Merkel'in degerli yalnızlıgı

Hakan Albayrak

Kısa ismi AFD olan Alternative für Deutschland (Almanya İçin Alternatif), 2013’de, Yunanistan’ı kurtarma paketine tepki olarak doğmuştu.

Avrupa Birliği pratiğine, bilhassa ortak para birimi avroya itirazları temsil eden bir partiydi.

Özetle diyordu ki: Brüksel’in otoritesi zayıflatılsın, ulusal parlamentoların yetkileri artırılsın, Alman vergi mükelleflerinin parası ona buna peşkeş çekilmesin, avro bölgesi sadece ekonomisi kuvvetli ülkeleri içine alacak şekilde daraltılsın veya Almanya bu ortak para birimi uygulamasından tek taraflı olarak vazgeçip Alman markına geri dönsün.

2014’de iki eyalette düzenlenen seçimlerde yüzde 9 ila 12 civarında oy alan AfD, o zamandan beri “Geliyorum” diye bas bas bağırıyordu.

Suriyeli mülteci meselesinin ayyuka çıkmasıyla AfD’nin popülaritesi iyice çoğaldı.

Bu süreçte parti içinde bir fraksiyon çatışması yaşandı ve mülteci meselesinin doğurduğu toplumsal hassasiyeti tepe tepe kullanmayı öngören ‘daha milliyetçi’ (düpedüz yabancı düşmanı) taraf, partinin yönetimini tamamen ele geçirdi. Bu sayede AfD’nin yükselişi yeni bir ivme kazandı.

Geçen pazar günü üç eyalette düzenlenen parlamento seçimlerinde AfD’nin elde ettiği büyük başarılar sürpriz olmadı yani.

Rheinland-Pfalz’da yüzde 12, Baden-Württemberg’de yüzde 14, Sachsen-Anhald’ta yüzde 24 civarında oy aldı AfD.

***

Herkes daha ziyade Sachsen-Anhadt’taki yüzde 24’ün ihtişamı üzerinde duruyor, fakat yabancı düşmanlığının adeta umumi karakter olduğu bu eski “Doğu Almanya” eyaletindeki yüzded24’ten ziyade ‘makul Almanların’ yurdu olarak bilinen Stuttgart ve çevresindeki yüzde 14 ile Rheinland-Pfalz’daki yüzde 12’nin üzerinde durmak lazım.

AfD seçmenleri sadece eski Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) seçmenlerinden oluşmuyor; Sosyal Demokrat Parti (SPD), Sol Parti (Die Linke) ve Yeşiller’den de AfD’ye geçenler var.

Mezkûr ‘makul’ partilerden AfD’ye daha şimdiden bu derecede dramatik geçişleri mümkün kılan ‘ar damarı çatlaması’ uzun vadede AfD’yi federal hükümete kadar taşıyabilir.

“Bunlar tepki oyları. Merkel’in mülteci siyasetine karşı fevri bir tepki söz konusu. Sular durulunca AfD gözden düşer” deyip geçmemek lazım.

AfD’nin gözden düşmesi de sorunu çözmez ki.

Asıl sorun şu: Kendilerini ‘siyasi doğruculuk’la mükellef hisseden Almanların sayısı gitgide azalıyor. ‘Ele güne karşı demokrat ve hümanist görünmek, katiyen yabancı düşmanı görünmemek’ hassasiyetine mütemadiyen irtifa kaybettiren bir siyasi atmosfer var Almanya’da.

***

‘Ar damarı çatlaması’, AfD ile başlayıp biten bir konu değil. Tepki oylarından, protestten, muhalefetten ibaret kalan bir konu da değil. Bundan ta 15 sene evvel sosyal demokrat bir başbakan (Schröder) “Almanya’da paralel toplumlar istemiyoruz” ve sosyal demokrat bir içişleri bakanı (Schily) “En iyi entegrasyon asimilasyondur” diyebilmişti, hatırlayalım.

Baden-Württemberg’de Yeşiller tarihî bir zafer kazandı; oyların yüzde 30’unu alarak, ilk defa bir eyalette hem CDU’yu hem de SPD’yi geride geride bırakıp en büyük parti oldular. Ne yazık ki bununla teselli bulmak mümkün değil, zira Yeşillerin ‘ar damarı’ da çoktan çatladı ve Türk kökenli parti lideri Cem Özdemir bile “Terörün İslam’la alakası olmadığı hikâyesini duymak istemiyorum artık” diye konuşabiliyor, doğrudan doğruya İslam’ı hedef alacak kadar pervasızlaşabiliyor.

***

Tuhaf ama gerçek: Halihazırda Almanya’da maşeri vicdanla irtibatlandırabileceğimiz yegâne siyasi çizgi, Başbakan Merkel’in takip ettiği çizgidir. Geçen gün, “Adil bir mülteci paylaşımına yanaşmamak, 500 milyon nüfuslu Avrupa’nın şerefiyle bağdaşmaz” dedi. Ondan evvel de “Mazlum insanların çığlıklarına kulak verdiğimiz için suçlanacaksak, burası artık benim Almanya’m değil” demişti. Öyleyse Almanya gerçekten Merkel’in Almanya’sı değil. CDU da Merkel’in partisi değil. ‘Mültecilerin canı cehenneme’ demeye yanaşmadığı için CDU’nun geleneksel ortağı CSU’dan büyük tepki gören Merkel, kendi partisinde de yalnızlıktan muzdarip.

Merkel’in değerli yalnızlığını selamlıyoruz.

karargazete