“Kitab (Kur'an), îslâm Şerîati'nin temeli, Peygamber (S.A.)'in en büyük mucizesi ve Allah'ın kıyamete kadar baki olacak kanunudur. Onun içine aldığı hükümlerin İslâm Dini'nin esası olduğunda hiçbir ihtilâf yoktur. Kitab etrafındaki ihtilâflar, sadece onun bazı kelimelerinin delâlet ettiği anlamlar üzerinde meydana gelmiştir. Çünkü Kur”an'ın bazı ifade ve kelimeleri çok vecizdir. Bu ifade ve kelimelerin anlamları ictihadlara yol açmaktadır. Meselâ, «Boşanmış kadınlar üç ayhali (kurû'l iddet beklerler»âyetindeki (kuru') kelimesini birçok fatihler hayız (ayhali) ile. tefsir etmişler, Şafii de iki ayhali Arasındaki temizlik müddeti olarak yorumlamıştır. Aslında bu kelime lügat bakımından her iki anlama da gelmektedir. Peygamber (S.A.)'den de bu hususta bütün fakihierin kabul edeceği bir tefsir rivayet edilmemiştir. Gerçi Peygamber (S.A.)'den, «Kuru' günlerinde namazı terket» ve «Cariyenin iddeti iki hayızdır» şeklinde hadisler rivayet edilmiş ise de, İmam Şafiî bunları sahih olarak kabul etmemiştir. İşte Kur'an-ı Kerim'in kelimelerini tefsir hususunda buna benzer ihtilâflar mevcuttur.
Bazı ihtilâflar da ibare (ifade) lerin delâlet ettiği hükümler üzerinde meydana gelmiştir. Bu hükümleri belirten sünnet bulunduğu halde anlaşmazlık ortadan kaldırılamamıştır. Meselâ, «Sünnet, Kur'an'ın umumî hükmünü tahsis edebilir mi?» İşte burada fukahâ ihtilâfa düşmüş olup Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve birçokları, Kur'an-ı Kerim'i Sünnet açıklar; çünkü Sünnet, Kur'an'a dayanmak ta ve onun mücmel hükümlerini genişleterek açıklamaktadır, demişlerdir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de de : «Biz sana da Kur'an'ı indirdik. Tâ ki insanlara, kendilerine indirileni açıkça anlatasın.»Duyurulmaktadır. Kur'an'm umumî olan her kelimesini, görünüşte ona muhalif gibi gözüken bir sünnet anlam bakımından hususileştirraiş (tahsis etmiş) tir.
Ebu Hanife ve bir kısım fakihlere göre Kur'an'm umumi hükümleri olduğu gibi kalır. Eğer bir sünnet, cüz'i olarak bu hükümlere aykırı düşerse ve bu sünnet mütevâtir veya meşhur ise, o, Kur'an hükmünü tahsis eder (hususileştirir). Eğer bu sünnet mütevâtir değilse, Kur'an'm umumî hükmü olduğu gibi kalır. Çünkü bu Kur'an hükmü, kat'î olarak mütevâtirdir... Onu âhad hadislerle tahsis etmek doğru olmaz. Kur'an'a muhalif olan böyle âhad hadisler Pey gambere nispetinde sahih addedilemez. Fakihler bu hususta iki kısma ayrılmaktadırlar:”
“1 — Kur'an'm zahiri hükümlerini Sünnet ile tahsis edenler:
Bunlara göre Sünnet, Kür'an-ı Kerim'i tefsir etmek, onun mânâ ve maksatlarını açıklamak bakımından Kur'an'a hâkimdir. Kur'an'm anlaşılması ve hükümlerinin kavranması için Sünnet bir anahtar vazifesi görür, dolayısiyle Kur”an'ı anlamak isteyen müctehid, Sünnetten müstağni kalamaz.
2 — Kur'an'm zahirine muhalif olan âhad hadislerin sahih olmadığım ileri sürenler: Onlara göre Kur'an, Sünnetin sahih oluşunu veya reddedilmesini gösterme bakımından Sünnete hâkimdir.
İşte cüz'i meseleler hakkında Kur'an-ı Kerim'le istidlal hususunda fakihler böyle ihtilâfa düşmektedirler. İşi biraz daha geniş olarak ele alırsak, Şiîler'den İmamiyye Fırkası'nm, Kur'an-ı Kerim'i arılamada müctehidlerin re'ylerinin derecesi üzerinde Sünnîler'le ihtilâfa düştüklerini görürüz. Ehl-i Sünnete göre Kur'an-ı Kerim Sünnetle tefsir edilir. Sünnet bulunmazsa, edebiyatıyla Arap dilini, Şeriat ve onun genel amaçlarını iyice bilen kimseler, Kur'an-ı Kerim'in tefsirinde ictihad yapabilir. îmamiyye fırkasına göre, Oniki 'İmam, Kur'an-ı Kerim'in anahtarlarım teşkil ederler. İnsanlar, Kur'an-ı Kerim'in mânâ kapılarından ancak bu anahtarlar vasıtasiyle girebilirler. El-Kâfi, Cafer-i Sadık'tan şöyle rivayet etmektedir: «İki kişi arasında tartışma konusu olan her şeyin aslı Allah'ın Kitabında mevcuttur, ancak insanların akılları ona ulaşamamaktadır»
İmamiyye -fırkasına göre insanların akılları, Kitaptaki her hükmün aslını kavrayamaz ve onu ancak Oniki İmamın aklı kavrar; insanlara öğretir. Dolayısıyla onlar, Kur'an'm anahtarları olup onların İlimleri Allah tarafından verildiği için her dedikleri bir ilham mahsûlüdür. Hattâ onlar hatâdan ma'sum olup Cebrail dahi onların üstünde değildir.”
mezhepler tarihi
prof. dr. Muhammed Ebu Zehra