Metal yorgunluğu teşhisi doğru muydu, onun açık semptomu söz konusu belediye başkanlarının işleri miydi, onlar alınınca yorgunluk gider miydi, bunlar meselenin bir yanı.
İşe belediye başkanlarından başlandığına göre demek sorun öncelikle Ak Parti adına yapılan icraattaydı.
İcraat ise sadece belediyelerde değildi. Ak Parti iktidardaydı. Üstelik Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile, icraat tek elde toplanmıştı. Hani nerede ise yargı ve yasama bile “icra”nın kontrolüne girmişti.
“Metal yorgunluğu” tespitinin yapılmasından ve belediyelerde tasfiyenin gerçekleşmesinden sonra girilen seçimlerde “belediye operasyonu”nun ters teptiği algısı çıkacak bir sonuç geldi. İstanbul, Ankara, Antalya, Adana gibi büyük – sembol şehirler dahil Ak Parti’den koptu muhalefetin eline geçti.
Demek belediyeler operasyonunun halktaki karşılığı çok müspet olmamıştı.
Tayyip Erdoğan, halen Genel başkan sıfatıyla partiye canlılık kazandırmaya çalışıyor. “Ömerler lâzım” sözü, o arayışın ifadesi.
Belli ki “Sorun”un farkında. Ortaya “İcra”nın hem merkezi planda hem yerel yönetimlerde halkla ilişkilerde nasıl bir “Sorun” olduğuna dair bir rapor çıkarıldı mı, bilinmiyor. “Ömerler lâzım” sözü nasıl bir beklentiye tekabül ediyor, net değil. Muhalefetten gelen eleştiriler de “Sorun yumağı”nın bir yerlerine yerleştiriliyor mu, yoksa “kategorik red” giyotinine mi gönderiliyor, bilmiyoruz.
Hem geçmiş siyasi birikimi hem Ak Parti’deki emekleri, hem de siyasi tarih okumaları ile artık herkesin “Duayen - Bilge” vs gibi sıfatlarla andığı Cemil Çiçek’in, Osmanlı’dan bu yana çözülüş sürecindeki sorunlarla ilgili tespitleri vardı. Belki de onu bir kere daha dinlemek gerekiyor.
Hoş, sorunları bilmek, ki Koçi Bey diye bilinen Göriceli Mustafa’dan itibaren devletin önüne bu sorunlar yumağı âkil insanlarca defalarca konmuş, ama oradaki diyelim “metal yorgunluğu” telafi edilememişti.
Acaba kader miydi?
Acaba İbn Haldun’un devletlerin – medeniyetlerin yükseliş – çözülüş dinamiği mi işlemişti?
Osmanlı’nın küllerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu da, yeni bir “Asabiyet” hamlesi mi idi?
Asabiyet. Kavmi veya başka bir dirilik unsuruyla bağlantılı tırmanış heyecanı. İbn Haldun, medeniyetlerin yükseliş çarpanının “Asabiyet” olduğunu söylüyor. Eh, biz de, büyük bir devleti kaybetmenin sarsıcı atmosferi içinden bir anlamda “can havli” ile, hani deyim yerinde ise “varımızı yoğumuzu ortaya koyarak” milli mücadele vermişiz ve yeni devleti kurmuşuz. Bu başlangıç hamlesi kimi stratejik hatalarla yaralanmasa idi, devlet – toplum ilişkisi daha sıhhatli çerçeveye oturtulabilseydi, Cumhuriyet hamlesi ülkeyi bugün çok daha büyük bir iddianın sahibi haline getirebilirdi. Orası konuşulmalı, muhasebesi yapılmalı, çünkü benzeri sorunlar devam ediyor. Ak Parti iktidarı ile sorunların çözülme ümidi oluşmuşken yeniden “Sisifos’un kayası” dibe yuvarlandı.
***
Başlığa “Asabiyet”i sırf Ak Parti analizi ya da Cumhuriyet’le bağlantısı sebebiyle koymadım.
Ak Parti içinden çıkan iki grup “Ak Parti’deki hastalık daha derinlerde, o dert öyle sathi hamlelerle çözülmez” deyip, başka yapılar kurmaya yönelmiş durumda. Her iki grupta bir “Asabiyet” potansiyeli görüldüğünü ifade etmek isterim.
Ak Parti içindelerdi. İcraatın en üst noktalarına kadar ulaşmışlardı. Ak Parti’yi biliyorlar. İcraatı biliyorlar. Dünya ile ilişkileri biliyorlar. Ak Parti’nin dayandığı toplumsal zemini biliyorlar. Türkiye’nin sorunlu alanlarını biliyorlar. Oralardaki çözüm arayışlarının nerelerde tıkandığını biliyorlar. Bizatihi Ak Parti yönetiminden kaynaklandığını, dolayısıyla çözümünün kolay konuşulamayacağına inandıkları konuların farkındalar. Ve dışardan bakıyorlar.
Öncü kadrolar olarak kendilerini yenileme imkânları var. Ak Parti zemininde “Biz bu değildik” düşüncesinde olanlarla dışarda “Türkiye bundan daha iyisine lâyık” diye düşünenler arasında bir bileşim kurma arayışındalar.
Benim gördüğüm, her iki hareket – parti ülke üzerinde çalışıyorlar. Dosyalar hazırlıyorlar. Kamuoyu ile paylaşıyorlar. Bir yandan kendi çalışmalarını bir gelecek tasarımı halinde sunarken diğer yandan da, belki muhalefetteki tüm diğer partilerden farklı olarak “içeriyi biliyor olma”nın avantajı ile “şaşırtıcı iktidar analizleri” sunuyorlar.
Siyasete bir canlılık getirdikleri muhakkak. Medya ambargosuna rağmen, youtube ya da sosyal medya kanallarındaki çıkışlarıyla konuşulur hale geldikleri açık.
Ak Parti’nin türevi olma algısını aştıkları söylenebilir. Bilinen kimliklerinin bile yeni yapı içinde yeniden tanımlanır hale geldiği söylenebilir.
Tabii hepsi bir sınav. Yürünecek epeyce bir yol var. Ak Parti metal yorgunluğu yanında bu iki partinin meydan okuması ile karşı karşıya, bu iki parti de önlerindeki tırmanma şeridinin meydan okuması ile… Herkes Türkiye’ye emek verme çabasında ise bize ne demek düşer. Yolları açık olsun.