23 Şubat 1979 yılında bir cuma namazı çıkışında Fatih Camii avlusunda uğradığı faşist saldırı sonucunda şehid olan Metin Yüksel, aradan geçen 43 yıla rağmen hasret, özlem ve minnetle anılmaya devam ediliyor. Metin Yüksel, 21 yıllık ömründe verdiği mücadele ile zihinlerde ciddi bir iz bırakmanın yanı sıra Müslüman gençler için de büyük bir örneklik teşkil ediyor.
İslami Analiz yazarı ve Şehid Metin Yüksel’in dava arkadaşı olan Fatih Akıncıları Onursal Başkanı Mehmet Şahin, Şehid Metin Yüksel’in misyonunu devam ettirmenin yolunun Metin Yüksel gibi gençler yetiştirmeye dönük projelerin üretilmesi olduğunu kaydetti.
İLKHA’ya konuşan Mehmet Şahin’in açıklamaları:
"Gençlere verilebilecek en önemli mesaj Metin Yüksel'in kısacık hayatındaki mücadeledir"
Şahin, "Aradan 43 yıl geçmesine rağmen bir insan hala muhabbetle, sevgiyle, hasretle, özlemle anılabiliyorsa o insan yaşadığı dönem içerisinde çok derin izler bırakmış demektir. Metin Yüksel, şehid edildiğinde 21 yaşındaydı. Kısacık hayatına o kadar büyük bir mücadele sığdırdı ki 43 yıl sonra bile onu özlem ve minnetle anıyoruz. Onun mücadelesini insanlara anlatma, gençlere aktarma ihtiyacı hissediyoruz. Aslından gençlere verilebilecek en önemli mesaj 21 yaşından bir insanın yaptığı mücadele ve bıraktığı etkileridir. Bu etki özellikle Türkiye Müslümanları üzerinde 43 yıldır devam ediyor. En önemli mesaj budur. Bugün 25-30 yaşında bir genç Metin Yüksel'in yaptıklarını yapabilir mi? Diye bir düşünelim. Emin olun bunun pek mümkün olmadığını göreceğiz. Çünkü zamanımızın gençliği ile 1970'li yılların özellikle şiddet ve kaos ortamında İslami kimliklerini muhafaza etmek isteyen, Müslüman kimlikleriyle hayatta kalmak için mücadele den gençleri bugün ki gençlikle kıyas edilemez. Arada büyük bir uçurum görürüz. Bunun çeşitli sebepleri var. Belki de Müslümanlar olarak gençliğe yeteri kadar önem vermedik." dedi.
"Faturayı gençlere kesmeden 'Neden yeni Metin Yüksel'ler yetiştiremedik?' diye kendimizi sorgulamalıyız"
Türkiye'deki Müslümanların ve Anadolu insanının zaman zaman büyük travmalar geçirdiğini belirten Şahin, "12 Eylül 1980 Askeri Darbe, Türkiye Müslümanları üzerinde çok ağır bir travma bıraktı. Daha sonra Müslümanlar yavaş yavaş toparlanmaya, kendilerine gelmeye başlamışken 1990'lı yıllardaki faili meçhul cinayetler, kaos ve şiddet ortamı yeniden başladı. Onun ardından da 28 Şubat süreci geldi. 28 Şubat süreci de 12 Eylül 1980 Askeri Darbe'sinin bıraktığı etkilerden daha çok etki bıraktı. Özellikle Türkiye İslami hareket üzerinde öyle ağır tahribatlar oluşturdu ki pek çok insan ne yazık ki farklı mecralara kaydı. Bu süreç içerisinde kendi kimliklerini, İslami kimliklerini kaybettiler. Bunun çeşitli sebepleri var ancak şunu unutmamak gerekir. 1970'li yıllarda Türkiye İslami hareketleri içerisindeki samimiyet, hasbilik, mücadele anlayışı, cihad, şehadet bilinci ne yazık ki bugün gençliğimize baktığımızda bunu göremiyoruz. Bunun sorumluluğunu yalnızca gençlere yüklemenin de doğru olmadığını düşünüyorum. Oturup kendimize 'bunca dernek, vakıf, İslami camia, İslam adına hareket ettiğini iddia eden partiler olmasına rağmen neden yeni nesil Metin Yüksel'ler yetiştiremedik?' diye kendimize sormalıyız." şeklinde konuştu.
