TESPİTLER
Kudüs, çok uzun yıllar toplumların bir arada esenlik içerisinde yaşadığı bir barış şehri olmuştur. Hz. Ömer döneminde başlayan, Haçlı İşgali dışında 1300 yıl boyunca devam eden İslam idaresi şehrin bu şekilde anılmasında etkendir.
Mescid-i Aksa, yeryüzünün ikinci mabedi, Müslümanların ilk kıblesi ve son peygamberin miraç durağı olan kutsal bir mekandır.
İsra Suresi'nin birinci ayetinde ifade edildiği gibi Mescid-i Aksa ve çevresi (Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin'in tamamı) bereketlendirilmiştir. Mescid-i Aksa, tüm bu geniş coğrafyanın kilit taşı mesabesinde bulunmaktadır. Bu taşın yerinden oynatılması, tüm bu coğrafyayı etkileyecek şiddet dalgaları oluşturacaktır.
1967 Arap-İsrail Savaşı sonucu, Doğu Kudüs İsrail tarafından işgal edilmiş, Mescid-i Aksa da İsrail kontrolü altına girmiştir. Bu tarihten itibaren Siyonistler, Kudüs ve çevresindeki tarihi ve kutsal mekanlara yönelik ihlallere başlamış, Mescid-i Aksa da bu saldırıların hedefi olmuştur. 40 yılı aşkın bir süredir görülen Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılar ve arkeolojik olduğu iddia edilen kazılar sonucunda, Mescid-i Aksa bünyesinde ve çevresindeki tarihi eserler, (camiler, mezarlıklar, medreseler, surlar, tekkeler ve hanlar) zarar görmüştür.
Mağribiler Mahallesi'nin tamamen yıkılması ve Ağlama Duvarı önündeki plazanın genişletilmesi; mescidin altında havra inşa edilmesi; Mescid-i Aksa müştemilatından Tenkiziye Medresesi'nin ve Burak Namazgahı'nın havraya dönüştürülmesi; kutsal havza diye adlandırılan bölgede 10'dan fazla kazı bölgesi açılması; Aksa çevresindeki Selvan, Bustan ve Şeyh Cerrah mahallelerinde yıkım çalışmalarının sürdürülmesi; Selvan semtindeki 88 evin yıkım tehlikesi ile karşı karşıya olması; Mescid-i Aksa, Kudüs ve çevresinde 27 yerleşim merkezi, pek çok mahalle ve havra inşa edilmesi; Mescid-i Aksa yakınlarındaki tarihî "Hamamu'l-Ayn"ın yerine "Ohel İshak" adı verilen bir havra inşa edilmesi, İsrail'in Mescid-i Aksa ve çevresinde gerçekleştirdiği yıkımlar arasındadır.
Mescid-i Aksa ve Kubbetü's-Sahra var olduğu sürece Kudüs'ün İslami kimliğinden soyutlanamayacağını bilen İsrail için öncelikli tehdit bu yapılardır. İsrail, yıktığı Müslüman yerleşimlerin yerine inşa edilmek üzere, "Davut Sitesi", "Tevrat Parkı" ve "Hoşgörü Müzesi" gibi kendi kitlesi açısından sempati toplayan projeler geliştirerek yıkım siyasetine destek almaktadır. Hedef; Aksa çevresinde kümelenmiş ve adeta camiyi koruyan Müslüman mahallelerin yıkılarak yerlerine Yahudilerin yerleştirilmesi ve Aksa'nın savunmasız bırakılmasıdır.
Kudüs'teki Müslüman halk, işgalin birebir muhatabı ve mağdurudur. Uzun yıllardır devam eden baskı siyaseti halihazırda sürmektedir. Filistinlilerin topraklarının müsaderesi, evlerinin yıkılması, Yahudi yerleşim yerlerinin inşası, ikamet ve ruhsat işlemlerinde Müslümanlara ayrımcılık yapılması sonucu, Kudüs'te demografik yapı Yahudi yerleşimcilerin lehine değişmektedir. Yahudi nüfus 1948 öncesinde, Kudüs nüfusunun %10'unu oluştururken, bu oran hali hazırda %70'e ulaşmıştır. Bunda ekonomik kısıtlamalar, utanç duvarı ve Müslüman halka yönelik baskı siyasetinin artması sonucu yaşanan zorunlu göçler etkilidir.
ÖNERİLER
İsrail, 1970'li yılların başından beri sürdürdüğü ve arkeolojik amaçlı olduğunu iddia ettiği kazılarla Mescid-i Aksa'nın altında tüneller açmış ve mescidin altında bir havra inşa etmiştir. İsrail, Mescid-i Aksa'yı yıkarak yerine Süleyman Mabedi'ni inşa etmeyi planlamaktadır. İsrail'in Mescid-i Aksa ve çevresindeki kutsal mekanlara yönelik saldırıları ivedilikle durdurulmalıdır. Bu zamana kadar yapılan tahribatlar İsrail'den tazmin edilmeli, tahrip edilen mekanlar da aslına uygun bir şekilde ihya edilmelidir.
Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırılar, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin açık bir şekilde ihlali anlamına gelmektedir. BM kararlarına göre, Kudüs'te Mescid-i Aksa başta olmak üzere kutsal mekânlara serbest geçiş hakkının kullanılması öngörülmüştür. Buna rağmen, Kudüs ve Mescid-i Aksa'da birçok ihlaller yaşanmaktadır. BM, bu beyanname ve kararların uygulanmasında üzerine düşen görevi yerine getirmemiş; İslam toplumları tarafından da BM'nin çifte standart uyguladığı kabul edilmiştir.
