıldı, eylemle ilişkili ilişkisiz herkes gazdan etkilendi. Gazdan özellikle işine ve evine ulaşmak isteyen kişilerle işyerlerini açabilmiş esnaflar etkilendi.
11:30 sularında Taksim meydanına oteller bölgesinden toplanıp THY bürosu önünde ve Elmadağ istikametinden gelen yaklaşık 500 kişilik TKP pankartı açmış olan bir grup, uzun süre polisle yaptığı görüşmeler sonucu Harbiye tarafına doğru çatışmasız bir şekilde geri çekildi. Bundan kısa bir süre sonra yine aynı mevkide toplanan 30 kişilik Halkın Kurtuluşu Partisi pankartlı grup yaklaşık 100 kişilik bir polis kuvvetince sarıldı. Kısa görüşmenin ardından polis coplar ile zaten sardığı 30 kişiyi darp etmeye başlamıştır. Çevre bina sakinlerinden bu olaya tepki de gözlemlendi.
Yine aynı bölgede ara sokaklardaki gözlemimiz sırasında yaşları 15 civarında olan göstericilerin yerdeki parke ve granit taşları sökerek topladığı ve polise atmak için beklediği ve müdahalelerde ise attığı gözlemlendi. Aynı bölgedeki otellerin görevlilerinin ise göstericilerden çekinerek ve kollayarak onlar azalınca aynı taşları görevlilerince toplatarak sakladıkları gözlendi.
Bu bölgedeki olaylar sırasında göstericilerden veya polisten vatandaş ve işyerleri ve meskenlere yönelik bir tavır veya saldırı gözlemlenmedi.
İstiklal Caddesi üzerinde caddeden Taksim Meydan girişin kapatıldığı ve caddenin Galatasaray ve bazı sokak başlarında grup grup polis tarafından kesildiği ancak saat 11:30 sıralarında bir grup göstericinin pankart açarak ve sloganlarla Taksim Meydanına doğru yürüdüğü görüldü. Bu yürüyüşü polis barikatına ve panzere yaklaşık 10 metre kaldığında, polis tarafından duyulur şekilde "dağılın" ihtarı yapılmadan tazyikli boyalı su püskürtüldüğü ve çok yoğun gaz bombası atıldığı ve kaçan göstericilerin çevik kuvvet polisi tarafından kovalandığı tespit edildi. Kovalamacalar ara sokaklarda ve arkalarından gaz bombaları atılarak devam etmiştir. Bu esnada cadde üzerinde basın mensupları dışında yerli yabancı çok sayıda sivil, yaşlı, kadın, çocuk tespit edilmiş ve herkes yoğun biber gazından dolayı ciddi şekilde etkilenmiştir. Bu raporu hazırlayan ve olay günü görev yapan heyet üyeleri, gaz maskesi olmayan basın mensupları, göstericiler ve oradan geçmekte olan şahısların yoğun biber gazından etkilendikleri açıkça gözlenmiştir. Biber gazından kaçarak temiz hava bulunan bina içlerine sığınılmıştır. Flash TV kameramanı, İhlas Haber ajansı kameramanının biber gazı nedeniyle bir ara görev yapamayacak hale düştükleri görülmüştür. Polis timleri ve panzer yaklaşık 15 dakika sonra tekrar aynı konumuna çekilmiş ve bir süre sonra göstericiler tekrar toplanmış ve bu sefer daha az bir grupla yine slogan ve pankartları ile yürümüşler ve yine aynı şekilde püskürtülmüş ve dağıtılmışlardır. Bu şekilde 3 kez olay gerçekleşmiş, bu olaylar sırasında göstericilerin polise taş attığı tespit edilmiştir. Bazı göstericilerin yüzlerinin genelde kırmızı renkli bezlerle tanınmayacak şekilde özellikle ağız ve burunlarının kapalı olduğu da gözlenmiştir. İstiklal Caddesi üzerinde küçük küçük gruplara müdahaleler ve ara sokaklarda ise kovalamalar saat 15:00 sıralarına kadar devam etmiştir. Bu süre zarfında İstiklal Caddesi üzeri ve etrafında da çok sayıda gözaltı tespit edilmiştir. Olaylar esnasında polis tarafından tazyikli su ve gaz bombası atıldığında ve öte yandan göstericilerin atmış olduğu taşlardan etraftaki dükkanların ve araçların zarar gördüğü heyet üyelerince tespit edilmiştir.
3) HEYET ÜYELERİNİN YAPTIĞI GÖRÜŞMELER :
a) Şişli Etfal Hastanesinin sokağındaki İsmini Vermek İstemeyen Taksi Durağı elemanı ile Yapılan Görüşme:
"Göstericiler kaldırım taşlarını sökerek polise saldırdılar ve poliste kendilerine gaz bombası atarak karşılık verdi. Hastanenin ana giriş kapısı yanındaki kantinde sabah saatlerinden itibaren göstericiler toplanmıştı. Zamanla göstericilerin sayısı arttı. Polis göstericileri dağıtmak için hastane bahçesine girdi. Kısa süreli bir arbede yaşandı. Polisin gaz attığı yer bu hastanenin üst girişindeki kantindir. Ben bunu gördüm. Benim bulunduğum yerde göstericiler ve polis esnafın canına ya da malına herhangi bir saldırıda bulunmadı. Ağır gazdan etkilenmemiz dışında herhangi bir mağduriyetimiz yoktur."
b)Şişli Etfal Hastanesinin sokağındaki İsmini Vermek İstemeyen Esnaf ile Yapılan Görüşme:
"Polis göstericiler sabit dururken saldırıda bulunmadı. Göstericilerin tavırları ve taşlı saldırıları üzerine gazlı bomba ile karşılık verdi."
c) Acil Girişindeki Kantin Görevlisi ile Yapılan Görüşme:
"Acil önünde gaz patlatılmasından kantinde olanların ve içerdeki hastaların çok etkilendiler."
d) DİSK binasında Görüşülen Sendika Üyesi Bir İşçi ile Yapılan Görüşme:
"Sabah 6'da otobüslerimiz yeni gelmişti. Karakolun orda arkadaşlarımız Ankara'dan gelmiş otobüsten iniyorlardı. Birkaç defa "müdahale edeceğiz" diye uyardılar. Ben de "müdahale edilecek bir durum yok" dedim. "Yolu açın" dedi ben de "tamam" dedim ama hemen bastılar suyu. Emniyet güçlerine dedik ki "bari ambulansı açın adam ölüyor." Emekli bir vatandaş rahatsızlanmıştı. Basına da çıktı vatandaş. Görevli bana "ben onu tanıyorum ona bir şey olmaz" dedi. Ama her iki-3 kişiyi gördüklerinde hemen müdahale ediyorlardı "devletin gücü budur" diye."
e) Şişli Etfal Devlet Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Ali İhsan Dokucu ile Yapılan Görüşme:
"Hastanem olayların dekoru olarak kullanıldı bundan muzdaripiz. İddia edildiği gibi acil servise gaz bombası atılmış değildir. Olayların cereyan ettiği sırada ben ameliyattaydım ve dışarıdan gelen personelim acil servisin içine gaz girdiğini belirttiler. Ancak bu dışarıda atılan gazların hava sirkülasyonu sebebiyle acil servise girmiş olmasından başkası değildir. Biz her zaman acilden hastane işlerine bir hava sirkülasyonu olduğunu biliyor ve yaşıyorduk. Dolayısıyla acil önünde patlayan bir gaz bombasının oluşturduğu hava kitlesi acilden içeriye doğru hava akımıyla geldiğini tespit ettik. Bir de yaralandığı için hastaneye getirilen bir polis memurunun yanlışlıkla belindeki gaz tüpünün üzerine oturması sonucu patlayan tüpün yaydığı gaz vardır ki gazdan en çok etkilenen yine memurun kendisidir. Medyada bu kadar tufan kopartılmasına karşın hiç kimse gelip benimle görüşmemiştir. Valinin açıklamasına konu olan bilgileri bizzat ben verdim. Göstericilerin hastane içinde toplanmaları tartışılmıyor ama polisin hastanede konuşlanan göstericileri dağıtması tartışılıyor."
f) Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖDP) İstanbul İl Başkanı Sinan Tutal ile Yapılan Görüşme:
" 1Mayıs günü saat 14:00 sularında ÖDP il binamız polis saldırısına uğramıştır. İddia edildiği gibi polisleri içeriye çekmeye yönelik bir girişimimiz olmamıştır. Polis direk merkezimize saldırmış, merkezimizde bulunan insanlara gaz, cop ve plastik mermi kullanmıştır. Olaylarla ilgili hemen suç duyurusunda bulunduk. Önümüzdeki günlerde adli başvurularımızda olacaktır. Gözlemlerimize göre polis darp ettiği kişileri gözaltına almaktan kaçınmış hatta 2 arkadaşımızı darp ederek gözaltına almışlar ve fakat resmi gözaltı prosedürlerini yerine getirmeksizin Beyoğlu'nun arka sokaklarında salıvermişlerdir. Eğer il merkezimizde camları kırarak havalandırma yoluna gitmesek gaz nedeniyle zaiyatımız çok daha yüksek olabilirdi. 2 si plastik mermi, 5 i job ve tekme darbesiyle, 18 de ağır gazdan olmak üzere 25 kişi il binamıza yapılan müdahalede hastanelik olmuştur. Binadaki hasar ve yaralılarla ilgili adli tespitleri yaptırdık ve raporları hazırladık yakında bu bilgileri kamuoyu ile paylaşacağız."
