DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Genelkurmay'da hazırlandığı iddia edilen İrticayla Mücadele Belgesi konusunda suni tartışmalarla 'vesayet rejimi'nin meşrulaştırılmaya çalışıldığını savunarak, Hükümete 9 maddelik yol haritası önerisinde bulundu.
Türk TSK'nın 'siyasete müdahalesine kapı aralayan' İç Hizmet Kanununun 35'inci maddesinin değiştirilmesi, askere tanınan 'geniş' yetkilerin kısıtlanması, Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması, Terörle Mücadele Yasası başta olmak üzere askere 'etkinlik' sağlayan yasalardaki anti-demokratik hükümlerin bir an önce değiştirilmesi gibi önerilerde bulundu.
Türk partisinin Meclis grup toplantısında yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi. Türkiye'nin her kesiminden demokrat çevrelerin yıllardan beri tartışmasız olarak gündemlerinin birinci sırasında tuttukları canalıcı bir konu olduğunu ifade eden Türk bu konunun 'demokratik siyaset ve bunun önünde engel olan vesayet rejimi' olduğunu ifade etti. Son günlerde ortaya çıkan belge tartışmaları ile bu konunun yeniden gündeme geldiğine işaret eden Türk, sözkonusu rejimin özü itibariyle 1924'ten beri hüküm süren 'ittihatçı elitlerin rejimi' olduğunu savundu.
İRAN ÖRNEĞİ
İran'da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaşanan olayları hatırlatan Türk, halkın demokrasi talebinin bin yıllık devlet geleneği olan bir ülkenin rejimini bile tartışmalı hale getirdiğini kaydetti. Sadece İran'da değil tüm Ortadoğu ülkelerinde toplumların önü alınamaz bir demokrasi ve özgürlük talepleri olduğuna işaret eden Ahmet Türk, Türkiye'nin bu durumdan ders çıkarması gerektiğini söyledi. Türk şöyle konuştu:
"Şimdi seçkinci siyasetin öncüleri diyecekler, 'İran ile Türkiye'nin ne benzerliği var?'Kimse başını kuma gömüp kandırmasın. Adı ister İslami Cumhuriyet olsun, isterse laik cumhuriyet olsun, eğer bir rejimin temel niteliği otoriter vesayetçilik ise; bu her iki cumhuriyet de aynı meşruiyet krizini yaşamaya mahkumdur."
"BELGE SAHTE ÇIKSA NE OLACAK?"
Türk, Genelkurmay'da hazırlandığı iddia edilen belge konusunda 'sahte mi gerçek mi' tartışmalarının yürütüldüğünü hatırlatarak "Hadi diyelim ki sahte çıktı, peki bu sonuç, ülkede askeri vesayetin, darbe girişimlerinin olmadığı anlamına mı gelecek? Veya ülkedeki askeri vesayetin varlığı, bu belgenin gerçek çıkmasıyla mı kanıtlanmış olacak? Bu kadar basit ve sığ bir yaklaşım olabilir mi? Belge sahte çıksa ne olacak? Gerçek çıksa ne olacak? Sonuçta yaşanan bir yığın olay var. Bu ülke ne cenderelerden geçti." dedi.
"Belge sahtedir veya gerçektir" şeklindeki suni tartışmalarla aslında yapılmak istenenin vesayet rejimini meşrulaştırmak olduğunu dile getiren Türk, hükümetin kendisine, demokrasiye ve halk iradesine yönelen bu tür karanlık girişimler karşısında siyasi irade koymadıkça bu tür andıçların daha görüleceğini kaydetti. Türk "Boş söylemlerle, hamasi nutuklarla, tribünlere selam yollayan mesajlarla bu vesayete karşı mücadele yürütülemez. Eğer gerçekten hükümet samimiyse, arkasına kamuoyu ve halk desteğini de alarak, darbe girişimlerine karşı etkin bir siyasi, demokratik ve hukuki mücadele başlatır. Demokratik bir sisteme geçiş, demokrasi alanında atılacak köklü adımlarla mümkün olabilir. Demokratik reformlar hayata geçirildiği oranda ancak, andıçlar, fişlemeler ve darbe girişimleri engellenebilir. " dedi.
