Abdulkadir Selvi / Yenişafak
Başlangıç İyi Ya Sonrası
Saat 14.17'ydi. Önce, "Geliyorlar" diye bir ses duyuldu sonra bir hareketlilik oldu.
Hasip Kaplan ile Sırrı Sakık dışarı çıkıp beklemeye başladılar.
Gelen BDP'lilerdi.
12 Haziran seçiminden sonra da aynı yerde beklenmişlerdi ancak gelmemişlerdi.
Kameramanların koşuşturması, foto muhabirlerinin telaşı arasında geldiler.
Önde Aysel Tuğluk hemen yanında Sırrı Süreyya Önder vardı. Ahmet Türk ise her zaman ki ağabey havalarında etrafı süzüyordu. Az sonra Selahattin Demirtaş geldi. Basın kapısının önünde, "Halkımız burada olmamızı istediği için geldik" dedi. Herhalde yani. Halk Meclise gidin diye seçti sizi Diyarbakır'da oturun diye değil.
BDP'liler yemin etmek için topluca Genelkurul salonuna yöneldiler.
O sırada Ertuğrul Kürkçü'ye baktım.
"Ömrümde bu Meclis'e iki kez geldim. Birincisinde baskın için gelmiştim, şimdi ise vekil olarak geliyorum" dedi.
12 Mart sürecinin simge isimlerinden biriydi Ertuğrul Kürkçü. Mahir Çayan'ın öldürüldüğü Kızıldere'deki çatışmadan sağ olarak kurtulan tek kişiydi. O, bugün Meclis'te. Ya diğerleri?
Bir isim daha vardı. O da 31 yıl sonra milletvekili olarak parlamentoya dönen Şerafettin Elçi'den başkası değildi.
Leyla Zana, BDP'lilerden ayrı geldi. 1991'de ilk milletvekili seçilip geldiğinde uzun bir süre kuliste oturmuşlardı. Bu kez doğrudan salona girdi. 20 yıl sonra döndüğü parlamentoda, BDP ile birlikte ama onlardan ayrı, farklı bir havası vardı.
Yaşadığı onca deneyimden sonra araya bir mesafe koyma gereği duyması normaldi. 20 yıl sonra yeniden parlamentoya dönen Leyla Zana faktörü iyi değerlendirilmeli.
Kürsüde Meclis Başkanı Cemil Çiçek vardı. Milletvekillerinin masasının üstüne buket buket Çiçek konulmuştu.
BDP'liler de Meclise gelip, bir yemin krizi yaşanmayınca, "Çiçek gibi bir başlangıç oldu" demek kaçınılmaz oldu.
Bu hava mesajlara da yansıdı.
Meclis Başkanı Cemil Çiçek uzlaşma ile yapılacak olan yeni Anayasanın gereğinin üzerinden durdu. Anayasa'nın üstündeki darbe mührünün bir türlü silinemediğini, bu yüzden yeni bir Anayasaya ihtiyaç olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Gül ise yeni Anayasa perspektifini ortaya koydu.
1-Özgürlükçü
2-Evrensel Standartları esas almalı
3-Toplumsal mutabakatı esas almalı
Güvenlikçi değil, özgürlükçü, tehdit odaklı değil, kucaklayıcı bir Anayasa.
Cumhurbaşkanı Gül, "Yeni Anayasa hiçbir partinin, doktrinin mührünü taşımamalı, milletin mührünü taşımalıdır" dedi.
Hem Meclis Başkanı hem de Cumhurbaşkanı parlamentonun yüzde 95 temsil oranı ile yeni Anayasayı yapacak ehliyet ve liyakata sahip olduğunu belirttiler. Elbette ki öyle. Kurucu Meclisler, Danışma Meclisleri kimin iradesini yansıttı? Darbecilerin. Milletin Anayasasını arkasında millet iradesini olan bir parlamento yapabilir.
Cumhurbaşkanı konuşurken Başbakan Erdoğan yazılı metinden konuşmayı satır satır takip ediyordu. Hatta, "Yeni Anayasa süreci bazı usul ve üslup hatalarına kurban edilmemeli" derken, altını çiziyordu.
Cumhurbaşkanı Gül, terör konusunda da çok önemli bir, "İnsani çizgi" çizdi. Cumhurbaşkanı,
sivilleri hedef alan terörü kınamanın, bir, "namus borcu" olduğunu söylerken, ne BDP'lilere yönelik imalı bir bakış attı, ne parlamentodan böyle bir tepki geldi. 91 Meclis'inde olsa, "teröristler dışarı" diye tempo tutulurdu.
O zaman DEP'lileri atmaya çalışan bir Meclis vardı, bu kez ise onları Meclis'te tutmaya çalışan bir anlayış hakimdi.
O salonda Kürtçe yemin ettiği için cezaevine atılan Leyla Zana, "Türkiye'de Kürtler vardır, ben bir kürdüm" dediği için tutuklanan Şerafettin Elçi vardı. Ama bu kez ülkenin Cumhurbaşkanı, Meclis kürsüsünden, "Kürt sorununu demokrasi içinde çözeceğiz" diyordu.
Meclis yeni döneme iyi bir başlangıç yaptı.
Yeni dönemin sihirli sözcüğü,"Uzlaşma" ama iş Anayasa yapmaya gelince, bu sağlanabilecek mi? Orası biraz zor gözüküyor.
Yalancı bahar sizi fazla yanıltmasın.