Milâdî-20. Yüzyıl’daki iki büyük çöküş.. Osmanlı ve Sovyetler..

Selâhaddin Çakırgil

Sovyetler Birliği'nin son lideri Mihail Gorbaçov, o dönemde SSCB'yi ayakta tutmanın mümkün olduğunu savunmuş, yeni kitabında… 

Gorbaçov’un bu sözlerini duyunca, onun, 28 yıl önce, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki hayıflanış cümlesini hatırladım. O zaman, kendisini de suçlayarak, ‘Tarih, geç kalanı affetmez..’ demişti. Çünkü, Sovyetler Birliği’ni adım adım değiştirmeye çalışıyordu. Sovyetler Birliği’ndeki komünist diktatörlük uygulamalarını değiştirmeye yönelik Glasnost ve Perestroyka gibi proğramların rüzgârları bütün Sovyet ülkelerinde hissediliyor ve kapitalist dünyanın medya organları ve siyasetçileri de Gorbaçov’a hayranlıklarını ifade ediyorlardı.

Ama, bizdeki kemalist-laik darbeci askerleri hatırlatan ve komünist ideoloji ve ‘stalinizm’e sımsıkı bağlı Kızılordu Şefleri bir darbeye kalkışıvermişler ve Gorbaçov’u da, Karadeniz kıyılarındaki bir sayfiye mekânında tutuklamışlardı. Ancak, Rusya Komünist Partisi’nin önde gelen isimlerinden olan Boris Yeltsin, yüzbinlerin önünde o darbeye karşı çıkmış, o darbe teşebbüsü kırılmış ve darbeci mareşal ve generaller intihar etmişler, ya da tutuklanmış ve Gorbaçov da kurtarılmıştı. 

Ama, artık sosyo-politik hayatın dizginleri Yeltsin’in eline geçmişti. O da, Gorbaçov’a, Sovyetler Birliği’nin ‘defin ruhsatiyesi’ mesâbesindeki belgeyi imzalatmış ve 15 ayrı devlet ortaya çıkıvermişti. 

Şimdi, Gorbaçov işte o dönemin tahlil etmeye çalışıyor ve ‘Birliği korumak için son ân’a dek mücadele ettim. Ancak, ‘Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ndeki en büyük ülke olan Rusya, Boris Yeltsin liderliğinde, bölünme yoluna gitti. Keşke, Sovyetler Birliği’ni koruyabilseydik. Bu mümkündü. Rusların büyük bölümünün, SSCB'nin dağılmasından pişmanlık duymasına şaşılmamalı..’ diyor.

***

Gorbaçov yalnız değil... Putin’in de, ‘20. Yüzyılın en büyük fâciasının Sovyetler Birliği’nin dağılması olduğunu’  sık sık vurgulamıyor mu? 

Kaldı ki, Rusya, o dağılmadan sonra bile, 200 yılı aşkın zamandır elinde ve artık yeni devletler durumunda olan ülkelerin -Gürcistan ve Ukrayna hariç-, herbirisiyle bağlarını koruduğu ve iki süper-güçten birisi olmak konumunu yeniden kazandığı  halde, birlik halinde olmanın gerekliliğini yine de hissediyor.

***

Bizde ise, Osmanlı’nın dağılmasını hüzünle ananların ve Müslüman halkların yeniden birliğini düşünmenin hemen ‘saltanatçılık’ veya ‘cumhuriyet düşmanlığı’yla suçlandığını belirtmeye ayrıca gerek yok..  Hele de bir takım ulusal bayram günlerinde veya 10 Kasım’larda, bütün bir tarihî geçmişimizden ve ayrı düştüğümüz halklardan derin bir nefret duygusuyla söz ediliyor. Ama, halkımız ve diğer ülkelerdeki müslüman halk yığınlar, her olumsuzluk karşısında, ‘Müslümanlar niye birlik olamıyorlar?’ diye hayıflanıyorlar.

***

Evet, Sovyetler’in milâdî-20. Yüzyıl’ın sonundaki  çöküşü Rusya’da halâ  öyle de, aynı yüzyılın başında, 624 yıllık bir Osmanlı Devleti’nin çöküşü, çok mu gurur verici.. 

Üstelik, sadece Türkiye halkı için değil, hemen bütün Müslüman halklar için de, Osmanlı Devleti, onları emperyalistlerin saldırılarından asırlarca koruyan, emperyalistleri korkutan bir güç merkezi idi. Ama, bu büyük güç, emperyalistlere hizmet etmeyi şiar edinen yerli kuklalar tarafından dağıtıldı ve Müslüman halklar 100 yıldır, kendilerini koruyacak bir büyük güç sahibi olamamanın hüsran ve utancını yaşıyorlar. Ve Müslüman dünyası, o büyük tâbutun altında eziliyor hâlâ.. 

Osmanlı’nın da yanlışları vardı elbette.. Ama, ıslah yerine dağıtmayı ve yok etmeyi düşünen ‘İttihadçı kafası’nın vesâyetçi anlayışı, bürokraside hâlâ da hükümfermâ..   

Yüz sene öncelerde Osmanlı’nın dağılmasını hayal sananlar, bugün de Müslüman halkların yeniden birliğinin sağlanması idealini hayal sanıyorlar. 

Ama, biz İslâm Milleti olarak bunu gerçekleştirmeye sadece mecbur değil, mahkûmuz ve varlığımızı ancak bu şuûrla haysiyetli şekilde sürdürebiliriz.