g) DİSK Başkanı Süleyman Çelebi :
"Biz bu 1 Mayıs'ta da geçen sene de olumsuzluklar yaşadık yani yine bir sürü engelle karşılaştık. Bu 1 Mayıs'ta da Taksimde olma irademizi geçen seneden ayrı olarak bu sefer Türk-İş ile beraber gerçekleştirdik. Burada 4 örgütüz; DİSK, KESK, Türk-İş ve Hak-İş bunlar Avrupa sendikaları konfederasyonları ve aynı zamanda dünya sendikaları konfederasyonu üyesiyiz. Bazen iradeyi bu 4 örgüt olarak koyarız ayrı ayrı. Bazen ortak kullanırız. Biz 1mayıs öncesinde 4 başkan bir araya geldik ve Taksim'de beraber kutlama kararı aldık. Bu süreç böyle işledi ve sonra en son genel sektelerle Türk-İş'te toplantı kararı aldık ve Hak-iş gelmedi. Farklı düşünebilirler kendi takdiridir. Bunlar kendi siyasal ve sendikal alandaki tercihidir. Biz bunu ilan ettik "Taksimde yapacağız" diye. Sonrasında Başbakan ve İçişleri Bakanıyla görüştük. Sonrasında Taksim dışındaki her alan olur ama Taksim olmaz dendi. Halbuki oralarda çok farklı etkinliler yapılıyor yılbaşı kutlamaları polis günü kutlamaları ve çeşitli sportif faaliyetler yapılıyor. Biz de 1 Mayıs'ın anlamı açısından Taksim en önemli merkezimiz. Kazlıçeşme'de yapmak istemedik. AKP mitingini orda yapmış olabilir. Biz de zaman zaman Kadıköy'de yaptık başka alanlarda da yaptık ama burada bizim demokrasi sürecimizle alakalı bir durum olduğu için. Bu bir rövanş alma değildi, bir çabanın bir yeniden dönüşümün ve gerçekten demokrasimizin tüm kurumlarıyla çalışılabilmesinin dönüm noktasıydı. Demokrasi dışı çözüm arayan yaklaşımlar vardı. Çünkü bu 77 katliamı basit bir katliam değil ondan sonra Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas'ta yaşanlar şimdi bütün bunlara bakıldığında bir provokasyon yapılıyorsa zaten her yerde yapılıyor ve düğmeye basılıyor. Bunun tam engellenmesinin yolu örgütlü güçlerin bu ve benzeri taleplerinin doğru bir şeklide yansıtılmasıdır. Görüşmelerde bizim önümüze konan provokasyon verileri vardı. En son emekçi kadınlar gününde de Sıhhiye için yapmışlardı. İşin Kadıköy'de Sıhhiye'de olmasıyla alakalı olarak NATO için bir yürüyüş yapmıştık aynı şey olmuştu bizim 1mayıs açısından provokasyon duyumu olmayan günü yok madem bu kadar duyumlar alınıyor bunu gözlemlemek de onların görevi. Dolayısıyla biz bu açıdan daha kararlı bir duruş sergiledik ve o akşam 750 arkadaşımız buraya geldiler ve burada kaldılar ve bunların hepsi bizim üyelerimiz ve sabahın 6'sında ilk saldırı oldu. Bunu şunun için söylüyorum. Bize karşı olan bazı medya grupları ve bazı camilerde DİSK'ten taş atıldı o nedenle müdahale edildi dendi. Ben de diyorum ki 6-7 itibariyle taşlı sopalı tahrik edici bir şey varsa ben DİSK başkanlığından ayrılırım. Böyle bir şey yok. Ama tabi burası doldukça pet şişeleri filan atıldı ama bizim başlattığımız sabah sabah yüzlerini yıkamaya giden insanların başlattığı bir şey değil. Gruplara müdahale ettiler ama hepsini içeriye tıktılar ve sürekli tazyikli su ve gaz bombası atıldı. Pet şişe atılmasını elbette doğru bulmuyorum. Ama bu bizim sabahın köründe başlattığımız bir iş değil vali bey de sürekli söylüyor. Görüntü alınmış buradan pet şişe atılırken ama her taraftan su atılıyor içerde herkes gazdan sıkışmış ve feryat oluyor. İkiz kulelerde ki insanların feryatları gibi yaşandı. Buraya sızanlar olmuştur aslında sızanlar da değil dışardan içeriye ittiriyorlar. Dolayısıyla biz 41 yıllık bir örgütüz tarihimizde ilk defa böyle bir olayla karşı karşıya kaldık içeri polis girdi diyorlar ama içeriye değil kapıdan kırdığı camdan gaz sıktı. Patlamamış bir gaz bombasını savcıya götürüyoruz polise götürüyoruz almıyorlar. Bulduğunuz zaman hemen teslim edin diyorlar ama kabul etmiyorlar. En vahimi şu savcıya götürdü arkadaşlar elinde poşetle savcı hemen " çık çık dışarı" diyor. Sonrasında neyse ki bir tutanakla sonra veriyorlar. En vahimi polis bunu teslim alırken bomba imha ekibiyle imha ediliyor. Böyle bir hikaye yaşıyoruz. Çağdaş toplumlarda bir an için yasaya aykırı bir durum varsa bile öncelikle uyarı verilir, sabredilir bir daha uyarı verilir sabredilir konuşulur ama burada böyle bir şey yok. Sokakta 10 kişiyi görüyorlar "dağılın" diye uyarı veriyorlar "gidiyoruz işte" denildiği anda gaz verilmeye başlanıyor. Sokaktan geçen adamlara "şuradan geçme şuradan geç" diye davranılıyor. Her taraf gazla dolduruldu. Uyarılır, uyarılır, uyarılır, konuşulur ve sonrasında böyle bir uygulama yapılır. Önceden potansiyel böyle bir grup varsa da önceden tedbir alınır. Zaten böyle gruplar hep biliniyor. Şu andaki gibi teknolojik açıdan yeterli durumda değilken bile daha önceden hangi evden bu toplantıya katılacak kişiler biliniyordu. Şimdi de provoke edecekler biliniyorsa ve bir şey yapılmıyorsa burada sorun var demektir. O nedenle bizim açımızdan 1 Mayıs süreci gerilimli yaşandı. Yaşanmasa iyiydi bu iş uygar çağdaş ilişkilerle iyi olabilirdi. Şöyle bir şey var Türkiye'nin değil her ülkenin gerçeği her ülkenin radikal grupları var. Bu yeni bir şey değil. Bunlar her yıl var bizi eleştiren hakaret edenler de var bu işin doğası ama özgürce kutlanabilirdi. Bundan mahrum kaldık şimdi yeni gündemimize dönmemiz lazım yeni yasalar var; sendikalar yasası var, istihdam paketi, kıdem tazminatı var, bunların üzerinin kapatılmaması için normal gündemimize dönmeye çalışıyoruz."
h) İstanbul Valiliği ile 1 Mayıs olayları hakkında görüşme talebimiz yazılı ve sözlü olarak iletilmiş 3 gün süre ile beklenildiği halde görüşme talebimiz olumlu yanıtlanmamıştır.
i) İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Amirliği ile yapılan görüşme ile yaralanan polis memurlarına ulaşılmaya çalışılmış ancak görüşme talebimiz olumlu sonuçlanmamıştır.
j) İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 1 Mayıs Olayları İle İlgili Beyanları :
1 Mayıs 2008 Tarihli İl Kriz Merkezi Basın Açıklaması : "1 Mayıs 2008 Günü İlimizde yapılan yasadışı gösterilerde saat: 13.00 itibariyle yaralanan 6 Polis Memurundan 3' ü DİSK merkezinden atılan taşların başlarına isabet etmesi ile hafif şekilde yaralanmış ve ayakta tedavi edilmişlerdir. Ayrıca 2 vatandaş da hafif şekilde yaralanmış ve ayakta tedavi edilmişlerdir. Hayati tehlikeleri bulunmamaktadır. Göstericiler Harbiye Polis Merkezinin camlarını kırmış, 1 Sivil, 1 Panzer toplam 2 Polis aracına da zarar vermişlerdir. 2 adet ruhsatsız tabanca, 7 adet dolu fişek, çok sayıda Molotof kokteyli ve Molotof kokteyli yapımında kullanılan benzin bidonu, 15 adet sapan ve bu sapanlarda kullanılmak üzere hazırlanmış bol miktarda çelik bilye ele geçirilmiştir. Polise taşlı ve sopalı saldırıda bulunan ve direnenler olmak üzere toplam 530 Gösterici gözaltına alınmıştır. Göstericiler Taksim İlkyardım Hastanesi Acil Servisini işgal ederek hastanenin faaliyetini engellemişler, Amerikan Hastanesini de taşlamışlardır. Kısıtlama yapılan hatlardaki vapur seferleri saat 14:00 itibarıyla seferlerine başlamıştır. Kabataş-Eminönü arasındaki kapalı tramvay hattı saat 16:00 itibarıyla seferlere açılmıştır. Kamuoyunun bilgisine sunulur. 01.05.2008"
"Devletin Sopası" Başlıklı Gazete Haberine Açıklama : "03.05.2008 günü bir gazetede "Devletin Sopası" başlığı altında gerçeği yansıtmayan bir habere yer verildiği görülmüştür. 01 Mayıs 2008 günü Taksim Meydanında yapılmak istenen yasadışı gösterinin önlenmesi amacıyla resmi ve sivil polisler görevlendirilmiştir. Söz konusu haberdeki görevliler, polise mukavemet eden, sapan, taş ve sopalarla saldıran yasadışı göstericileri içlerine girip tespit edebilmek ve müdahale anında da suç aletleri ile birlikte yakalamak amacıyla görevlendirilmişlerdir. Görevlilerin ellerinde görülen sopaların bir kısmı vatandaşlar tarafından bulunarak teslim edilen, bir kısmı da göstericilerden elde edilen ve muhafaza altına alınma anıyla ilgili kısa bir enstantanenin bir fotoğraf karesi ile sivil polislerin sopa ile görev yaptığı izleniminin sunulması kamuoyunu yanlış bilgilendirmektir. Bazı gazetelerde görevlilerin göstericilerin ellerinden sopa alırken çekilen fotoğraflar da yayınlanmıştır. Sivil polislere yaka kartı takma uygulaması, gerektiğinde kendilerini resmi polislere tanıtma amacı taşımaktadır. Kamuoyunun bilgisine sunulur.03.05.2008"
B. TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI, ULUSAL VE ULUSLAR ARASI MEVZUAT VE KARAR ÖRNEKLERİ:
1- 1982 ANAYASASI "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" başlıklı 34. maddesinde : "Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir." Denilmektedir.
2- 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu "Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı" başlıklı 3.maddesinde: "- Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir" denilmektedir.
- Yasa gereğince Toplantı ve gösteri yürüyüşü yeri ve güzergahı hususunda Valilere yetki verildi (md.6)
- Vali, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması halinde yasaklayabilir.(md:17)
- Yetkili makamın belirlediği yerler dışında gösterinin yapılması
- Patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.(md.23)
- Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması usulü olarak ilgili amir, topluluğa Kanuna uyularak dağılmalarını, dağılmazlarsa zor kullanılacağını ihtar eder. Topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır. Güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı veya mukavemet veya korudukları yerlere ve kişilere karşı fiili saldırı hali mevcutsa, ihtara gerek olmaksızın zor kullanılır. Denilmektedir.
- Toplantı ve gösteri yürüyüşüne silah, araç, alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların bulunması halinde bunlar güvenlik kuvvetlerince uzaklaştırılarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne devam edilir. Ancak, bunların sayıları ve davranışları toplantı veya gösteri yürüyüşünü Kanuna aykırı addedilerek dağıtılmasını gerektirecek derecede ise yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.(md. 24)
- Topluluk içinde suç işleyenleri ve suçluları yakalamak için emir ve ihtarların yapılmasına gerek yoktur.(md.25)" denilmektedir.
3- Polis Vazife Ve Salahiyet Kanununda "Polisin zor kullanma yetkisi" başlıklı 16.maddesinde: " Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir. İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedeni kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedeni gücü,
b) Maddi güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedeni kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını, ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir" denilmektedir.
Konya İdare Mahkemesinin 30.04.2003 gün ve K.2003/596 sayılı kararında "...anılan yerin önceden miting alanı olarak belirlendiği, bu sebeple şehir içi olmasının tek başına asayiş ve trafik yönünden engel olmayacağı, ayrıca yasaya göre asayişi sağlamanın idarenin görevi olduğu, anılan miting yönünden kamu güvenliğini ihlal edecek somut-nesnel veriler sunulamadığı bu sebeple, kamu düzeninin ihlali yönünde ileri sürülen karinelerle alınan tedbirin orantılı olmadığı" gerekçesiyle işlem iptal edilmiştir.
4. Yukarıda ki yasa maddeleri ve karar dikkate alınarak 1 Mayıs olaylarının yerel mevzuat açısından değerlendirilmesi;
- Taksim meydanı dışında Valiliğin önceden yer belirlemesi hakkındaki kanuna göre yetki ve kararı bulunduğu, bu karara karşı İdari yargıda iptal davası açılabileceği,
- Bu karara uymadan Taksim meydanında gösteri yapılmak istenmesinin yasaya aykırılık teşkil ettiği,
- Valilik ve yetkili makamların kamu güvenliği ve suç işleneceğine dair somut bilgi ve delillerinin olması halinde toplantı ve gösteri yürüyüşünü kanunen yasaklayabileceği,
- Göstericilerin dağıtılmadan önce mutlaka duyulacak şekilde uyarılmaları gerektiği, bu uyarı yapılmadan yapılan müdahalelerin kanuna aykırı olacağı,
- Göstericilerin molotoflama ve taşlı fiillerinin kanuna aykırılık oluşturacağı ve yukarıda sayılan kanuna aykırı tüm fiillere karşı kolluk kuvvetlerinin kanuna göre zor kullanma yetkisinin var olduğu,
- Topluluk içinde kanuna aykırı fiilde bulunmadığı halde sırf bazılarının kanun dışı tavırları yapmaları halinde sadece bu kişilerin etkisiz hale getirilmesi gerektiği belirtilebilir.
- Kolluk kuvvetleri personellerinden bazılarının, zor kullanma yetkisini aştığı, bazılarının kişisel tatmin aracı şeklinde önüne gelene cop vurduğu, gaz bombalarının aşırı ve ilgisiz kişi ve yerlere de kullanılabildiği, bu şekilde amacın aşıldığı, zarar verdikleri, kanuna aykırı fiil işlendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca kanuna aykırı fiili yapan kolluk kuvvetlerinin kendilerini tanıtıcı bilgilerinin (isimleri-sicil numaraları) açıkça anlaşılamaması nedeniyle faili oldukları suçların üstünün örtülebileceği değerlendirilmektedir.
5. İnsan Haklarını Ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi ve AHİM Kararları
(Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) Toplantı özgürlüğü başlıklı 11.maddesinde: "1. Her şahıs asayişi ihlâl etmeyen toplantılara katılmak ve başkalarıyla birlikte sendikalar tesis etmek ve kendi menfaatlerini korumak üzere sendikalara girmek hakkı dâhil olmak üzere dernek kurmak hakkını haizdir.
2. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplulukta, zaruri tedbirler mahiyetinde olarak millî güvenliğin, âmme emniyetinin, nizamı muhafazanın, suçun önlenmesinin, sağlığın veya ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması için ve ancak kanunla tahdide tabi tutulabilir.
Bu madde, bu hakların kullanılmasında idare, silâhlı kuvvetler veya zabıta mensuplarının muhik tahditler koymasına mâni değildir."
3. maddesinde : "Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz." Denilmektedir
OYA ATAMAN/TÜRKİYE DAVASI Başvuru No:74552/01 Strazburg 5 Aralık 2006
" AİHS'nin 3. Maddesinin ihlal edildiği iddiası hakkında başvuran, gösteri yapan grubu dağıtmak için gözyaşı ve solunum güçlüğü gibi fiziksel sıkıntılara neden olan "biber gazı" olarak da adlandırılan göz yaşartıcı spreyinin kullanılmasından şikayetçi olmaktadır. "
AİHM, yerleşik içtihadına göre AİHS'nin 3. maddesi alanına girmek için kötü muamelenin asgari ciddiyet seviyesine ulaşmış olması gerektiğini hatırlatmaktadır. Bir muamele 3. madde uyarınca, uzun süre kasıtlı olarak uygulandığı ve fiziksel ya da ruhsal derin acılara ve bedensel lezyonlara neden olduğu takdirde "insanlık dışı" olur. Ayrıca, bir muamelenin 3. madde uyarınca "onur kırıcı" olup olmadığını araştırırken, AİHM, amacın ilgili kişiyi küçük düşürmek ve aşağılamak olup olmadığını ve etkileri ile birlikte değerlendirilen tedbirin, 3. madde ile bağdaşmayan bir şekilde ilgilinin kişiliğine zarar verip vermediğini inceleyecektir (Bkz. diğerleri arasında, Kudla-Polonya, no: 30210/96).
