‘Tek dişi kalmış canavar’a karşı açtığı savaş, üstadı dünden bugüne ışınlayıverir. Medeniyet denen gerçekten Medine’den çıkmış olabilir mi hiç…diye sorduracak kadar değişmiş, mutasyona uğramış, kendi olmaktan çıkmış ve hatta tam tersi bir şey oluvermiştir. Medine’nin savunduğu insanlık, insancıllık zaman içinde yerini Medine ve ondan çıkan medeniyetin temsil etmesi gerekenin tam muhalifine evrilmiştir. Bugün medeniyet bize müstemleke geçmişi ile övünmeyi öğretir. Modern gün köleliğini, bütün insani itirazlara rağmen omuz silktirerek savundurur. Bu mudur medeniyet diye soramayacak kadar da şirretçe sindirir eleştirmenini. 1884-1885’te yapılan Berlin Konferansı ile etkin işgalin temelleri sağlama bağlanırken Üstad’ın canavarı da tek dişine rağmen şahlanışa geçmeye hazırlanıyordu belli ki. Bugün doksanıncı doğum gününü kutlayan İngiliz Kraliçesi Elizabeth, sağına ve soluna oğlu, torunu ve torununun çocuğu kral varisi nesli ile kameralara poz verirken yüzündeki gülümseyişin bedeli olan milyonlarca insanın hayatının esamisi okunmuyor, zira medeniyet canavarı insanlık tarihinin bir dilim ve yerinde çoktan yutmuş ve bitirmiş…
İngiltere mi ararsınız, Belçika mı, Portekiz mi, yoksa İtalya ve Fransa mı hepsi varlar bu kanlı sofrada. Medeniyetin ve fakat medeniyetsizliğin kanlı müstemleke sofrasında… Peki nasıl içlerine sindirirler bu durumu diye düşünenlerimiz olabilir, hiç mi kanları donmaz kan dökerken veya vicdanları sızlamaz köleleştirirken. Konuya uzunca bir süre kafasını yormuş, siyaset bilimci David Abernethy’nin cevabı sorunun röntgenini çeker nitelikte: Yükseklik kompleksi sömürgeci zihnin rasyonalize edilmesi için kullanılır. Bu aynı zamanda başkalarını baskı altına almanın getireceği vicdan azabını azaltmak için de devreye sokulur.
Böyle olunca, aslında rahatını bozmayacak olan İngiliz kraliyet ailesinin başı Elizabeth’in ataları mecburiyetten dolayı insanları sömürgeleştirmiş, vatanlarını işgal etmiş ve bunu Allah vergisi bir üstünlük psikolojisi içinde meşrulaştırmışlardır. Ortada bir mecburiyet varsa, tabii şartlarda devreye girmesi gereken vicdan denen şeyin sesi de kısılacak, “eh na’palım, istemezdik ama, mecburuz işte”ye getirecektir. Bu saiklerle, başta İngiliz ve Fransızlar olmak üzere yeryüzüne yayılmış, devrin köleleştirme projesinin hiç bir hak ve hukuk gözetmeksizin devreye sokabilmişlerdir.
İngilizlerle Fransızlar arasındaki sömürgeleştirme açısından görülen yöntem farklılıkları gelecekte de belirleyici olacak, bugün post-sömürge ülkelerinde görülen problemlere de ışık tutacaktır. Fransızların siyasi olduğu kadar kültürel olarak da sömürgeleştirmenin üzerinde durmuş olması, buna hizmet eder şekilde sistemi düzenlemiş olmaları, İngiliz mi yoksa Fransızlar mı daha etkin sömürgecilik yaptılar sorusunda ikinciyi birincinin çok ilerisine, önlere atar. Bilmem…belki bundandır, bugün eski İngiliz sömürgelerinde İngilizlerin sembolik temsiline karşın, Fransızlara ait eski müstemlekelerde hâlâ sorunlar Fransızların parmağı ile çözülmeye çalışılır veya bir şekilde onlar da meselenin içine dahil edilir.
İngiliz kraliyet sülalesinin resmine bakarken “tabii…tuzun kuru tabii…” demekten kendimi alamadım.
yeniakit