Üç haftadır kaleme aldığımız "Toplantılarda dikkat edilecek meseleler", bu haftaki yazımızla tamamlanmış oluyor. Umarız hayırlara vesile olur.
Hatırlarsak, Sayın Başbakan seçimleri kazanıp, göreve başladığında kamuoyunun dikkatini çeken bazı sözler söylemişti. Özet olarak: 'Biz dersimize iyi çalışıyoruz.", Aldanmayacağız, aldatmayacağız.',' Dik duracağız ancak dikleşmeyeceğiz.' Ve dediklerini yaptılar böylece tabanda bir güven oluştu. Üç dönemdir vazife başında kalmayı başardılar.
Aynı hassasiyeti ve duyarlılığı Sivil Toplum Kuruluşları, Vakıf ve Dernek yönetim kurulları daha fazla göstermeliyiz. Sorumluluk duygularımız ne kadar artarsa, hizmetlerimizdeki başarı oranları o nispette artar. Aksi halde, kendi çalan ve kendi oynayan duruma düşeriz. Eğer çobanlar vazifelerini ciddi olarak yapmazlarsa, sorumlu oldukları sürüleri kurda-kuşa yem ederler. İşte bu acı gerçeklerden hareket ederek, şimdi hep birlikte ahret hayatında gerçekleşecek bir iki tabloyu birlikte izleyelim:
"Her kim on kişinin veya daha fazlasının işlerini (sorumluluğunu) üzerine alırsa, kıyamet günü Allah'ın huzuruna, eli boynuna kelepçeli olarak getirilir. Onu iyi amelleri çözer veya günahları sıkıştırır." Taberani rivayet etmiştir.
"Üç kişiye başkan olan hiçbir kimse yoktur ki, sağ eli boynuna kelepçeli olarak Allah'a kavuşmasın. Onu, ya adaleti kurtarır, ya zulmü (yaptığı haksızlıklar) kelepçeler." İbn Hıbban rivayet etmiştir.
Bu ve benzeri daha onlarca hadis, üç, beş, on insanın sorumluluğunu üzerine almış, ama plan, program, sağlıklı hedefler ortaya koymadan rastgele tavırlarla adaletten uzaklaşarak, keyfine göre hareket etmişse, sonuç pek iç açıcı olmayacaktır.
Konumuzun bir başka yönü ise içler acısıdır. Osmanlı Devletinin son Şeyhü'l İslami Mustafa Sabri efendi şöyle der: Plansız, programsız hareket eden İslam, planlı, programlı hareket eden batılın önünde her zaman mağlup olur."
Bazı olumsuz örnekler vermek durumundayız. Hizmetlerden daha sağlıklı, sıhhatli boyutlara taşınması için toplantılar yaparız. Toplantıya katılan birçok insan adeta elini kolunu sallaya sallaya gelir. Konuşulacak gündemle alakalı hiçbir hazırlığı yoktur. Birilerini dinler, daha sonra zihni zorlamalarla birkaç cümle ile halleder. Bu durum, bir taraftan toplumun yani sorumluluğunu üzerimize aldığımız insanların hakkına tecavüz, diğer taraftan sorumluluk duygumuzun zayıf olduğunu ispatlar.
Kitabımız ve Efendimizin hadisleri, müşriklerle, gayr-i Müslimlerle, kardeş kuruluşlarla nasıl bir usul, metot dâhilinde iletişime gireceğimizi açık-net olarak ortaya koyduğu halde, birçoğumuz bana göre, sana göre mantığı ile işi kapatmak ister.
Bir başka hatamız. Öğrendiğimiz bilgileri, ilmi, ahlakla, edeple, hikmetle, tefekkürle bir arayla getirmez isek ne olur? Olacak şudur: Bilgiler, ilimler, büyük adamları mütevazı yaparken, normal adamları şaşırtır, küçük adamları ise kibirlendirir.
Ancak, öğrendiği bilgiyi, ilmi hikmetle, ahlak ve edeple buluşturan insan, üç bakımdan diğer insanlardan ayrılır: 1. Uzaktan görüldüğünde ciddi ve ağır başlıdır. 2. Yanına yaklaşıldığında nazik ve cana yakındır. 3. Konuştuğunda ise görüşlerinde kararlıdır.
Sonuç: Bedel ödemeden dünyaya geldik. Ama bedel ödeyerek ahrete gideceğiz. Ve insan olarak yaratılmışız. Bir başka varlık olarak ta yaratılabilirdik. Böyle olunca, bedel ödediğimiz kapının büyüklüğünü bilmiş olsaydık, ödediğimiz bedelin ne kadar küçük olduğunu anlardık. Son söz, yine Rabbimizin kelamına aittir:
"Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır, onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler." İnfıtar/10-11-12
"Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Çünkü biz, yaptıklarınızı kaydediyorduk." Casiye/29
"Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur'an'dan bir şey okusan ve siz ne zaman bir iş yaparsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak ve gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın" Yunus suresi/61
"Rabbin her an gözetlemededir." Fecr/14
Selam ve saygılarımla...
yeniakit