"Müslümana yakışan şey 22 yıllık süre içerisinde iktidarın yaptığı yanlışa yanlış doğruya da doğru demekti"
AK Partinin iktidarlık sürecinde Müslümanlar ile hükümet arasında ki sorunların çözülememesi hususunu eleştiren Şahin, "22 yıllık AK Parti iktidarında ne yazık ki Türkiye'deki İslami camialar, dernekler, vakıflar, yapılanmalar iktidar ile aralarındaki ilişkileri düzenleyemediler. Ya iktidarın nimetlerinden istifade edebilmek için duruşlarından ve ilkelerinden taviz vererek önünde ceket iliklediler ya da iktidarı tamamen karşılarına aldılar. Ben her ikisinin de doğru olmadığını düşünüyorum. Müslümana yakışan şey 22 yıllık süre içerisinde iktidarın yaptığı yanlışa yanlış doğruya da doğru demekti. Bu imkân ve ortam varken Türkiye'deki İslami camialar siyasi iradenin durumundan istifade edemedikleri gibi kendilerini daha çok sisteme entegre ettiler, muhalif duruşlarını bozdular, ilkelerinden tavizler verdiler ve bir anlamda 1970, 1980 hatta 1990'lı yıllardaki hasbilik ortadan kalktı." diye konuştu.
"Ayakları yere basan ve toplumda karşılığı olan projeler ortaya koyarak şehitlerin yolunu sürdürmeliyiz"
Eski mücahitlerin kalmadığı ve siyasal İslam'ın iflas ettiği şeklindeki genel eleştirileri de doğru bulmadığını hatırlatan Şahin, şehitlerin yolunun sürdürülmesi ve gençliğin bilinçlendirilmesi adın yapılması gerekenler hakkında da şunları kaydetti:
"Eski mücahitler müteahhit oldu deniliyor. Buna kesinlikle katılmıyorum. Eski mücahitler asla müteahhit olmadı. Hala yerlerinde duruyor ve hala mücadele içerisinde ümmet, vahdet, şehadet bilincindeler. Geçmişte mücahit görünümlü olanlar müteahhit oldular. Siyasal İslam'ın veya İslamcılığın iflas ettiği noktasında eleştiriler de var. Kesinlikle buna da katılmıyorum. Türkiye'de siyasi İslam asla iflas etmemiştir. Sadece siyasal İslam görünümlü olan bazı yapılar iflas etmiştir. Sadece siyasal İslam görünümlü yapılar, kafalar, entelektüeller iflas etti. Yoksa mücahitler de siyasal İslam da yerinde duruyor. Elbette ki aşılması gereken bazı handikaplar var. Mesela bir Metin Yüksel çizgisini 21. Yüzyıla nasıl taşırız? 2022, 2030,2040 yılına nasıl taşırız? Diye hesaplar yapmalıyız. Aklı başında Müslümanların, hala mücahit kimliğini koruyan, İslamcı çizgisini bozmayan insanların bu konuda mutlaka bir takım değerlendirmeler yapması, özeleştiri yapması ve ileriye yönelik bir takım ayakları yere basan, toplumda karşılığı olabilecek projeler geliştirmeleri gerekir. Şehitlerimizin yolunu ancak böyle sürdürebiliriz. Metin Yüksel'in çizgisini ancak bu şekilde zamanımıza taşıyabiliriz. Aksi takdirde biz de kimliğini kaybetmiş, yolunu kaybetmiş olanlardan oluruz." (islamianaliz)