9 MADDELİK YOL HARİTASI
Hükümete ve Başbakan'a "Bu vesayet rejimini sürdürmeye çalışanlara karşı sizin eylem planınız nedir? Siz nasıl bir mücadele başlatmayı düşünüyorsunuz?" diye soran Türk 9 maddeden oluşan bir yol haritası önerdi. Türk, yol haritasıyla ilgili şunları söyledi:
"Hükümet günübirlik açıklamalarla bu olayları geçiştirmek yerine, kararlı bir demokratik, siyasi ve hukuki mücadele sürecini başlatmalıdır. Parlamentoda biran önce darbeler ve andıçlar sürecini bütün boyutlarıyla araştırıp, gerekli önlemleri tespit edecek bir meclis araştırma komisyonu kurulmalıdır. 12 Eylül darbe Anayasası biran önce baştan aşağı değiştirilmeli yerine sivil, demokratik yeni bir Anayasa oluşturulmalıdır. TSK'nın siyasete müdahalesine kapı aralayan iç hizmet kanununun 35'inci maddesi değiştirilmeli ve askere tanınan geniş yetkiler sınırlandırılmalıdır. Terörle Mücadele Yasası başta olmak üzere askere etkinlik sağlayan yasalardaki anti-demokratik hükümler biran önce değiştirilmelidir. Darbe ve andıç gibi girişimlerle halk iradesine, demokrasiye müdahale etme arzusu ve gayreti içinde olanlar karşısında etkin bir hukuki süreç başlatılmalı. Sivil mahkemelerde etkin bir yargılama yoluna gidilmelidir. Askeri mahkemelerin görev ve yetkileri demokratik standartlara uygun bir biçimde sınırlandırılmalıdır. İki başlı hukuka son verilmelidir. Askerin isteği ve direktifleri doğrultusunda rafa kaldırılan AB reformları biran önce hızlandırılmalı ve demokratikleşme adımlarına ağırlık verilmelidir. Asker üzerinde etkin bir denetim mekanizması geliştirilmelidir. Bunun yolu da Genelkurmay Başkanlığı Başbakan'a bağlı bir kurum olmaktan çıkartılıp, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmasından geçer. "
"HÜKÜMET TARİHİ BİR SINAVLA KARŞI KARŞIYA"
Türkiye'de vesayete karşı mücadelenin en önemli aşamalarının başında Kürt sorunu konusunda atılacak adımların geldiğini ifade eden Türk, hükümetin tarihi ve önemli bir sınavla karşı karşıya olduğunu söyledi. Başbakan'a "Kürtleri hedef alan bu eylem planlarına karşı bugüne kadar hiç gıkınız çıktı mı? "DTP'ye ve Kürtlere yapılanlar demokrasi dışıdır, hukuk dışıdır" diyebildiniz mi?" diye soran Türk "Ama her zaman olduğu gibi işin ucu kendisine dokununca, Başbakan feryat figan ediyor. 'AKP'yi ve Fetullah Gülen'i bitirme planı'na karşı çıkacaksınız ama Kürtleri hedef alan planlar karşısında sessiz kalacaksınız. AKP karşıtı planları kirli senaryo olarak tarif edeceksiniz, DTP'yi hedef alan planları ise meşru göreceksiniz. Bu samimiyetsizliktir, bu kendine demokrat, kendine müslümanlıktır. Sayın Başbakan'a göre; Fethullah Gülen'i hedef alanlar hukuk dışı, çeteci yapılar oluyor, ama aynı odaklar Kürtlere karşı harekete geçtiğinde ise AKP nezdinde meşru yapılara dönüşüyor. Bu iki yüzlü tutumu kabul etmek, onaylamak asla mümkün değildir. "diye konuştu.