Öncelikle AİHM, "biber gazı spreyinin" kullanılması sorununa eğilmektedir. AİHM Avrupa Konseyi ülkelerinin, taşkınlık durumunda göstericileri kontrol etmek, hatta dağıtmak için kullanılan bu gazın, Kimyasal Silah Sözleşmesi'nin (CAC) ekinde belirtilen toksik gazlar arasında yer almadığını gözlemlemektedir. Ancak AİHM, biber gazının kullanıldığında, solunum, mide bulantısı kusma, solunum yollarının tahriş olması, gözlerde tahriş, kaşınma, göğüs ağrıları, dermatit yada alerji sorunları gibi sıkıntılara neden olabileceğini not etmektedir.
Ancak AİHM, başvuranın gaza maruz kaldıktan sonra olabilecek tehlikeli etkileri ortaya koymak amacıyla hiçbir sağlık raporu sunmadığını tespit etmektedir. Yakalandıktan çok az bir süre sonra serbest bırakılan ilgili, bir doktor tarafından muayene edilmesine çalışmamıştır (Kılıçgedik-Türkiye, no: 55982/00). Kısaca AİHS'nin 3. maddesine aykırı muamele iddialarını destekleyici hiçbir delil unsuru ya da delil başlangıcı oluşturabilecek bir belge bulunmamaktadır.Dolayısıyla AİHM, AİHS'nin 3. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna varmaktadır.
AİHS'nin 11. Maddesinin ihlal edildiği iddiası hakkında
Başvuran, gösterinin ve gösteriden sonra yapılması öngörülen basın açıklamasının polisler tarafından engellendiğinden dolayı, ifade ve dernek kurma özgürlüğü haklarının ihlal edilmesinden şikayetçi olmaktadır". Hükümet, söz konusu toplantının, yetkili makamlara bildiri tebliğ edilmeden yasadışı olarak düzenlendiğini ileri sürmektedir.... Hükümet ayrıca diğer göstericilerle birlikte başvuranın dağılma emrine uymadığını not etmektedir"
"gösterilerin en iyi şekilde yapılması ve bütün vatandaşların güvenliğini sağlamak amacıyla makamların yasal gösteriler için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünün bulunduğu ortaya çıkmaktadır...
AİHM, devletlerin, sadece toplantı yapma hakkını korumakla kalmayıp, bu hakkı dolaylı yoldan usulsüz bir şekilde sınırlandırmaktan da kaçınmalarının gerektiğini not etmektedir. Son olarak AİHM, 11. madde koruma altındaki hakların kullanılmasında kamu güçlerinin keyfi müdahalelerine karşı kişiyi koruma amacını içeriyorsa, buna ek olarak bu hakların etkili bir şekilde kullanılmasını sağlama pozitif yükümlülüğünü de kapsadığına kanaat getirmektedir (Djavit An).
AİHM, ulusal mevzuat hükümlerini göz önünde bulundurarak, halka açık gösterilerin düzenlenmesi için hiçbir izne gerek olmadığını gözlemlemektedir. Olayların meydana geldiği dönemde, yetkili makamlara yapılacak bildirinin olaydan yetmiş iki saat önce yapılması gerekiyordu. İlke olarak benzeri düzenlemeler, AİHS tarafından korunduğu şekliyle toplantı yapma özgürlüğüne gizli bir engel oluşturmamalıdır. Kamu alanlarındaki her türlü gösteri günlük yaşamın devamı için bir takım düzensizliklere neden olabilmekte ve kinle karşı karşıya kalınabilmektedir. Hal böyleyken, dernek ve diğer gösteri organizatörlerinin, yürürlükteki düzenlemelere riayet ederek, demokrasinin aktörleri olarak oyunun kurallarına katılması önemlidir.
AİHM, bildiri yapılmadığı takdirde, gösterinin kanundışı olacağına kanaat getirmektedir. Başvuran da buna itiraz etmemektedir. Ancak AİHM, kanundışı bir durumun toplantı özgürlüğünün ihlal edilmesini haklı göstermeyeceğini hatırlatmaktadır (Cisse-Fransa, no: 51346/99). AİHM için, siyasi, kültürel ya da başka amaçlı her türlü olay, toplantı ya da toplanmanın en iyi şekilde geçmesini sağlamak amacıyla önleyici tedbir olarak, örneğin gösteri alanlarında kamu görevlilerinin bulunması gibi güvenlik tedbirlerinin alınması önem arz etmektedir.
Dosyadan gösterici grubun yürüyüşün yasadışı olduğu ve halkın kalabalık olduğu bir saatte kamu düzeninde neden olabilecekleri karışıklıklar konusunda birçok kez bilgi verildiği ve dağılmaları konusunda uyarıldıkları ortaya çıkmaktadır. Başvuran diğer göstericilerle birlikte, güvenlik kuvvetlerinin uyarılarına uymamış ve geçişi zorlaştırmaya çalışmıştır.
Ancak dosyadaki hiçbir unsur söz konusu grubun, trafikte karışıklık yaratması dışında kamu düzeni için tehlike arz ettiğini belirtmeyi sağlamamaktadır. Burada söz konusu olan daha çok, elliye yakın kişinin kamuoyunun dikkatini güncel bir soruna çekmektir. AİHM, öğleye doğru toplanmaya başlandığını ve ilerleyen yarım saat içinde de grubun yakalanması ile sona erdiğini gözlemlemektedir. AİHM, özellikle yetkililerin, İnsan Hakları Derneği adına düzenlenen gösteriye son vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam verememektedir.
AİHM için, göstericilerin şiddet içeren faaliyetlerde bulunmadığında kamu güçlerinin, AİHS'nin 11. maddesi tarafından güvence altına alındığı şekliyle toplantı özgürlüğünün geçerli olabilmesi için, barış yanlısı toplanmalara hoşgörüyle yaklaşması önem arz etmektedir.
Sonuç olarak AİHM, bu davada polisin zor kullanarak müdahale etmesinin orantılı olmadığına ve AİHS'nin 11. maddesinin ikinci paragrafı uyarınca kamu düzeninin korunması için gerekli bir tedbir oluşturmadığına kanaat getirmektedir.
Dolayısıyla bu hüküm (11.madde) ihlal edilmiştir." Demektedir.
BALÇIK VE DİĞERLERİ/TÜRKİYE (Başvuru no. 25/02)
"AİHM, göstericiler şiddet içeren fiiller sergilemedikleri sürece, AİHS'nin 11. maddesince teminat altına alınan toplantı özgürlüğünün esasına bağlı kalınmak isteniyorsa, resmi makamların barışçı toplantılar hususunda belirli derecede hoşgörü göstermelerinin önemli olduğu kanısındadır. "Dolayısıyla, AİHM söz konusu davada polisin şiddet içeren müdahalesinin, ölçüsüz olduğu ve AİHS'nin 11. maddesinin ikinci paragrafı bağlamında karmaşanın engellenmesi için gerekli olmadığı kanaatindedir. .." demektedir.
(CHRİSTİANS AGAİNST RAUSME AND FASCİSME 16.07.1980)
"Devletin, toplantının barışçıl amaçlar taşımadığını, tespit etmesi halinde yasaklamak da dahil tedbirler alma hakkı vardır. Yine toplantı ve gösterinin yer ve saati konusunda bazı şekil şartları ve izin şartı getirmesi de bu hakkın özüne aykırı düşmemektedir"
11.madde barışçıl amaçlı toplantı hakkını koruma altına almaktadır. 3.maddede ise kişilerin işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulmama hakkını koruma altına almaktadır.
AHİM kararlarında; yapılacak müdahalenin hukuken öngörülebilir olması, meşru bir amaç için yapılması, demokratik toplumda gerekli olması ve müdahalenin orantılı olması ilkelerine uyulması halinde müdahalenin yapılabileceği belirtilmiştir.
4. Yukarıdaki veriler ışığında 1 Mayıs olaylarının uluslararası mevzuat açısından değerlendirilmesi;
1 Mayıs gösterilerine katılan göstericilerle ilgili olarak;
-Kötü muamele, gaz kullanılması hadiselerinin ispat edilmesi ve gaz kullanma halinde sağlık problemine yol açmasının tespitinin önemli olduğu, aksi halde delil yetersizliğinden ihlalin tespit edilmeyeceği anlaşılmaktadır.
-Bazı göstericilerin toplantının barışçıl amacı dışına çıkarak, şiddet hareketine dönüştürmesi nedeniyle bu göstericiler yönünden gösteri hakkının sınırlanabileceği, şiddet hareketlerine yönelen göstericilerin bu fiillerinin engellenmesi, kamu düzeni ve orantılık ilkesi de dikkate alınarak meşru olduğu,
-Şiddet hareketlerine bulaşmamış kişilerin sırf eylem yerinde durmasının veya gösteri yapmasının engellenmesi halinin toplantı ve gösteri hakkı ihlali oluşturacağını değerlendirmekteyiz.
C. İHLAL TESPİTLERİMİZ VE KANAATİMİZ :
Taksim Meydanı'nın toplumsal olaylar ve konular ile ilgili kullanımında farklı uygulama ve yorumların olduğu bilinmektedir. Örneğin yılbaşı kutlamaları, futbol kutlamaları vs. söz konusu olduğunda Taksim Meydanı için problem teşkil etmezken veya engelleme söz konusu olmazken 1 Mayıs için problem olmuştur. Meydanların kullanımı ile ilgili tasarrufta Toplantı Gösteri yürüyüş hakkının kullanımı ile buna karşı korunan menfaat arasındaki denge genelde toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının kullanımının engeli şeklinde yorumlanmaktadır.