Mescid-i Aksa ile ilgili ihlaller, uluslararası hukuk mekanizmalarına intikal ettirilmeli, Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlalleri takip edecek bir "Mescid-i Aksa Hukuk Komisyonu" oluşturulmalıdır.
1969 tarihinde Yahudilerin Mescid-i Aksa'yı yakma girişimi akabinde kurulan İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Mescid-i Aksa'yı koruma noktasında daha etkili politikalar geliştirmelidir.
Mescid-i Aksa ve çevresi ile ilgili doğru bilgilendirme kanallarının oluşturulması ve dezenformasyonun önüne geçilmesi için yazılı ve görsel medya araçları kullanılmalı, geniş çaplı ve etkili web portalları oluşturulmalı, ilmi toplantılar, yayınlar ve çalışmalar yapılmalı, Mescid-i Aksa ile ilgili temel bilgiler İslam ülkelerinde okul müfredatlarına dahil edilmeli ve sivil toplumun örgütlenmesi sağlanmalıdır.
Mescid-i Aksa mücadelesi evrenselleştirilmelidir. Dünya çapında sahiplenilecek bir Mescid-i Aksa gündemi ve Mescid-i Aksa kampanyası oluşturulmalı, Müslüman veya gayrimüslim tüm akl-ı selim, bu kampanyaya dahil edilerek, özelde Mescid-i Aksa'da genelde ise bölgede barışın tesisi sağlanmalıdır.
Latin Amerika'dan, Afrika'ya, Avrupa'dan, Uzakdoğu'ya, farklı ülkelerdeki Müslümanlar, İslam ümmetine emanet olan Mescid-i Aksa'yı korumak için "Aksa'yı yaşatma" kuruluşları oluşturmalı; tüm bu kuruluşlar da "Uluslararası Mescid-i Aksa Platformu" adı altında bir çatı organizasyon bünyesinde irtibatlandırılmalıdır.
İnşası 2002 yılında başlayan ve uzunluğu 700 km'yi aşan Utanç Duvarı, tüm Batı Şeria'yı bir açık hava hapishanesine çevirmektedir. Bu duvar, aynı zamanda Mescid-i Aksa'ya ulaşımı, dolayısıyla başta ibadet özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükleri engellemektedir. Utanç Duvarı, Batı Şeria'nın %15'lik bir kısmını işgal topraklarına katarken 120 bin kişiyi de duvarın dışında bırakmıştır. Toplumlar arasındaki engellerin yıkılmaya çalışıldığı günümüzde inşa edilen bu duvar, ırkçılığı ve ayrımcılığı körüklemektedir. Hukuka aykırı olarak inşa edilen bu duvar ivedilikle yıkılmalıdır. Bu konuda, uluslararası toplum üzerine düşen görevi yerine getirmelidir.
Tahammülleri zorlayan "güvenlik önlemleri" uygulayan, Mescid'i Aksa'nın çeşitli noktalarına kameralar yerleştiren, Filistinlilerin camiye girişlerinde yaş sınırlaması getiren, Kudüs dışında yaşayan Müslümanların Mescid-i Aksa'ya erişimlerini engelleyen İsrail, Filistinlilerin tüm temel hak ve özgürlüklerini engellemektedir. Bu uygulamalar acilen sonlandırılmalıdır.
Kudüs'teki sorun bir işgal sorunudur ve insanlığa karşı bir suçtur. Bu yüzden tüm insanlığı harekete geçirecek bir eylem ve söylem planı hazırlanmalı, Hristiyan dünyası ile işbirliği yapılmalı; bu işbirliğinde Medeniyetler Arası Diyalog zemini gibi ortak platformlar kullanılmalıdır.
Birçok uluslararası sözleşme, insanlık tarihindeki önemi dolayısıyla kutsal mekanların korunmasını öngörür. Kudüs'te Müslümanlara ve Hristiyanlara ait kutsal mekanların korunması ve imarı konusunda uluslararası güvence sağlanmalıdır. Bu sözleşmelerin gereği yerine getirilmelidir.
Mescid-i Aksa'nın korunması, bakımı ve tamiri için bir fon kurulmalıdır. Bu fonun yönetimi bağımsız ve sivil olmalıdır. Ayrıca bu fon tarafından desteklenen Mescid-i Aksa Takip Kurulu oluşturulmalıdır. Bu kurul, Mescid-i Aksa ve çevresinde gerçekleşen ihlalleri düzenli olarak takip ve rapor ederek dünya kamuoyunu bilgilendirmelidir.
Her yıl Miraç Gecesi, Dünya Mescid-i Aksa günü olarak ilan edilmelidir. Dünya Mescid-i Aksa Günü'nde uluslararası etkinliklerle, Mescid-i Aksa geniş bir gündem bulmalıdır.
Hadisi şeriflerde de işaret edildiği üzere, Müslümanların Mescid-i Aksa ziyaretleri teşvik edilmelidir.
Türkiye, üyesi olduğu BM, İKÖ ve Medeniyetler Arası Diyalog zeminlerini, parlamentolar arası dostluk gruplarını ve ikili ilişkilerini kullanarak Mescid-i Aksa ve Kudüs'teki yıkımın durdurulmasında etkili olmalıdır.
Kudüslülerin bireysel mülkleri için başlattıkları hukuki davalara destek olunarak zorunlu göç etmelerine engel olunmalıdır. Mülkiyet hakları ile ilgili benzer hukuki davalar kentteki vakıf arazileri ve kutsal mekanlar için de yoğun olarak desteklenmelidir.