Önce bir hikâye..
Günlerden bir gün... Kurbağaların yarışı varmış. Hedef, “çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmak”mış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış.
Ve yarış başlamış.
Gerçekte seyircilerin hiçbiri “yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyor”muş.
Sadece şu sesler duyulabiliyormuş;
“Zavallılar!
Hiçbir zaman başaramayacaklar!”
Yarışmaya başlayan kurbağalar, kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş.
Seyirciler bağırıyorlarmış:
“Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!..”
Sonunda; bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve yarışı bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler.
Bir kurbağa ona yaklaşıp, sormuş;
“Nasıl başardın?”
Ses yok!..
Tekrar sormuş;
“Nasıl başardın?”
Yine ses yok!..
O an anlamış ki;
Başaran kurbağa “sağır”dır!..
Demek oluyor ki;
“Olumsuz” düşünen insanlara karşı, bazen “kulakları tıkamak” gerekir...
Zira;
“Olumsuz” düşünen insanlar, “kalbinizdeki ümitleri” çalarlar ve sizi “karamsarlığa” itip, “başarmanızı” engellerler!..
Peki, “başaramazsanız” ne olur?..
Ne olacak;
“Statüko” devam eder!
Yani;
“Eski tas, eski hamam!”
ASIL MESELE NEDİR?
İşte “dershane tartışmaları”nda gördük... “Cemaat mensubu olduğunu iddia eden” birileri; “Kardeşlik hukukunu çiğnememeye” büyük özen gösteren bana bile “ağır saldırılar, tehditler ve küfürler” yağdırıyor.
Ben, “sağır kurbağa” misali; bu “saldırı”lara, “küfür” ve “tehdit”lere kulaklarımı tıkayıp, “yazmaya” ve elbette “sormaya” devam edeceğim...
21 Kasım tarihli yazısında Serdar Demirel kardeşim, bir “endişe”sini dile getirmiş ve demişti ki;
“Cemaat sanki bu hususta uzlaşmak istemiyor görüntüsü vermektedir.
Sanki Hükümet’e verdikleri desteği daha önceden çekmeye karar vermişler de dershaneler meselesini bunu meşrulaştıran bir zemin olarak kullanmak istiyorlar...
Cemaatin medya organlarının almış olduğu tavır, kullanmış olduğu dil, öncülerinin yapmış oldukları açıklamalar bu izlenimi doğuruyor.”
Haklı olabilir mi Serdar Demirel?..
Cemaat, gerçekten de “Hükümet’e verdikleri desteği çekmeye” daha önce karar verdiler de, “dershane” meselesini, bu kararlarını meşrulaştırmak için mi kullanıyorlar?..
Doğrusunu söylemek gerekirse;
Serdar Demirel’in bu “endişesi”ne, başka zaman olsa “Vehim” deyip geçerdim ama, bir “olay” var ki, benim de kafamı kurcalayınca, Serdar’ın endişesine hak verdim...
TAM DA O GÜN!
Olay şu:
Malûm; Başbakan Tayyip Erdoğan geçen hafta Cumartesi günü Diyarbakır’daydı.
Kim, ne derse desin;
“Çözüm Süreci”nin geldiği aşama konusunda “tarihi bir gün” yaşandı Diyarbakır’da... Kuzey Irak Lideri Mesut Barzani’nin Başbakan Tayyip Erdoğan’la “el ele” görüntü vermesi, Kürt sanatçı Şivan Perver’in, “37 yıllık hasret”inin bitip Türkiye’ye dönmesi... Ve, kürsüde verilen “barış” mesajları...
Ne dedi orada Erdoğan;
“Mahşere kadar kardeşiz.”
Uzatmayalım...
“Tarihi bir gün” yaşandı Diyarbakır’da, “tarihi bir buluşma” gerçekleşti...
Doğrusunu söylemek gerekirse;
“Çözüm Süreci’nin aleyhinde” olan gazeteler ve televizyonlar bile, bu habere geniş yer verdiler.
Bir tek Zaman gazetesi hariç!..
Zaman’ın, geçen hafta bugünkü manşetinde, “Diyarbakır’daki tarihi buluşma” değil de, “Eğitime büyük darbe” başlığı ile başlattığı “kampanyaya destek veren iş adamlarının demeçleri” vardı...
Benim sormak istediğim şu;
“Zaman için, dershane konusu, hayati derecede önemli olabilir ve bunu da anlayışla karşılarım.. Ama, bu konuyu bir gün sonra gündeme getiremezler miydi?..