Toplantı ve gösteri yürüyüş hakkının izne tabi tutulması anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
Alınan olağan üstü tedbirler çok sayıda insanın seyahat, çalışma haklarını ihlal edilmiştir.
DİSK ve ÖDP'nin binasına yapılan saldırı ve devamında gelen engelleme ile yaşam hakkı tehdit altında kalmış, kişi dokunulmazlığı, konut dokunulmazlığı, ifade hürriyeti, mülkiyet hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı ihlal edilmiştir.
1 Mayıs günü olaylar sırasında Polis tarafından biber gazı diye bilinen CS (resmi verilere göre 1600 adet kullanılmış), tazyikli su sıkmada kullanılan müdahale araçları, panzer, cop, taş ve plastik mermi, helikopter, Mobesa kameralar ve özel kameralar kullanılmıştır. Göstericiler tarafından ise sapan, taş, bayrak sopaları, soda şişesi, bilye kullanıldığı görülmüştür.
Resmi verilere göre 8 tanesi polis olmak üzere 38 yaralı bulunmasına karşın, 100'den fazla yaralı olduğu belirtilmektedir. 1 kişinin kalp spazmı geçirdiği, Plastik mermiyle yaralanan bir kişinin durumunun iyi olduğu, cumhuriyet gazetesi muhabirinin kolunun kırıldığı iddia edildi. Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatların polis çemberine alınarak dövüldüğü avukatlardan 7'sinin baş ve vücutlarından ciddi darbelerle yaralandığı, diğerlerinin çeşitli yerlerinden darbe aldığı belirtildi, 2 avukatın ise hastanelik olduğu iddia edildi.
Ölçüsüz ve orantısız bir şekilde kullanılan biber gazının uzmanlara göre; gözyaşı salgılarını etkileyerek kornea tahrişine neden olduğu, kalp ve solunum problemi olanlarda hayati problemlere neden olabildiği, astım, hipertansiyon, kronik akciğer hastalığı olanlarda ölüme varan etkilerinin olabileceği belirtilmektedir.
530 kişi yakalanarak gözaltına alındı, 8 kişi savcılığa sevk edildi. Bunlardan 3 tanesi başka suçtan arandığı için tutuklandı. 165 kişi hakkında 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefetten işlem yapıldı. Bu tablodan çok sayıda kişinin haksız gözaltına alındığı sonucu ortaya çıktı.
Olayları izleyen Anadolu Ajansı (AA) Kameramanı Engin Morgül ile Reuters Kameramanı Bülent Usta'nın basınçlı suyun etkisiyle kullandıkları kameraları da parçalandı.
Yüzleri örtülü bazı göstericiler, 2 polis aracı ile bazı banka ve iş yerleri araçların camlarını taş ve sopalarla tahrip etti.
Topluluklara müdahale sırasında kimi yerlerde "dağılın" uyarısı yapıldığı, kimi yerlerde yapılmadığı tespit edilmiştir.
Kolluk kuvvetleri tarafından göstericilerin üzerine, bulundukları yerde gösterici olmayan halkın olup olmadığına bakmadan gaz bombası, taş, cop kullanılmıştır. Kimi yerlerde çok sayıda polisin az sayıda gösterici/diğer kişilere şiddetli şekilde cop ile darp ettiği tespit edilmiştir.
Polisin müdahalesinde göstericilerin kendilerine saldırı yapıp yapmadığı vb bir ayrıma gitmeksizin müdahalede bulunduğu görülmüştür.
Göstericilerin, kullandıkları bazı taşlarla, muhatabın hayati bölgelerine gelmesi durumunda yaşam hakkını ihlal edebilecek şekilde polislere saldırdıkları tespit edilmiştir.
Sivil kuruluşlara, işyeri ve araçlara yapılan fiziki saldırılarla, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet hakkı göstericiler ve polis tarafından ihlal edilmiştir.
Hastane yakınında içerisine gaz gidecek şekilde gaz bombası atmak, hastalar açısından yaşam hakkını tehlikeye atabilecek olup, sağlık hakkının ihlali niteliğindedir.
Polisin, göstericilere yoğun biber gazı kullanımı, tazyikli su ve coplarla müdahalesinde; güç kullanımının mevzuata uygun aşağıdaki kriterleri çoğu yerde ihlal ederek orantısız güç kullandığı tespit edilmiştir :
- Karşısında güçlü bir direnç olması,
- Güç kullanımından başka seçenek kalmaması,
- Güç kullanımının amaca yönelik olması,
- Amacın meşru olması gerekir,
- Gücün kademeli artması gerekir,
Orantısız güç kullanması ile kolluk kuvvetleri halkın güven içerisinde yaşama hakkını ihlal etmiştir.
Polisin, genel olarak gösterici olsun olmasın tüm insanların güvenliğini sağlamak bakış açısı ile değil tüm göstericileri hasım sayan bir tutum içerisinde olduğu gözlenmiştir.
D. SONUÇ :
Heyetimiz; yukarıda izah edilen tespit ve değerlendirmeler ışığında tüm bu hususları idare ve kamuoyunun dikkatine sunmaktadır. Yukarıda sayılan tüm hak ihlallerinde ve açıkça yasalara göre suç olan eylemlerde sorumluluğu olan tüm gerçek ve tüzel kişiler hakkında idari ve adli soruşturmanın başlatılması ve sonuçlandırılması sağlanmalıdır. Tüm bunlardan yola çıkarak yukarıda izah edilen tüm hususlarda mağdur olan ve olduğunu iddia eden tüm insanlar için MAZLUMDER olarak tüm ilgili ve yetkili kurumları göreve davet ediyor ve adaletin sağlanması için takipçi olacağımızı ilan ediyoruz.
E. EKLER :
EK-1 :
1 MAYIS OLAYLARI İLE İLGİLİ TÜRK-İŞ-DİSK VE KESK'İN YAPMIŞ OLDUĞU ORTAK BEYANATEK-2 : 1 MAYIS OLAYLARI İLE İLGİLİ İSTANBUL VALİSİ MUAMMER GÜLER'İN YAPMIŞ OLDUĞU DEĞERLENDİRME
Av. Gülden SÖNMEZ (MAZLUMDER Genel Başkan Yardımcısı)
M. Cüneyt SARIYAŞAR (MAZLUMDER GYK Üyesi)
Av. Kaya KARTAL (MAZLUMDER İstanbul Şube Denetleme Kurulu Üyesi)
Av. Selçuk KAR (MAZLUMDER İstanbul Şube Üyesi )
Ahmet AKIN (MAZLUMDER İstanbul Şube Üyesi)
EK-1 : 1 MAYIS OLAYLARI İLE İLGİLİ TÜRK-İŞ-DİSK VE KESK'İN YAPMIŞ OLDUĞU ORTAK BEYANAT
Değerli basın emekçileri, sevgili arkadaşlar, değerli konuklarımız
Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki; yaşadığımız çağda, bırakın demokratik ülkeleri, 1 Mayıs'ı bir "öcü" olarak gören totaliter rejimlere sahip ülkeler bile neredeyse kalmamıştır. Ülkemizde ise, 120 yıl öncesinin dünyasında bile (1890'dan beri) yasal bir hak olarak kullanılan bir günü 2008'li yıllarda yasaklar ve tabularla karşılayan anlayışların hâlâ etkin bir şekilde var olması bir utanç meselesidir.
1 Mayıs kutlamaları ve 77'de katledilen canlarımızı anmak için Taksim'i istememizin önemi ortadan kalkmamıştır; siyasi iktidarın bu yasakçı, antidemokratik zihniyeti ve emek düşmanlığı anlayışı baki kaldığı sürece de kalkmayacaktır.
Türkiye'nin en önemli 3 konfederasyonunun Taksim'de kutlama yapmak istemesi, "benzer" diğer gösterilerden ve günlerden farklıdır. Toplumsal üretim ve toplumsal barışın yegane dayanağıdır emekçiler. Emekten ve emekçilerden yana hiçbir şeye tahammül göstermeyen hükümet bu gerçeği de görmemekte veya kabullenmek istememektedir.
Tarihsel olarak 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmak istenmesinin diğer bir önemi de; 1 Mayıs'ın ülkemizde, kara günlerin, darbelerin, demokrasinin rafa kaldırıldığı dönemlerin miladı olarak tarihimizde yerini almasıdır. Bunun karşısında üç konfederasyonun öneri ve beklentisi, 2008 1 Mayıs'ının da bu kara günlerden kurtulmanın, demokratikleşme ve barışın, demokrasi dışı arayışları mahkum etmenin bir tarihi olmasıdır.
Yaşadığımız çalkantılı siyasal dönemde, ülkemizin toplumsal barışa bu kadar ihtiyaç duyduğu şu günlerde böyle bir zeminin değerlendirilmemesi neye hizmet etmektedir?
