MHP'ye Bir Çift Söz

MHP Neden kendi başını çektiği bir reform hareketinin çıkmaza girmesine bizzat kendisi çanak tutuyor? Gülay Göktürk'ün yazısı...


Gülay Göktürk - Bugün

Sular durulunca...

Sular çalkalanmadan durulmaz, denir ya hani; demokrasi de böyle çalkantılar yaşanmadan olgunlaşamıyor işte. Bugün üniversitelerde yaşanan kargaşaya böyle bakmak lazım bence.

Böylesine çok boyutlu, böylesine müzminleşmiş bir sorunun tereyağından kıl çeker gibi halledilivermesini, Anayasa değişikliği yapılır yapılmaz herkesin gerçeği şıp diye görmesini beklemiyorduk herhalde... O kadar kolay olsaydı, yirmi senedir sürer miydi bu tartışma? Üstelik henüz bu sürecin ortalarındayız. Daha bunun Anayasa Mahkemesi aşaması var; Mahkeme'den çıkacak sonuca göre sonrası var...

Hatta hatta yasak bütün üniversitelerde kalkıp bütün başörtülüler içeri girdikten sonra yaşanacak "uyum süreci"; bu süreç içinde öğrencilerin demiyorum ama, kimi hocaların çekeceklerini daha şimdiden ilan ettikleri uyum zorlukları var... Bütün bu süreci hep birlikte yaşayacağız. Yaşarken çeşitli saflaşmalar yaşayacak, kavga edecek, sonra yeniden saflaşacak, yeniden tartışacak; ama bütün bu süreç içinde demokrasi konusunda daha çok kafa yoracak, daha bir olgunlaşacağız.

Bu süreç sona erdiğinde demokrasimizin çıtası biraz daha yükselmiş olacak ve çok tekrarladığımız bu sözcük; yani demokrasi, birçok zihin açısından içi boş bir klişe olmaktan çıkmış; bir muhteva kazanmış olacak. Özetle endişe edilecek bir durum yok... Yeter ki oyunun kurallarını bozmaya kalkışanlar çıkmasın. Dün Üniversitelerarası Kurul'da yapıldığı gibi 28 Şubat'a atıflar yapılmasın...

Ya da birileri çıkıp Mayıs 1969'da İmran Öktem Yürüyüşü'nde oynamaya çalıştıkları türden bir oyunu yeniden sahneye koymaya kalkmasın... Ki bence her ikisi de mümkün değil... Artık en salak provokatörler bile anlamış olmalı ki, 1969'dan bu yana geçen kırk yıl içinde Türkiye, provokasyonların etkili olması bakımından dünyanın en külyutmaz halklarından birine sahip hale geldi.

Bugün yaşanan bu hercümerc içinde bildiğim bir gerçek var ki, bugünler geçip de sular durulduğunda, her şey unutulacak ve her rektör sadece kendi tutumunun sorumluluğuyla baş başa kalacak. Kimse onların "Üniversitelerarası kurul şunu dedi, CHP bunu dedi, filanca Anayasa hukukçu böyle söylemişti" türü mazeretleri dinlemeyecek.

Esas olanla tali olan arasındaki en kesin ve doğru ayrımı yapmakta en yanılmaz merci olan zaman, bugünkü tartışmanın her türlü teferruatını eleyip sadece tek bir temel soru bırakacak geriye. Ve yarın torunları sadece o tek soruyu soracak bugünün rektörlerine: O gün sen ne yaptın? Yıllardır kapında bekleşen kızlara geçit verdin mi; yoksa inatla kapı gibi direndin mi? Bütün rektörler bu soruya verdikleri cevaba göre tarihteki ve gelecek kuşakların vicdanındaki yerlerini alacak...

Bir çift söz de MHP'ye... MHP yöneticilerinin Ak Parti'nin neden Ek 17. madde konusunda isteksiz olduğunu bilmemelerine imkan yok. Tayyip Erdoğan'ın derdinin bu değişiklik konusunda yan çizerek peçe ya da çarşafa açık kapı bırakmak olduğunu düşünmek için gerçekten şu anda bu ülkede yaşamıyor ve hakkında hiçbir şey bilmiyor olmak lazım.

MHP de bal gibi biliyor ki, Ak Parti bu maddenin Anayasa Mahkemesi'ne takılmasından ve yeni bir "yasakçı içtihat" oluşturmasından, yıllar yılı da bunun kullanılmasından çekiniyor. Bu tehlike günlerdir yazılıp çiziliyor; en özgürlükçü hukukçular tarafından bile dile getirilip uyarılar yapılıyor.

CHP'nin de zaten, yasağı "hortlatmak" için bu maddeden medet umduğu görülüyor. Peki, her şey bu kadar ortada iken, MHP liderinin bu tuzağa gözünü kapatmasını ve ille de Ek 17 diye ısrar etmesini nasıl yorumlayacağız? MHP yürekten istemiyor mu bu yasağın kalkmasını? İstiyorsa, Ak Parti'nin ve herkesin duyduğu endişeleri neden o da duymuyor? Neden kendi başını çektiği bir reform hareketinin çıkmaza girmesine bizzat kendisi çanak tutuyor?

MHP'nin, bir eliyle yasağı kaldırmaya çalışır görünürken bir eliyle de -Ek 17 ısrarıyla- kösteklemeye çalışacak kadar samimiyetsizlik içinde olduğuna inanmak zor. Ama ısrar ettikleri noktanın yol açacağı tehlikeyi göremediklerine inanmak da zor. Dolayısıyla bu ısrara bir anlam vermek de zor.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!
Ahmet Turgut: Filistin’i hem Siyonistlerden hem Allah’tan korkanlar değil, sadece Allah’tan korkanlar kurtaracak