Buna göre Kur’an’da “Kul” “deki” ile başlayan 350 dolayında ki ayetleri de geçersiz saymak zorunda kalacağız. Zira buradaki tüm hitaplar sahabeyi ilgilendirir. Bir de peygambere hitap eden ayetleri de ekarte etmeliyiz. Zira bunlar da sırf onu ilgilendirir. Diğer peygamberlerle ilgili kıssaları da atacağız buna göre. Eh ne kaldı bize? Ne kadar dehşet verici bir noktaya gidiyor iş görüyorsunuz? Allah bizi böyle bir cürümden korusun!
Eğer bütün bu ayetler sadece o dönem insanlarını ilgilendiriyor ve bizi ilgilendirmiyorsa bunların tümü mensuhtur. Bütün dünya da bunun böyle olduğuna dair tek kitap tek insan düşünülemez. Tabii Prof. Goldizer ve benzerleri hariç... Bunların da niyetleri malum! Ama saf talebelerine acımak lazım.
Şüphesiz ki Kur’an-ı Kerim birçok meselenin genel esaslarını belirtmiştir, hiç kimse bunlara ne bir şey ilave edebilir ne de ondan bir şey çıkarabilir. Ama esas problem bu genel esasları hayata aktarmadadır. İşte bu konuda Resulullah’ın sünneti inkâr edilemez bir önemle karşımıza çıkar. Zira sünnet Kur’an hükümlerini açıklamak ve pratikte göstermektedir. Biz bu görevin peygambere verildiği inancındayız. Eğer bu yetki direk insanlara verilseydi karşımıza milyonlarca din şekli çıkardı.
Esasında sünnet olmadan Kur’an’ın bu genel hükümlerini anlamak bile mümkün olmaz. İşte Kur’an söylüyor: “Eğer bir şeyde çekişirseniz onu Allah’a ve Resulü’ne havale edin. Eğer Allah’a ve Ahiret gününe iman ediyorsanız.” (Nisa:59) Yine Kur’an: “Kim Rasul’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur” (Nisa:80)
İlk ayette ihtilaflar anında başvurulması gereken kaynaklar zikrediliyor. Bunlar da “Allah ve Rasulü’dür” Allah’tan kasıt şüphesiz ki “Kur’an’dır” Rasulü’nden kasıtta “Sünnet”tir. O halde Kur’an ve Sünnet beraberdir ayrılmazlar. İkinci ayette Rasul’e itaatten bahsediliyor. Demek ki Rasulullah’ın sünnetine itaat etmek Allah’ın kitabına itaat etmek demektir.
Sünnet düşmanlarının bir itirazları da şudur: “Efendim siz Kur’an gibi sünnete de değer vermekle Resulullah’ı ilahlık makamına çıkarmış olmuyor musunuz?” Hâşâ! İbadet yalnızca Allah’a mahsustur. Peygamber bile yalnızca Allah’a kulluk yapmıştır. Hatta herkesden çok. Peygamber’e itaat ise Allah’a itaat ve kulluktur. İşte temel kabul ettiğiniz Kur’an’dan delil: “De ki, eğer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Ali-i İmran: 31) Evet bunu diyen Rabbimizdir. Aksine peygamberin kendi hevasından bir şey söylemeyeceği kesindir. Bu da yine Kur’an tarafından tescil edilmiştir. “O kendi hevasından bir şey demez. Onun dediği ancak kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir.” (Necm:3-4)
“Ey müminler! “Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Peygamberi’nin sünnetidir.” (İmam Malik. Muvatta. Kader Bölümü/4)
“İslam Peygamberi’ni, eski dünya ile modern dünyanın ortasında durmuş görmekteyiz ki:
Hz. Peygamber(s.a.v), bildirmiş olduğu vahyin kaynağı bakımından eski dünyaya,
Fakat bildirmiş olduğu vahyin ruhu bakımından modern dünyaya bağlıdır.” Muhammet İkbal.
Önemlidir:
Hükümler, şekil, lafız ve kalıp olarak değil, illet, ilke, hikmet ve gaye yönleriyle öne çıkar.
Sünnet, Kur’an-ı Kerim’in, yaşanmış bir tefsiridir.
Namaz hakkında 92 ayet vardır. Efendimizin hadislerine müracaat etmeden 2 rekât namaz kılacak yeryüzünde bir âlim bulamayız.
Büyük hadis ve İslam Tarihi âlimi İbn Hıbban diyor ki: 4 Rekâtlık bir namazda 600 tane sünnet saydım.
Netice: Hadis, sünnetin yazılı şekli olurken, sünnet ise hadisin fiili şeklidir.
Miladi 2015 yılı dünyasını yönlendiren Hz. Peygamberimize milyonlarca selat-ü selam olsun.
yeniakit