Başbakan'dan bakanlara, validen emniyet müdürüne kadar koro halinde "provokasyon" korkuları yayıldı. Hepimizin de tanık olduğu gibi, 1 Mayıs'ta Taksim ve çevresinde etten ve metalden örülen duvar, devlet erkânının sözünü ettikleri "provokatörlere" karşı kurulsaydı, pekâla huzur ve güven içinde Taksim'de kutlama yapabilirdik.
Devletin bugün gelinen noktada teknolojik ve lojistik düzeyiyle Kadıköy ve Çağlayan'da güvenliği sağlarken Taksim'de sağlayamaması; Tandoğan ve Sıhhiye'de sağlarken Kızılay'da sağlayamaması bir aczin ifadesinden başka bir şey değildir. "Devlet acz içinde olamayacağına göre" bu yasaklamaların, antidemokratik, baskıcı ve yasakçı anlayışların, bir provokasyon paranoyası ürünü olduğu açıktır. Bunu hep birlikte gördük.
"Korkunun ecele faydası yoktur" diye güzel bir özdeyişimiz vardır. Daha önceden de söyledik; eğer birilerinin provokasyona ihtiyacı varsa, bunun zaten daha başka günlerde veya Maraş, Sivas, Çorum gibi başka kentlerde de yapıldığına tanıktır halkımız. Provokasyonlar yasaklarla değil, bizzat devletin önlem almasıyla önlenebilir.
Hükümete göre provokatörler Taksim'i çok sevmektedir. Bize göre ise 1 Mayıs'ın kendisinden hiç mi hiç hazzetmemektedir bu provokatörler; zira şöyle ya da böyle, şurada ya da burada provoke edilen hep 1 Mayıs kutlamaları olmuştur. Öldürülen 3 işçi genç yerine ezilen çiçeklerle akıllarda kalan 1996 Kadıköy 1 Mayıs kutlamaları buna bir örnektir.
Sonuç olarak 1 Mayıs 2008, hükümetin emek düşmanlığından emekçi düşmanlığına evrilen anlayış ve yaklaşımları ve basının "Gazcı Kardeşler" adını layık gördükleri ikilinin marifetleri sonucunda provoke edilmiştir.
1 Mayıs'ın nerede ve nasıl kutlanacağına ilişkin tartışmalar yerini, "1 Mayıs'ta neler oldu, neler yaşandı" tartışmasına bıraktı. Sizler çalıştığınız kurumlarda binbir özveriyle bu konuyu ekranlara ve sayfalarınıza taşıdınız.
Söz buraya gelmişken, siz basın emekçilerine 1 Mayıs'ta ve sonrasında gösterdikleri çaba ve dayanışmaları için teşekkür etmeyi bir borç biliyoruz.
Vali'nin orantılı güç kullandığı iddiaları ve 1 Mayıs günü İstanbul sokaklarından yansıyan görüntüler birbiriyle çelişmektedir. Şişli Etfal Hastanesi acil servisine atılan gaz bombalarının bir polisin elinden "kazara" düşmesi sonucu meydana geldiğini söylemektedir Güler. Ya Vali Güler halkın gözünün içine baka baka yalan söylemiştir ya da Vali Güler'e İstanbul yerine Almanya sokakları izlettirilmiştir.
"Orantılı güç" kullanma kavramı hukuksal bir kavram olup, AİHM içtihatlarıyla da açık bir şekilde tanımlanmaktadır. Polisin, kendi sendikasının önünde duran, herhangi bir eylem içinde bulunmayan, 40 50 işçiye aynı anda tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz sıkması, copla saldırması; yere düşmüş, hiçbir direnişte bulunmayan insanların acımasızca onlarca polis tarafından çiğnenmesi, tekme tokat ve değneklerle dövülmesi, yüzlerce insanın gözaltına alınması mı orantı güç kullanımıdır? 41 yıllık geçmişi bulunan bir işçi konfederasyonu olan DİSK'e ve ÖDP'nin il merkezine gaz bombası atarak onlarca insanı ölümle burun buruna getirmek mi orantılı güç kullanımıdır? Savaş halinde bile saldırı yasağı bulunan hastanelere gaz bombası atmak mı orantılı güç kullanımıdır?
1 Mayıs sabahı, saat 06.30'dan başlayarak DİSK Genel Merkezi önünde bekleyenlere gaz bombaları, panzer ve coplarla saldırı düzenlenmiş; haneye tecavüz edilmiş; Taksim etrafında 5 kişinin yan yana gelmesi bile müdahale etmek için yeterli olmuş; hastanenin acil servisine gaz bombası atacak kadar umursamaz ve sorumsuz davranılmış; orantısız güç ve aşırı şiddet kullanılarak pek çok yurttaşın hayatına kastedilmiş; sokaklar, caddeler ve meydanlara yurttaşların girmesi yasaklanarak, toplu taşıma seferleri iptal edilerek seyahat özgürlüğü engellenmiştir.
DİSK üyeleri, KESK üyeleri, Türk-İş üyeleri ve çeşitli kitle örgütlerinin üyeleri şehrin çeşitli yerlerinde polisin saldırısının kurbanı olmuştur.
1 Mayıs'ta işçi sınıfını yalnız bırakmayarak DİSK merkez binasına gelen milletvekillerini ve Avrupa Parlamentosu üyelerini, aydın ve sanatçıları da gaz bombası yağmuruna tutacak kadar fütursuz yapılan polis saldırısı, tam anlamıyla bir devlet terörüne dönüştürülmüştür. Bir milletvekilimiz kalp krizi riskiyle yüz yüze bırakılmıştır.
Sürekli yasalardan söz eden Valilik, emrindeki kolluk kuvvetleriyle en temel insan hakkı olan yaşama hakkını tehlikeye atmıştır.
Evet 1 Mayıs'ta çok açık bir şekilde görüldü ki, AKP İktidarı, İstanbul Valisi ve emniyet güçleri bu suçu katmerli bir şekilde işlemişlerdir.
Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan;
YAŞAM HAKKIMIZ, KİŞİ DOKUNULMAZLIĞIMIZ, KİŞİ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ, KONUT DOKUNULMAZLIĞI HAKKIMIZ, DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ, TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKIMIZ, AÇIKÇA İHLAL EDİLMİŞTİR.
AKP hükümeti aldığı %47 oy oranını yaptığı her marifetin zemini haline getirmektedir. Mutlak çoğunluğu, mutlak iktidara evriltmeye çalışan, en temel hak taleplerini dahi şiddetle bastıran tehlikeli bir viraja girmiştir AKP. Hükümet, işçi ve emekçi kitlelere yaklaşımıyla, emek düşmanlığından emekçi düşmanlığına dönüşen tutumuyla demokrasi sınavından geçememiştir.
1 Mayıs konusundaki tutumu ve İstanbul sokaklarındaki pervasız şiddeti AKP hükümetinin mazlumların değil zalimlerin saflarında yer aldığını göstermiştir.
1 Mayıs 1977 katliamından bu yana bütün süreçlerde yaşanan "faili belli" olayların sorumluları bulunmadıkça Türkiye'nin demokratikleşme şansı yoktur.
Bu ülke, özgür, demokratik ve eşitlikçi Türkiye şiarıyla mücadele eden emekçilerin çabalarıyla demokratikleşecektir.
"Ayaklar baş olursa kıyamet kopar" ifadesiyle şiddet ortamının zeminini hazırlayan Başbakan; "Taksim'de ısrar Anayasal düzene başkaldırıdır" diyerek demokratik ve hukuksal normları şiddet uygulayıcıları için rafa kaldıran Adalet Bakanı; muhtelif nedenlerle değişik kesimlerin Taksim'de etkinlikler gerçekleştirdiği bilinmesine karşın Taksim'i sadece emekçilere yasaklayarak toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımızı gaspeden İçişleri ve Çalışma Bakanı; "orantılı güç", "zor kullanma" talimatını veren İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü hakkında 3 konfederasyon olarak suç duyurusunda bulunacağız. 1 Mayıs 2008 tarihinde yaşadığımız bütün bu kanun dışı uygulamaların, emekçilere ve halkımıza karşı işlenen bu suçların her platformda takipçisi olacağız; bu olayları, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan bütün etkili başvuru yollarını kullanarak, yargıya, ulusal ve uluslararası platformlara, uluslararası emek hareketinin, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun ve Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'nin gündemine taşıyacağız. Bizim alnımız açık, vicdanımız rahat. Orantılı güç kullandığını iddia edenler gelsin kendilerini savunsunlar.
EK-2 1 MAYIS OLAYLARI İLE İLGİLİ İSTANBUL VALİSİ MUAMMER GÜLER'İN YAPMIŞ OLDUĞU DEĞERLENDİRME
İSTANBUL (A.A) - 05.05.2008 - Uğur Cumhur Karap - İstanbul Valisi Muammer Güler, 1 Mayıs'ta polisin karşısına çıkanların büyük çoğunluğunun işçi olmadığını ifade ederek, ''Müdahalelerin büyük çoğunluğunda, yasa dışı örgütlerin veya yasa dışı örgütler adına yayın yapan bazı grupların ve onların etrafındaki marjinal yapılanmaların polise taşla, sopayla, sapanla, Molotof kokteylleri ile saldırdıklarını gördük'' dedi.
