İşte o mektup:
Sayın Sevan NİŞANYAN,
Günlük Taraf Gazetesi'nde yayınlanan ve kelimelerin etimolojik analizlerini yaptığınız köşenizi ilgiyle takip ediyoruz. Ortaya koymuş olduğunuz kültürler arası bağlantı ve akrabalıkların ilginç örnekleri, büyük insanlık ailesine mensubiyetimizi tekrar tekrar hatırlamamıza vesile olduğu için her seferinde enternasyonalist bir heyecan duymamıza vesile olmaktadır. Sizi bu yazıları yazmaya sevk eden en temel güdünün bu ortak insanlık mirasımıza vurgu yapmak olduğu kanaatindeyiz.
Aynı gazetenin 21-22/09/2009 tarihli nüshalarında yayınlanan makalelerinizde, bilgi ve saygı eksikliğinden kaynaklanan hususlar hakkında duyduğumuz rahatsızlığı ve tashih edilmesi gerektiğini düşündüğümüz yanlış bilgileri dikkatinize sunmak isteriz.
Diğer İbrahimi dinler (Yahudilik ve Hıristiyanlık) hakkında söz söyleme yetkinliğine sahip değiliz ama bu toplumda bir Müslüman olarak yetiştiğimiz ve birçok İslami kaynağı okuma fırsatı bulabildiğimiz için en azından yazınızda laubali bir şekilde ifade etmiş olduğunuz hususlar hakkında doğru bilgiler ifade edecek kadar yetkinliğimiz olduğunu düşünüyoruz.
Allah, kendi kavramsal çerçevesi içinde düşünüldüğünde, insanlar için kullanılan "biri" kelimesi ile ifade edilemez. "Allah diye biri" dediğiniz zaman "kendisi gibi birçokları arasından biri"nden bahsediyorsunuz demektir. Bu Allah'ı kişileştirmek demektir. Allah'ın insanları ikaz için gönderdiği dinler, "Allah diye birinin canı sıkıldığı için gönderdiği kitaplar" diye ifade edilerek vahiy süreci karikatürize edilmektedir. Somut tarihi bir gerçeklik olan Kuran ve İslam Peygamberi'nin Arap mitolojisi diye ifade edilmesi ise ayrı bir bilgi faciasıdır. Kuran kendi kavramsal çerçevesi içinde düşünüldüğünde, Eski Ahit (Yahudilerin kutsal kitabı) ve Yeni Ahit (Hıristiyanların kutsal kitabı) ten farklı olarak din büyüklerinin kaleme aldığı bir metin olmayıp, Allah'ın doğrudan hitabıdır ve bütün detaylarıyla kaydedilmiş ve bütün farklı İslam mezheplerince "ortak bir metin" olarak inanılmaktadır. Özellikle Yeni Ahit açısından düşünülürse, yüzlercesi içinden bir Konsey tarafından dörde indirilen bu eserin İslam'daki mukabili, peygamberin hayatı demek olan Siyer kitabıdır. Burada yapmaya çalıştığımız şey, kendi özgün bilgi atmosferi içinde Allah, Kuran ve Peygamber'in ne olduğunu ifade etmektir. Hıristiyan bir dimağın kutsal kitap veya peygamber algısı ile Müslüman bir dimağın algıları ontolojik olarak farklıdır. Bir metinde kullanılan kavramlar kendi özgünlükleri içerisinde kazandıkları anlama uygun kullanılmadıklarında metnin doğru algılar üretmesi imkansız olur.
Feriştah kelimesinin etimolojik macerasında ne bağlam ne de sonuç bakımından hiçbir ilgisinin olmadığı o kadar açık iken, çok küçük bir ayak takımı tarafından kullanılan bir sövgünün en aşağı örneğinin yazınızda ifade edilmesi ve neredeyse açık açık yazılması sadece dindarları değil saygıyla ilişkisini kesmemiş herkesi rahatsız eder.
Her gün binlerce kişiye açıktan hitap etme şansına haiz kişiler olarak gazete yazarlarının doğru bilgiler sunmaları sadece mesleki değil toplumsal zorunluluklarıdır da ayrıca. Elbette teolojik bilgilere inanmak, inanmamak kadar bir temel insan hakkıdır. Sadece inandığını değil inanmadığını ifade etmek de temel bir haktır. Müslümanları rahatsız eden şey, bunlara inanılmaması ya da inanılmıyor olmasının ifade edilmesi değil, inançlarının "bu hikayeler" olarak tahfif edilmesi ve alaya alınmasıdır.
Ortak insanlık mirasına vurgu yapmak, sadece linguistik arkeolojinin ilgi çekici bulgularını ortaya koymayı değil bir ortak gelecek inşası kaygısını da taşır ise mirasın ortaklarına saygı kaçınılmaz olur. Bunun teoljik bir zorunluluk olarak görülmesi gerekmemektedir; epistemoljik uğraşının teleolojik kalitesi bakımından bir zorunluluk olarak görülmesi yeterlidir. Evrensel insani görgünün gereği olduğunu ifade etmek ise zaidtir.
Özür dilemek ve hatayı tashih etmek ise insani erdemin en muhteşem örneğidir.
Ahmet Faruk ÜNSAL
MAZLUMDER Genel Başkanı