İki Türkiye gibi. Zıtlıklar içeren ve fakat aynı yer. Bizde doğu batı veya laik Müslüman veya beyaz zenci yani biz ve öteki vardır malum... Bu minvalde bir ikilikten söz ediyorum. Aynı, ancak çok farklı. Mekan ortak ama davranış farklı olmak şöyle dursun birbirine zıt. Adeta birinci ikinciyi iptal edecek, matematiksel ifade ile götürecek düzeyde bir zıtlık, eksi artı elde var sıfır misali.
Bugün bahsedeceğim zıtlıklardan birincisi Amerika'nın New Jersey eyaletinden. Burada yaşayan Müslüman halk New York emniyet müdürlüğü aleyhine bir dava açtı geçtiğimiz günlerde. New York, New Jersey ile komşu bir eyalet. Öyle ki İstanbul'u andırır aralarındaki bu yakınlık. Düşününüz biri İstanbul'un bir yakası diğeri diğer yakası olsun, adı olur İstanbul. New Jersey ve New York bizdekinin aksine iki değil birçok köprü ile farklı yerlerinden birçok yere bağlıdır. New York dediğiniz zaten adacıklar topluluğudur. Aynı İstanbul misali insanlar bir yakada çalışır, diğerinde yaşarlar çoğu zaman. New Jersey hayatın daha hesaplı ve ucuz olması sebebiyle genellikle mekan edinilen bölgedir. Her sabah insanlar New York'a geçer ve akşam dönerler. İşte bu hafta New Jerseyli ve yani New Yorklu Müslümanlar NY polisine karşı dava açtılar. Bu dava bir süre önce gündeme gelen ve kamuoyunda büyük yankı uyandıran fişleme skandalı ile ilgiliydi. Edinilen bilgiye göre New York polisi şehirdeki Müslüman öğrencileri takip etmiş, fişlemiş, haklarında dosyalar hazırlamıştı. Bu işlem 2001 yılından bu yana gerçekleşmiş. Hayret edersiniz sanki Türkiye! 28 Şubat Türkiyesi! Polis insanların günlük hayatlarını bir bir kayıt altına almış, nerede oturuyorlardan tutun da nerede namaz kılıyorlar, hangi berbere gidiyorlara kadar her şeyi kaydetmiş. Bu skandal bir şekilde ortaya çıkınca New York polis departmanı yaptıklarında hiçbir yanlış olmadığını, prosedürün kimsenin vatandaşlık haklarını ihlal etmediğini söylemişti.
Bu haftaki gelişmeyle alakalı yapılan habere göre New Jersey'de yaşayan sekiz Müslüman tarafından bu prosedürün durdurulması ve fişlemenin sonlandırılması için dava açılmış. Bu birinci örnek ABD'nin halkından korkan, şüpheci, paranoid mizacına delalet ediyor ki aslında bu davranış biçimi ABD'nin savunduğunu iddia ettiği milli ideallerin tam tersine işaret ediyor.
Zıtlıklar dünyasının ikinci ayağını ise Amerika'nın bir başka eyaletinden gelen haber oluşturuyor. Dine saygılı laiklik anlayışını benimsemiş veya hatta dini devlet işlerinin birçok alanına gocunmadan sokmuş, dindarlığı alkışlanacak bir şey olarak gören bir devlet anlayışına örnek teşkil ediyor bu ikincisi. North Carolina eyaletindeki eyalet meclisinin açılışı ile ilgili bu haber de. Eyalet meclisinin açılışını Duke Üniversitesi İmamı'nın yapacağı haberi. Duke Üniversitesi imamı Abdullah Antepli, evet bir Türkiyeli yapıyor. Çünkü Amerika'da ABD Kongresi başta olmak üzere bütün yönetim meclisleri dua edilerek resmi yıla başlar. Zaman zaman açılışı Tevrat'tan, zaman zaman İncil'den, zaman zaman da Kur'an-ı Kerim'den okurlar. North Carolina eyaleti de bu yılki çalışmalarını Müslümanların Kitabı'ndan okuyarak ve dua ederek açmaya karar vermişler. Bu bir ilk değil, son da değil. Defaatle Texas'daki meclisin, babamın yaptığı konuşma ve dua, tilavet ettiği Kur'an ile açıldığını hatırlarım.
İki pencere, iki Amerika. Bir de şu soru var tabii.... Abdullah Antepli bey kendi ülkesi Türkiye'de olsa, ABD'de olduğu gibi bir akademik kuruma imam olarak tayin edilir miydi, hele hele Duke Üniversitesi gibi başarılarıyla son derece önemli kabul edilen bir kurumu temsilen eyalet meclisini Kur'an tilavetiyle açabilir miydi?..
yeniakit