Merve Kavakçı Dağdan mı İnmişti?

Vakit Gazetesi'nden Sibel Eraslan'ın yazısı..

Sibel Eraslan / Vakit
Hasip Kaplan’ın "laiklik vurgusu" üzerine analiz

Hasip Kaplan’ın "laiklik vurgusu" üzerinden dile getirdiklerini hep birlikte okuduk. DTP’yi güneydoğuda tesis edilecek laiklik için bir kriter olarak vurguladı.

Yıllar önce Tansu Çiller’in RP-Fazilet çizgisi için partisinin varlığını bir tür emniyet sübabı olarak lanse etmesi gibi… Çöküşe geçen her partinin can simidi gibidir bu son şantaj… Ama daha önce de denendi ve tutmadı. DYP, tarihe göçtü. Nitekim DTP’nin güneydoğuda kaybettiği potansiyel oy gücü de hesaba katılınca, Hasip Kaplan’ın politik endişesini daha iyi anlıyor insan… Son şantaj!
Halktan kopuk olarak dayatılan modernleşme-uluslaşma doktrinleri, ömrünü tamamlıyor artık. DTP’nin bu bağlamdaki şanssızlığı ise iki kere, hem kutsala ve moral değerlere savaş açmış son söylemi ile hem de baştan beri vazgeçemediği bağnaz ırkçı tutumuyla, ülke idaresine aday bir parti kimliğini yitirmiş durumda. Dikkat ediniz bir dernek veya vakıftan, gazete ve ya dergiden değil, ülke yönetimine talip bir parti olmaktan bahsediyorsak, hepimize söyleyeceği bir teklifi olmalıdır o partinin. DTP’nin "Kürt olmayana" söyleyeceği bir şey var mı? Silah, tehdit, korku dışında bir şey? Umuda, geleceğe, adalete, refaha, çocuklarımıza dair ne işittik DTP’den? Tabut, tabut, tabut, o kadar…
Tamam! Kimseyi kocasının kimliği üzerinden suçlamayalım, adam dağda eli silahlı bir kaçkınsa, bu yüzden eşini suçlamayalım. Suçlamayalım da kadın olan eş, ülke yönetimine talipse yani milletinvekili olmak noktasında tüm ülke halkını temsil yetkisine sahipse, artık yeni sorumlulukları da var demektir. Yani bir yazar, düşünür, sanatçı, aktivist değil bahsettiğimiz kadın, artık milletin vekili… Güvenilen kişi. Öte yandan paradoksal bir şekilde, vekili-sözcüsü-temsilcisi olduğu millete, silah çeken bir adamın eşi… Trajik, dramatik. Kimsenin eşi üzerinden töhmet altına alınmasını istemem. Ama, kendisinin de dağda çekilmiş fotoğrafları, reddetmediği bir geçmişi var.
Kimsenin geçmişini de reddetmesini teklif edemem.
Ama insanın silah çektiği milletin temsilcisi olmaya devam etmesi, basbayağı kafa karıştırıcı bir durum, basbayağı ikiyüzlü bir kandırmaca… Hem beynine sıkarım hem de vekilin olurum saçmalığı…
DTP, insanları kendisinden uzaklaştırmaya devam ediyor. Uzaklaştırmanın boyutu, ürkmekten korkmaktan başlıyor, nefrete kadar uzanıyor. Peki aklı başında bir siyasi parti topluma sunduğu bu "korku spektrumu" ile daha ne kadar yürüyebileceğini düşünüyor? Oylarını arttırmak, vizyon ve misyon sunumu, halkla ilişkiler, iktidara gelmek ve ülkeyi yönetmek derdinde değil demek ki… İnsanların beynine mermi dayayarak mı iktidara geleceğini düşünüyor? Bizi kapatırsanız, güneydoğu Kur'an kursları ile dolar diyerek mi? Laikliğin teminatıyız, asker de bizim gibi düşünüyor diyerek mi varlığını devam ettirecek?
DTP’nin o çok meraklı olduğu şarjörleri kendi beynine sıkması gibi bir şey Hasip Kaplan’ın hezeyanları…
Başta her kesim için yeni bir toplumsal-siyasal barış dili olacağından umut edilen DTP, çok kısa zamanda ilkel bir kan davasının içinde boğuldu gitti. Yazık çok yazık…

….

Merve Kavakçı’ya, başı örtülü olduğu için meclis kürsüsünü kapatıp, "Dışarı! Dışarı!" müsameresini oynayanlar nerede acaba? "Bu kadına haddini bildirin" emri üzerinden nasıl da hızımızı alamamış, Merve Kavakçı’yı önce meclisten, ardından vatandaşlıktan atmıştık… Oysa Merve, Kandil dağında eli silahlı bir kadın değildi. Konuştuğu dili, asla ve asla silahlı mücadeleyle de bağdaştırmıyordu DTP’li milletvekileri gibi… Veya Türkiye’yi eyaletlere bölecek bir federasyon talebi de yoktu siyasi söyleminde (Altan Tan’ın Gerçek Hayat Dergisi’nde yer alan demokratik özerklik teorisi)… Hayır, hayır bunların hiç biri yoktu Merve’de… Ama o hep "birinci tehlike"ydi. Merve Kavakçı’ya "topyekun savaş" ilan eden silahlı-silahsız kuvvetler, şimdi neredeler?
Merve’ye yaptınız, onlara da yapın demiyorum.
Merve Kavakçı, kimsenin beynine mermi dayamamıştı onu diyorum…

….

Dağlıca’da yaşadığımız hezimet ve ardından, dedikodular üzerinden devam eden güvensizlik sisini açmak hepimizin görevi… Sekiz eri tutuklayarak kapatılacak bir mesele değil bu... Silahlı kuvvetlerin resmi beyanatında "personel" tabiri ile geçen her rütbeden muvazzaf kişi bu sorumluluğu yerine getirmelidir.
Bu bizi niçin ilgilendiriyor? Neticede askerlikten anlamayan bir kadın yazarız.
İlgilendirir. Ve ilgilendirecek!
Zira bizim çocuklarımız gidiyor cepheye.
….

Bu arada laf ürküp korkmaktan açılmışken, Hasip Kaplan ve onun gibiler, elbette ki asil Kürt halkının temsilcisi olamaz. İslâm toplumları Selahaddin Eyyubi gibi bir Kudüs Adil’ini yetiştirmiş, Said Nursi gibi muhteşem bir alimi, tüm aleme hediye etmiş, bu aziz topluma her zaman medyunu şükrandır.

Benim topum, tüfeğim, idam kıtalarım yok…

Hamdolsun, beni Kürt kardeşlerimle yürek yüreğe bağlayan kulhuvallahu ahad’lerim var. Kur’an-ı Kerim, Kürtlerle Türklerin söz yüzüğüdür, ahdidir, nikahıdır, sancağıdır. Buna hiçbir bomba, kurşun ve bıçak işlemez…

İslâm kardeşliği kan grubu, genetik şifre, tapu kadastro, pasaport ve hudut kapısı tanımaz. Çünkü bu Allah’ın emridir.

vakit

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Trump, DSÖ'den önce Gazze ve UCM'ye saldırdı
Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!