Sadece Mısır için değil, sadece Suriye için değil, yeryüzünün dört bir yanında Müslümanlara yapılanlar için artık meydanlara inmeliyiz!
Ve özellikle yaşadığımız şu ülkede Müslümanlara hayatı zehir etmeye çalışanlara karşı meydanlarda toplanmalıyız.
İslam’ın, İslami değerlerin ve Müslümanların sahipsiz olmadığını göstermek için,
İslam’ı ve Müslümanları bir kaşık suda boğmak isteyen ve ülkeyi yangın alanına çeviren şu azgın güruha karşı dışarı çıkmalıyız ve onlar evlerine girinceye kadar bir daha evlerimize girmemeliyiz.
İçkisine sahip çıkanlar kadar, bira şişelerine dokundurtmamak için meydanlara dökülenler kadar Müslümanlar da kendi değerleri için meydanlarda, açık alanlarda olmalıdırlar.
Fuhşiyatlarına, zinalarına, müptezelce yaşantılarına toz kondurmamak için neler yapabileceklerini tahmin edebiliyorsunuz değil mi?
Bulundukları bütün alanlardan İslam’ı ve Müslümanları sürüp çıkartmak için edebe ve hayâya karşı savaş yürüttüklerini görüyorsunuz değil mi?
Farkındasınız değil mi azgınlıklarını nerelere vardırdıklarının? Ellerine fırsat geçtiğinde neler yapabileceklerinin farkındasınız değil mi?
İslam’a ve Müslümanlara olan kinlerinin hangi boyutlara ulaştığına, ellerine fırsat geçtiğinde neler yapabileceklerine her gün şahidlik ediyorsunuz değil mi?
Kısacası gayret-i diniyye için, hamiyyet-i İslamiyye için Müslümanlar meydanlara inmelidirler ve bir daha evlerine girmemelidirler, ta ki onlar meydanları terk edip evlerine girinceye kadar.
Meydanlara inerken ibadet şuuruyla inmeliyiz, bizzat ibadetin kendisiyle inmeliyiz, namazla inmeliyiz, kunutla inmeliyiz, dua ile inmeliyiz.
İneceğimiz meydanların yerine ve iklimine göre ya yatsı namazını ve ardından toplu bir şekilde vitir ve açıktan kunut duasını ifa etmeliyiz.
Yahut bazı şehirlerimizde teheccüd ve sabah namazlarını ifa edecek şekilde meydanlara inmeliyiz.
Şafi mezhebinin yoğun olduğu merkezlerde sabah namazında veya yatsıdan sonra kılınacak iki rek’at hacet namazı içerisinde uzun ve toplu kunut yapmak üzere meydanlarda toplanmalıyız.
İklimin müsait olmadığı yerlerde merkezî büyük camilerde, camilerin dışına taşacak şekilde bu görev yerine getirilmelidir.
Peş peşe beş günden az olmamalıdır bu etkinliklerimiz ve ne zaman gerekirse tekrarlanmalıdır.
Peygamber varisi âlimlerimize bu konuda büyük görev, hatta öncülük görevi düşmektedir. Yirmi yıl önceki bir yazımın başlığını tekrarlıyorum:
Ulema meydanlara inmelidir veya meydanlar ulemasını çıkarmalıdır.
Bu ülkede İslam’a ve Müslümanlara yapılan iğrenç saldırılara, İslam adına yasalarla ve kolluk düzenleriyle cevap verilmemelidir veya Müslümanlar asla bununla yetinmemelidir ve bizzat kendileri bu işe el koymalıdırlar.
Olup bitenleri dikkatlice izleyin. İslam’a ve Müslümanlara yapılan saldırıları korumak adına kolluk kuvvetleriyle ve yasalardan yararlanarak yapılan her müdahale işi daha da karmaşık hale getirmekte, azgın güruhu mazlum konumuna sokmaktadır.
Evet, bu iş bizzat Müslümanların kendi elleriyle yürütülmelidir, vekâleten değil, asaleten.
Aksi takdirde Müslümanlar şunu bilmelidirler ki Allah korusun eğer bugün meydanlara çıkmazlarsa bir daha evlerinden dışarı çıkamayacaklardır.
Eve girmek demek tabuta girmek, mezara girmek demektir. Rahmetli Necip Fazıl’ın Sakarya’ya seslendiği gibidir bu olay:
“Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz,
Sen kıvrıl ben gideyim son Peygamber kılavuz!”
doğruhaber