Ne olurdu sanki;
Pazar günü değil de, Pazartesi günü bunu manşete taşısalardı?..
Acaba, amaçları;
Diyarbakır’daki tarihi buluşmayı dershane konusu ile gölgelemek miydi?”
Bütün Türkiye’nin ve hatta bütün dünyanın gözü Diyarbakır’da iken, kalkıp da “dershane” konusunu gündemde tutmak, acaba “iyi niyetli” bir tavır olarak kabul edilebilir mi?..
Serdar Demirel’in sorusu, işte bu noktada büyük anlam kazanıyor.
Gerçekten de Cemaat;
“Hükümet’ten desteğini çekmeye” çoktaan karar verdi de, “dershaneler” üzerinden kararını “meşrulaştırmaya” mı çalışıyor?..
Bu soru, benim de kafamı kurcalamaya devam ediyor.
22 YIL ÖNCEKİ YAZI!
Eğer burada bir “ard niyet”in olmadığı iddia edilirse, dün sorduğum “soru”yu tekrar sorarım;
“Hocaefendi’nin Yeni Ümit dergisinin 11. sayısı için 1991 yılında, yani bundan 22 yıl önce kaleme aldığı ‘Lider’ başlıklı yazısını bugüne taşımanın anlamı nedir?..
Bu yazı ile; kime, nasıl bir mesaj verilmek istenmiştir?.. Ne yani; Erdoğan lider değildir de, Kemal Kılıçdaroğlu veya Mustafa Sarıgül mü liderdir?.. Bu mesaj mı verilmek istenmiştir?..”
Amaç bu ise;
Daha açık söylenemez miydi?
İşte bu “yazı”nın 22 yıl sonra gündeme taşınması da; “Cemaat, Hükümet’ten desteğini zaten çekti de, bunu dershaneler üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyor” yorumlarının ciddi ciddi düşünülmesine yol açıyor!..
Ve ayrıca;
“Konjonktür”ü de hesaba katmak gerekir... Özellikle Amerika ve Avrupa’da; “Çin ile füze yatırımı” yapmayı planlamasından ve “İsrail’i dışlayıcı” dış politika uygulamasından dolayı, Başbakan Tayyip Erdoğan ve AK Parti Hükümeti’ne karşı bir “kızgınlık” ve “öfke” vardır...
İşin doğrusu;
ABD ve Batı, “Erdoğan’dan kurtulmak” istemekte ve CHP ile temaslarını sıklaştırmaktadır... İşte tam da böyle bir atmosferde “dershaneler” konusunun gündeme getirilmesi, hayli “manidar” değil midir?..
Acaba?.. Acaba?.. Acaba?..
MÜJDAT GEZEN’DEN DEMEÇ!
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, 2008’den bu yana “dershane”lere yaptığı “Dönüşün ve okullaşın” çağrılarına rağmen, farzedelim ki, Cemaat’in talepleri “masum”dur...
Peki, bu masumiyeti ispat için, “demeç tarlası”na döndürülen Zaman ve Samanyolu televizyonunda “görüş”lerine yer verilen insanların da “masum” olması ve en azından “camianın içine sinecek isimler” olması gerekmez mi?..
Sormak lâzım değil mi; CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu ve “Cemaat ile anlaştığı” iddiaları ortalıkta dolaşan Mustafa Sarıgül’ün o sütunlarda ve o ekranlarda işi ne?..
Hadi, onları da geçtim;
Müjdat Gezen’in ne işi var?..
O Müjdat Gezen ki;
Kur’an-ı Kerim ayetlerinden alındığı görülen, içerisinde besmele kelimesinin de geçtiği Arapça metinlerle “süslenmiş” paravanların önünde dansöz oynatıp, rakı masaları kurduran bir adamdır...
AK Parti’ye oy verenleri “aptallıkla” suçlayan ve “Türkiye’nin yüzde 60’ı aptal” diyen, bu Müjdat Gezen değil mi?..
Başbakan Erdoğan’ın “Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse, ben dört dörtlük bir Aleviyim” sözüne atıfta bulunarak “Ben sana ‘Alevi olamazsın’ demedim ‘Adam olamazsın” dedim” diye tweet atan da, Müjdat Gezen’dir.