Güler, 1 Mayıs'ta yaşanan olaylara ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1 Mayıs'ta İstanbul'da yapılmak istenen kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile polisin müdahalesiyle ilgili bazı haber, yorum, eleştiri ve değerlendirmelerin gerçeği yansıtmadığını ve bilerek veya bilmeyerek amacını aşar tarzda yapıldığını dile getirdi.
Konunun bütün boyutlarıyla değerlendirilmeden bir açıklama getirilmesinin mümkün olmadığını vurgulayan Güler, valilik olarak bir ''İnceleme Heyeti'' oluşturduklarını ve bütün MOBESE kameraları, polis kameraları ile gazetelerde, televizyonlarda yer alan haber, fotoğraf, görüntüler ve başka alanlardan elde edilen görüntülerin tek tek incelendiğini ifade etti. Bununla ilgili varsa olumsuzluklar, polisin yapması gerekip de yapmadıkları veya eksik yapılanlar neyse hepsinin tespit edileceğini dile getiren Güler, heyetin cuma günü sabahından itibaren çalışmaya başladığını, sonuçların da bakanlığa bildirileceğini ve ilgililere açıklanacağını belirtti. Daha ilk tespitlerde bile, kamuoyunda birçok konunun çarpıtılarak veya abartılı şekilde veya gerçeği yansıtmadan yer aldığını gördüklerini anlatan Vali Güler, şöyle dedi: ''Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; 1 Mayıs'ta Taksim'de bir toplantının yapılamayacağı, bunun kanunsuz olacağı, böyle bir gösteri yürüyüşünün yasalara uymadığı konusunu defalarca açıkladık. Kanunların öngördüğü bu hususlara rağmen ısrarla bu toplantıyı, gösteri yürüyüşünü yapacaklarını ifade eden veya bir gerginlik ortamı yaratanların elbette bu sonuçların doğmasında da çok etkin rol oynadıklarını söylemek durumundayım. Bir çatışma ortamı üzerinden birçok konu götürülmeye çalışılıyor. Bunu ibretle de izliyoruz. Biz, kendilerine bu toplantının yasal olmayacağını, böyle bir gösteri yürüyüşünün yasal olmayacağını, polisin buna müdahale edeceğini özellikle belirttik. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda, polisin yasal olmayan toplantıları ve gösteri yürüyüşlerini engelleyeceği açık olarak söylenmiştir.''
-YARATILAN GERGİNLİK ORTAMI-
Asıl mağduriyeti vatandaşların yaşadığını dile getiren Güler, İstanbulluların alınan birçok tedbiri anlayışla karşıladığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yarattıkları gerginlik ortamı içinde, kanun tanımazlıklarını açıkça belirterek, 'hayır biz yasalara rağmen şu kadar kişiyle Taksim'e geleceğiz, şuraya ineceğiz' diyenlerin yarattıkları bu sonucu da mutlaka ve mutlaka İstanbullular'a izah etmeleri gerekiyor.
Polisin ve idarenin üzerinden siyaset yapılmaya çalışılıyor. Ben o konuda, bizim üzerimizden siyaset yapılmamasını rica ediyorum. Siyaset yapmak isteyenler, kendi kuralları içinde, kendi ölçüleri içinde yapsınlar, ama polisi ve idareyi buna alet etmesinler.''
Yasaların öngördüğü hususların dışına çıkamayacaklarını hatırlatan Güler, ''Bir Taksim inadına 1 Mayıs mahkum edilmiştir. Daha şimdiden gelecek 1 Mayıs'lar için söylemlerde bulunulmaktadır'' dedi.
-POLİSİN KARŞISINA ÇIKANLAR-
Polisin, ''toplantı veya gösteri yürüyüşünün engelleneceği yolundaki uyarısına riayet etmeyenlere, kanunun öngördüğü çerçevede, o fiilleri etkisiz hale getirmek için müdahalede bulunduğunu'' ifade eden Güler, şunları kaydetti:
''Ancak asıl söylemek istediğim konu şudur; 1 Mayıs günü İstanbul'un 10'dan fazla yerinde müteaddit defalar yapılan polis müdahalelerinin tamamına yakınında polisin karşısında işçi yoktu. Müdahalelerin büyük çoğunluğunda, işçi yerine yasa dışı illegal örgütlerin veya yasa dışı örgütler adına yayın yapan bazı grupların ve onların etrafındaki marjinal yapılanmaların polise taşla, sopayla, sapanla, Molotof kokteylleri ile saldırdıklarını gördük. Polisin karşısına çıkanların büyük çoğunluğu işçi değildi. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.''
-''ÇOK DAHA MÜESSİF OLAYLARIN MEYDANA GELMESİ ÖNLENDİ''-
İstanbul Valisi Güler, 1 Mayıs'ta polisin aldığı önlemlerle çok daha üzücü olayların meydana gelmesinin önlendiğini ifade ederek, ''Bazı gruplarca 1977 benzeri olayların orada sergilenmek için bazı hazırlıkların, planlamalarının yapıldığını biliyorduk'' dedi.
Vali Muammer Güler, kamuoyunda özellikle bazı yerlerdeki müdahalelerle ilgili çok spesifik yayınlar yapıldığını kaydederek, DİSK önünde yasa dışı olarak yapılan toplantıya 4 kez ikazda bulunulduğunu, oradaki toplanmaların büyüyeceği ve kanunsuz bir yürüyüşe geçeceği konusunun tespit edildiğini anlattı. ''Kendilerine defalarca ikaz edildi. Ancak dağılmamakta ısrar ettiler ve bu nedenle de usulüne uygun olarak dağıtıldı. Buradaki müdahaleler hepsi polis kameralarında kayıtlıdır. DİSK'in içine hiçbir şekilde girilmemiştir'' diyen Güler, ancak DİSK binasında işçi olmayan birçok kuruluşun da yer aldığını gördüklerini ve bu grupların binadan çıktıktan sonra çeşitli yerlerde polise taşlı-sopalı saldırıda bulunduklarını ifade etti. Bunların hepsinin kayıtlarda bulunduğunu söyleyen Güler, ''Belirttiğim grupların birçoğu bina dışına çıktıktan sonra polisle çatışma içine girdiler. DİSK önünde polise saldırılar oldu ve ne yazık ki DİSK binasından da atılan cisimlerle 3 polisimiz yaralandı. Hiçbir cisim atılmadığı ifade ediliyor. Elimdeki fotoğraflar bunları maalesef teyit etmiyor'' dedi.
-ÖNLEMLER PROVOKASYONLARI ÖNLEDİ-
Daha önce provokasyon olacağını söylediklerini hatırlatan Vali Güler, ''Polisin aldığı yoğun önlemler bu provokasyonları önlemiştir. Geçmişte yaşanan, o ölümle biten, ağır yaralanmalarla biten olaylara fırsat verilmemiştir. Çok daha müessif olayların meydana gelmesi önlenmiştir. Bazı gruplarca 1977 benzeri olayların orada sergilenmek için bazı hazırlıkların, planlamalarının yapıldığını biliyorduk. Bunu da kamuoyuna söylemiştik ama böyle bir olaya da fırsat verilmediğini özellikle belirtmek istiyorum'' diye konuştu.
Müdahale yapılan alanların tamamına yakınında illegal örgüt mensupları, yüzleri maskeli kişilerin sokak aralarından ve caddelerden çıkarak polisle çatışmaya girdiğini dile getiren Güler, bunların hepsinin tespit edildiğini anlattı.
-HASTANE ÖNÜNDE EYLEM-
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin önündeki olaya da değinen Güler, burada 100 kişilik bir grubun hastanenin girişini kapattığını ve girişi engellediğini, başhekimlik tarafından da polise bu konuda başvuruda bulunulduğunu söyledi.
Güler, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin girişinin de 3 kez saksılarla, taşlarla ve diğer engellerle kapatıldığını, ambulans ve hastaların girişinin önlendiğini ifade etti.
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne yaralı 2 polis getiren bir ambulansın girişine izin verilmediğini ve orada polisin müdahalesiyle hastanenin dış kapısında atılan gaz bombasının rüzgarın etkisiyle içeriyi de kısmen etkilediğini dile getiren Güler, buraya yaralı polis getiren bir araçta yer alan polisin palaskasının üzerindeki gaz bombasının pimini etkileyerek faaliyete geçirdiğini, öncelikle o polise zarar verdiğini anlattı. Güler, bu konunun kamuoyuna çok çarpıtılarak sunulduğunu ifade etti.
Hem Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi hem de Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde göstericilerin eylem yaptığını dile getiren Güler, ''Dünyanın hiçbir yerinde hastanede, hastane önünde eylem yapılmaz. Böyle bir eyleme polisin müdahale etmesi kaçınılmazdır'' dedi. Vali Güler, bunlara ilişkin fotoğrafların da ellerinde olduğunu dile getirdi.