MHP'Lİ VURAL'I 'ERGENEKON'UN SİYASETTEKİ UZANTISI' OLMAKLA SUÇLADI
Demokrasi mücadelesi verebilmek için demokrat olmak gerektiğini, 'ötekine dokunabilirsiniz ama bana karışmayın' anlayışının ise 'ucuz demokratlık' olduğunu kaydeden Türk yargıyı da eleştirdi. Yargının siyasi alanını daraltma ve sınırlandırma çabası içinde olduğunu belirten Türk, Digor savcılığının Kürtçe konuşma ile ilgili aldığı kararı da değerlendirdi. Digor savcılığının demokratik tartışmaların önünü açacak bir karar aldığını ancak 'Ankara kriterleri'nin yeniden devreye girdiğini ve Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'nin Digor kararına misilleme yaparcasına bir karar aldığını söyleyen Ahmet Türk, yaptığı başvuru ile kendisi hakkındaki takipsizlik kararının bozulmasına neden olan MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural'ı ise üstü kapalı olarak "Ergenekon'un siyasetteki sivil uzantılarının yaptığı itiraz sonucu bu kararın alınmış olması da ayrıca manidardır. Böylece bu kararı verenlerin kimlerle ilişkili olduğu da ortaya çıkmış oldu."sözleriyle suçladı.
"UĞUR KAYMAZ" KARARINA TEPKİ
21 Kasım 2004 yılında 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babasının öldürülmesiyle ilgili verilen kararı da değerlendiren Türk, "Bu olay bir yargısız infazdı. Yıllardır süren yargılama sonrasında Kaymaz ailesinin ve kamuoyunun vicdanını tatmin edecek bir karar çıkması beklenirken, yerel mahkeme sorumluları suçsuz buldu. Yerel mahkemenin bu kararını geçtiğimiz hafta Yargıtay da onayladı. İlginçtir, Yargıtay, onama kararını 'meşru müdafa' gerekçesine dayandırdı. Görebiliyor musunuz? 12 yaşındaki bir çocuk ve babası çok açık bir biçimde infaz ediliyor. Bu da 'meşru müdafa'" oluyor. Karar, 'meşru müdafa'" adı altında güvenlik güçlerine yargısız infaz yapmanın yolunu açtığı gibi yargılanmama ve ceza almama güvencesi de veriyor. " dedi.
"DEMOKRATİK TOPLUM KONGRESİ RANDEVU TALEBİNİN GERİ ÇEKİLMESİ KARARI VERDİ"
Türk Diyarbakır'da yapılan Demokratik Toplum Kongresi'nde, Başbakan Erdoğan'dan istenen randevunun geri çekilmesi yönünde tavsiye kararı aldığını belirterek "Kongre, Başbakan ile yılan hikayesine dönen randevumuz konusundaki talebimizi geri çekmemizi önerdi. Aslında ben bu barışçıl sürecin önünün kesilmesi endişesi taşımamış olsaydım açık söyleyeyim bu randevudan çoktan vazgeçmiştim. Bir siyasi partinin randevu talebinin sürece yayılması, ardından bu partinin bazı eylemleri yapmış gibi kamuoyuna sunulması tabi ki bizi rahatsız etti. Ama sonuçta birileri kullanmasın diye sabırlı davrandım. Ama benim gösterdiğim sabrın Demokratik Toplum Kongresi (DTK) haklı olarak göstermiyor, 'artık yeter' diyor. DTK'nin böyle bir tavsiye kararı almasını doğal karşılıyorum. DTK'nin tavsiye kararını yetkili kurullarımızda değerlendirdikten sonra kararımızı vereceğiz. Gerçekten bir ülkenin Başbakanının bir siyasi partinin Eş Başkanıyla görüşmemesinin ne kadar medeni bir tutum ve davranış olduğunu da kamuoyunun takdirine bırakıyorum. "diye konuştu.
"MAYIN YASASI İLE İLGİLİ İPTAL BAŞVURUSUNA DESTEK VERECEĞİZ"
Türk grup konuşmasının sonunda CHP ve MHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne götürmeye hazırlandığı mayın yasası konusunda partisinin de destek vereceğini söyledi. Türk "Meclis'teki muhalefet partileri olarak, bu yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gitmeye hazırlanıyoruz. Sorumlu muhalefetin gereği olarak, bu hukuksuzluğun giderilmesi için yasanın Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesini onaylıyor ve imzalıyoruz. "dedi.