Hadi, diyelim ki;
Kemal Kılıçdaroğlu’ndan, Mustafa Sarıgül’den ve Müjdat Gezen’den demeçler aldınız, bir anlamda onlarla “işbirliği” yaptınız... Peki ama, böyle bir işbirliği yapan Samanyolu televizyonunun ekranlarında, AK Parti, “BDP ve TKP ile işbirliği yapıyor” şeklinde suçlanabilir mi?..
Bana inanmayan;
Samanyolu Haber’in, dün saat 13.30-14.00 arasındaki yorumunu isteyip, dinleyebilir.
Demek istediğim şu:
Sen AK Parti’yi birileriyle “işbirliği” yapmakla suçlarsan, başkaları da kalkar, seni “Azılı bir Erdoğan düşmanı ile işbirliği” yapmakla itham eder!..
Ve hatta sorar;
Mesele “dershane” mi,
“AK Parti’ye karşı ittifak” mı?..
CEMAAT, DAHA NE İSTİYOR?
Bütün bunlara rağmen, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “kulakları sağır kurbağa” gibi; “saldırgan ifadelere” kulaklarını tıkaması ve “kardeşlik hukuku”na riayet eden açıklamalar yapması, bence “takdire şayan” bir tavırdır.
Bugünkü manşetimizde de okuyacağınız gibi;
Rusya seyahati dönüşü uçakta aralarında Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez’in de yer aldığı gazetecilere “dershane tartışması”yla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan; dershaneleri özel okula dönüştürürken bir ard niyet içerisinde olmadıklarını fakat buna rağmen ağır biçimde hedefe konulduklarını; iftiralara maruz kaldıklarını belirterek demiş ki;
l “Bütün dershane sahiplerine söylüyorum. Hemen süratle okullaşmaya gidin. Bu makamda oldukça geri adım atmam... Çocuğunu kursa göndermek için hayvanını, kolundaki bileziğini satan ailelerimizi bu yükten kurtarmak istiyoruz. Bu, sorumluluğumuzun gereğidir”
l “Cemaatin mensupları, en ileri gelenleri, bugüne kadar Tayyip Erdoğan’a ne getirdiler de Tayyip Erdoğan geri gönderdi? Üniversitelerin hazırlanması, üniversitelerin verilmesi ile ilgili adımlardan tutunuz da bir çok faaliyete yönelik yapabileceğimiz ne varsa bunları yaptık. Benden geri dönen hiçbir şey yoktur. Buna Rabbim şahittir.”
Söyleyin Allah aşkına;
Bunları söyleyen bir Erdoğan’a karşı; “Cemaat arasına karışan bazı provokatörler”in; “Dershane kampanyası bir hafta daha devam etsin, AK Parti’nin oyu yüzde 5 azalır” demeleri, bir “haklılık vurgusu” mudur, yoksa, “dershaneler” üzerinden “Hükümet’i yıratma” kampanyasının bir dışa vurumu mudur?..
Evet, “mes’ele” nedir?..
“Dershane” mi, yoksa “Hükümet’ten çekilen desteğe kılıf arama” mı?..
Bilen cevap versin!..
Erdoğan ne diyor, bay Kılıçdaroğlu ne anlıyor?..
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu lâfı “nasıl” ve “neresiyle” dinliyor, bilmiyorum... Başbakan Tayyip Erdoğan, tartışma gündemindeki “dershaneler” ile ilgili olarak, açık ve net diyor ki;
“Gelin, bunu okula dönüştürün... Ve her türlü teşviği verelim... Arsa, vergi, enerji... Öğretmende sıkıntım var diyorsan, bu öğretmenleri yazılıya tabi tutmadan mülakatla alalım ve istihdam edelim.”
Anlaşılan o ki, hiç kimse “aç ve açıkta” kalmayacak... Ve hiçbir “öğretmen” de “işsiz” kalmayacak...
Buna rağmen, CHP Genel Müdürü Bay Kemal Kılıçdaroğlu, dün Osmaniye’de demiş ki;
“Bizimki ne yapıyor? Akşam yatıyor, sabah kalkıyor ‘Dershaneleri kapatacağım’. Ya kimsin sen dershaneleri kapatıyorsun? Orada çalışan 50 bin öğretmen, yaklaşık 100 bin kişi var. Ne olacak bunlar? İşsiz kalacaklar, onların aileleri yok mu? O nedenle söylüyorum, biz mazlumdan yanayız, zalimin karşısındayız.”
Sahi, Bay Kılıçdaroğlu, “neresiyle” dinliyor konuşulanları?.. Bir “iletişim” sorunu var ama “neresinde?”
yeniakit