-''GÖRÜNTÜSÜ YANSIYAN KİŞİ TURİST DEĞİLDİ''-
Bir turistin dövüldüğü iddiasına ilişkin de Güler, gazete ve televizyonlara görüntüsü yansıyan kişinin turist olmadığını söyledi. Bir siyasi partiye girilmesi ve gaz bombası atılması iddiasına ilişkin de Güler, cadde üzerinde polise Molotof kokteylleriyle, taşla ve sopayla yapılan saldırılar sonucu yapılan takipte bir grubun parti binasından içeriye girdiğinin görüldüğünü anlattı. Bu grubu takip eden polislerden birinin zorla içeriye çekilmek istendiğini söyleyen Güler, onu kurtarmak isteyen bir başka polisin belindeki gaz bombasının da bu sırada patladığını, ayrıca dışarıda atılan gaz bombasının içeriyi etkilemiş olabileceğini ifade etti. Bu siyasi partinin güvenlik kameralarındaki görüntülerin içeriyi yansıtan görüntüler olduğunu belirten Güler, dışarıdaki olaya ilişkin durumun ise polis tutanaklarında yer aldığını bildirdi.
-GAZETE ÖNÜNDEKİ OLAY VE KADININ TEKMELENMESİ-
Cumhuriyet gazetesi önündeki olayı ''talihsiz olay'' olarak nitelendiren Güler, bu konudaki tespitin yapılmakta olduğunu, böyle bir konu varsa kesinlikle idari ve inzibati yönden gereğinin yapılacağını kaydetti. Yere düşen bir kadının tekmelenmesinin de en az Cumhuriyet gazetesi önündeki olay kadar kendisini üzdüğünü kaydeden Güler, bu konunu da gereğinin yapılacağını söyledi. Güler, 27 bin 500 polisin görev aldığı, yoğun güvenlik tedbirlerinin uygulandığı bir ortamda bu tür olayların polisin tümüne yansıtılmaması gerektiğini vurguladı.
-SOPALI POLİSLER-
Sivil polislerin ellerinde sopa ile çekilmiş fotoğraflarına da değinen Vali Güler, bu sopaların örgüt mensuplarının kullandığı ve örgüt mensuplarından toplanarak polise teslim edilen sopalar olduğunu dile getirdi. O anda polisin elinde sopa ile görüntü alındığı için bu görüntünün polisin sopa taşıdığı şeklinde algılandığını dile getiren Güler, polisin hangi araçları taşıdığının ilgili mevzuatta belli olduğunu vurguladı.
-''HER 1 MAYIS İSTANBUL İÇİN BİR KABUS OLMASIN''-
İstanbul Valisi Güler, 1 Mayıs'ların artık İstanbul için kabus olmaması gerektiğini, 2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'un bunları hak etmediğini belirterek, ''Daha bugünden gelecek 1 Mayıs'ın kabusu İstanbullular'ın üstüne serilmeye çalışılıyor'' dedi.
Vali Güler, 1 Mayıs'ta gözaltına alınan 530 kişiden 165'i hakkında 2911 sayılı ''Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu''na muhalefetten işlem yapıldığını belirterek, bu kişilerden 11'inin daha önce terör örgütlerinin mensubu olmaktan, 4'ünün de Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefetten yargılandığını kaydetti.
Kendilerinin de böyle bir görüntünün yaratılmasını istemediğini vurgulayan Güler, ''Birileri sadece Taksim üzerinden hayatiyetini sürdürmeye çalışıyor'' dedi.
Demokrasinin temelinin hukuk, hukukun temelinin de kanun hakimiyeti olduğunu ifade eden Güler, ''Kamuoyundaki görüntü, sanki özgürlüklerini kullanmak isteyen kişilere bu özgürlükleri kullandırılmamış gibi takdim ediliyor. Orada yapılmak istenen toplantı, gösteri yürüyüşünün kanunsuz olduğu defalarca kendilerine ifade edildi, önleneceği söylendi'' diye konuştu.Yaratılan gerginlik ortamı ve polisin provokasyonların yapılacağı konusundaki duyumları üzerine geniş güvenlik önlemi alınmak zorunda kalınıldığını dile getiren Güler, ''Maalesef o gün İstanbul'da genel hayat olumsuz etkilendi. Herkesi sağduyulu ve serinkanlı olmaya davet etmiştim. Ellerinde çiçekle geleceklerini söyleyenlerin görüntülerde maalesef ellerindeki çiçeklerin nasıl taşa, çelik bilye, sopaya, molotofkokteyline dönüştüğünü ben anlayamadım'' diye konuştu.
-İNCELEME HEYETİ HER ŞEYİ AÇIĞA ÇIKARTACAK-
Vali Güler, ''Az da olsa amacını aşan olaylar var mıdır? Varsa bunların da kanunen gereği yerine getirilir. Kurduğumuz inceleme heyeti bu konuda bütün her şeyi açıklığa çıkaracaktır'' dedi. Taksim'in neden İstanbul'da tespit edilmiş toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek alanlar arasında yer almadığına ilişkin soruyu da Vali Güler, şöyle yanıtladı: ''Taksim yıllardan beri toplantı ve gösteri yürüyüşü alanı değildir. İstanbul artık nüfusu 14 milyon olan bir dünya şehri. Taksim hem ulaşım noktası, hem işyeri ve turizm bakımından çok yoğun bir nokta. Oradaki toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin İstanbul'da genel hayatı olumsuz yönde etkileyeceği kaçınılmazdır. Bugün birine vermeniz halinde başkalarına da vermek durumundasınız. İdarenin objektif olma zorunluluğu vardır. Eşit olma zorunluluğu vardır. Daha da önemlisi orada yaratılabilecek bir provokasyona karşı alınacak olan güvenlik önlemlerinin riski vardır. Tespit edilen diğer alanlarda her türlü güvenlik önlemi alınabilir. 'Provokasyon Taksim'de olur da başka yerlerde olmaz mı' diyenler var. Fakat başka yerlerde olabilecek provokasyonları önlemek için polisin daha uygun tedbirleri daha önceden alma imkanı vardır. Ama Taksim'de bunu zorlaştıran binlerce sebep var.'' Güler, spontane olarak bir anda yapılan toplantıların ise istisna olduğunu dile getirdi.''Geçmişte yaşanan olaylar bir daha yaşansın'' diye bekleyenler olduğunu dile getiren Güler, nitekim görüntülerde bir çok iş yeri, kulübelerin, banka şubelerinin, bankamatiklerin, Harbiye Polis Merkezi'nin ve diğer yolların tahrip edildiğini gördüklerini dile getirdi.Daha önce kanun dışı toplantıyı kışkırtmak nedeniyle suç duyurusu yaptıklarını hatırlatan Güler, bu olaylara sebebiyet verilmesi nedeniyle de ayrıca suç duyurusunda bulunulacağını ifade etti. ''Kimse yarattığı gerginlik ortamından, kanunsuz bir eylemi kışkırtmak suretiyle yarattığı gerginlik ortamından polisi veya idareyi sorumlu tutmaya kalkmasın'' diyen Güler, ''Geçmişte yaşanan birtakım olumsuzluklar bu kez yaşatılmadıysa da bunda polisin ve idarenin aldığı tedbirlerin önemli bir etkisi vardır'' şeklinde konuştu. Vali Güler, provokasyonlar olabileceğine ilişkin istihbarat raporlarıyla ilgili soru üzerine de şöyle dedi:''Daha önce provokasyon olabileceği yönündeki uyarılarımı söylemiştim. Ama bu provokasyonların birçoğu bu kanunsuz toplantı ve yürüyüşe izin verilmediği için hayata geçirilemedi. Ama birçok yasa dışı grubun göstericilerin arasına karışacağı, polisle çatışacağı, polise taşlı, Molotof kokteylli saldırılarda bulunulacağını açıkça ilan etmiştim ve bunların çoğu meydana geldi. 10 ayrı yerde onlarca müdahale bu şahıslara karşı yapıldı. Bu şahısların yüzleri maskeli, polise taş atarken, polise saldırırken görüntülerini gördünüz. Bunların bir çoğu maalesef işçi örgütlerinin arasına da sızdılar ve polisle çatıştılar. Onun için yapılan müdahalede ağırlıklı olarak karşımızda yasa dışı örgüt mensuplarını gördük.''
2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'un bunları hak etmediğini vurgulayan Güler, ''Her 1 Mayıs İstanbul için bir kabus olmasın. Daha bugünden gelecek 1 Mayıs'ın kabusu İstanbullular'ın üstüne serilmeye çalışılıyor. Sadece bütün politikasını Taksim üzerine kurarak, kamuoyunun gündeminde kalmak bana göre sendikal ve sosyal sorumluluk için yeterli değildir'' diye konuştu.
MAZLUMDER Genel Merkez
Adres : Mithatpaşa C. No: 21/14
Kızılay/ANKARA
Tel :312-435 77 95
Fax :312 435 77 98
Web :www.mazlumder.org.tr