Ruşen Çakır-Vatan
Seçimlerde umduğunu bulamamasına, üçüncü ve 70 milletvekiliyle çıkmış olmasına rağmen MHP’nin yeni dönemde Meclis’te anahtar parti olacağını rahatlıkla ileri sürebiliriz. Bunun başta gelen nedeni, CHP’nin daha güçlüyken layıkıyla yapamadığı ana muhalefet görevini yerine getirmekte bu kez iyice zorlanacak olmasıdır. Çünkü 22 Temmuz gecesinden itibaren iç tartışma ve çekişmelerin esiri olan CHP, DSP’lilerin ayrılmasıyla daha da zayıflayacak ve her an yeni kopmaların tedirginliğini yaşayacaktır.
MHP’nin ikinci avantajı, geçen dönem Meclis dışında kalması. Bahçeli’nin ilk günden, cumhurbaşkanlığı oylamasına şartsız katılacaklarını açıklaması MHP’nin 27 Nisan sürecinden epey ders çıkarmış olduğunu gösteriyor. Tabii ki AKP’li bir ismin (muhtemelen Abdullah Gül’ün) Çankaya’ya kolayca çıkmasına katkıları nedeniyle kendilerini suçlayanlar olacaktır ama MHP’lilerin önümüzdeki yerel seçimlere bu stratejik adımın sağlayacağı özgüvenle girecekleri de açık.
Zaten MHP’nin önünde CHP ile birlikte hareket etme seçeneği hiç yoktu. Şöyle ki:
1) Seçim döneminde AKP’lilerin yaptığı “MHP=CHP” propagandası, özellikle MHP’nin İç ve Doğu Anadolu’daki geleneksel kitle tabanı üzerinde hayli etkili oldu. Bu imajı süratle silmeleri gerekiyordu.
2) MHP yine aynı bölgelerde ve iddialı olduğu Karadeniz’de “Gül’ü sırf dindar olduğu için seçmediler” propagandasına karşı mücadele edemedi ve epey oyunu AKP’ye kaptırdı.
3) Esas önemlisi, Meclis’e girmeyen ANAP ve DP’nin akıbeti MHP’nin gözünü epey korkuttu.
Soldan gelen oylar
Üçüncü olarak, ülke genelinde yükselen milliyetçilik MHP’yi potansiyel olarak bir “cazibe merkezi” yapıyor. Yakın geçmişte solun bir bölümünün, “ulusalcılık” adı altında “utangaç bir milliyetçi” pozisyona kaymasından MHP epey istifade etti. Örneğin dolaştığım birçok Anadolu kentinde, daha önce CHP ya da DSP’ye oy vermiş olup bu sefer ciddi ciddi MHP’yi düşünen çok kişiyle karşılaşmıştım.
Peki bu nasıl oldu? Bahçeli’nin yaptıklarını hatırlayalım: Milliyetçiliğin gerçek adresinin MHP olduğu ısrarından vazgeçmedi. Buna bağlı olarak, ülkücüleri yeni oluşan “ulusalcı cephe” ye sokmadı. Bunun sonucunda hem hareketinin gereksiz yere yıpranmasını engelledi, hem de yakın dönemde “milli hassasiyetlerin” etki alanına girip CHP’ye de tam güvenemeyen bazı seçmenlerin tercihi olabildi.
Batı ile partner olabilir
Çok yakın vadede Irak konusunun, sadece Kuzey’i ve Kerkük’ü ile değil bütünüyle gündemimizin birinci sırasına çıkacak olması MHP’nin dördüncü avantajı olabilir. Çünkü hem böylesine çetrefil bir konuda hükümetin seçenekleri çok sınırlı olacak, hem de Batı ile (özellikle ABD ile) restleşme zor veya mümkünse bile faturası ağır olacaktır. İşte MHP böyle bir aşamada kabaran milli duyguları kendi siyasi pozisyonu daha da güçlendirmek için kullanabilir.
Son olarak, tam da bu söylediğimize zıt gibi görünen bir olgunun altını çizmek gerek. Batı, özellikle ABD, kısmen de AB, sanıldığının aksine sadece AKP ile iş görmek istemiyor. Ancak toplumda yükselen Batı karşıtlığı nedeniyle CHP başta olmak üzere TBMM’deki partiler Batı ile ilişkilerde çok ürkek oldular.
Her ne kadar “Batı karşıtı” bilinse de MHP’nin farklı bir yol izleyebileceğini, en çok da Washington ile belli bir ilişkiyi tutturabileceğini tahmin ediyorum. Oktay Vural, Deniz Bölükbaşı, Cihan Paçacı, Gündüz Aktan, Mithat Melen gibi MHP milletvekilleri bu anlamda birer köprü işlevi görebilirler.
Eğer MHP saydığımız bu beş fırsatı iyi değerlendirebilirse, hem dağılan merkez sağdan, hem AKP’ye oy verdiklerine pişman olacaklardan, hem de CHP defterini tamamen kapayacak eski solculardan yönelişlerle bir sonraki seçimlere çok daha güçlü girebilir. Aksi takdirde yine bu partinin yüzde 10’u aşıp aşamayacağını tartışır
vatan