“Millet” dedikçe, kimler “illet” oluyor?..

Hasan Karakaya

 
Gazeteden geç saatlerde eve gittiğim için, bazı programların "sonlarına" yetişiyor, bazı programların da "özet" veya "tekrar"ını izlemek zorunda kalıyorum... Gerçi, çok fazla bir kaybım olduğunu söyleyemem... Çünkü, "ekrandaki konuklar"ın çoğunluğu, "hep aynı" isimler... Zaman zaman şaşırıyorum... Bir kanalı açtığımda karşıma çıkan konuklar, öteki kanala geçtiğimde bir de bakıyorum, yine karşımda!.. O zaman anlıyorum ki; birinde "canlı konuk" olanlar, ötekinde "banttan konuk" olmuşlar... Aslında, dönüp dolaşıp, "hep aynı şeyleri" söylüyorlar... Hep aynı "kısır tartışma"lar, hep aynı "tribüne oynama"lar!..
Hani, "Yemekteyiz" programı var ya, oradaki yarışmacı(!)lar, elbette "reytingi yükseltmek" için birbirleriyle dalaşıp; yok "kıl" çıktıydı, yok "tüy" çıktıydı diyerek "kayıkçı kavgası"na tutuşuyorlar ya; "tartışma programları"ndaki manzara da ondan pek farklı değil...
"Yemekteyiz" programının formatı birazcık değişmiş, "Tartışmadayız" şekline bürünmüş!..
Hani bir "terlik reklâmı" vardı... "Her numaraya, bir numara" şeklinde bir sloganı vardı... Televizyon kanalları da, "her konuya bir uzman" bulup, ekranlara çıkarıyor!..
Meselâ "Balyoz Darbe Plânı"nı, bu plânla ilgili "gözaltı" ve "tutuklama"ları mı konuşacaklar, isimler üç aşağı-beş yukarı belli...
Eğer "367 Sabih" müsait değilse, ya bir "Prof." ya da bir "Doç." ayarlayıp, çıkarıyorlar ekrana!..
"Körler, sağırlar, birbirini ağırlar" misâli; sunucu çalıyor, konuk oynuyor!..
Tabiî "tribün"lere!..
GÖZLERİNDEN NEFRET FIŞKIRIYOR!
Sayıları, bir elin parmaklarını bile geçmeyecek bu birkaç adam; zaman zaman "bir gerilla ve militan gibi" saldırıyor karşısındaki konuşmacıya!..
O kadar "öfkeli"ler, o kadar "agresif"ler ki; gözlerinden "sevgi" değil, "nefret" fışkırıyor!..
Ne yalan söyleyeyim;
Bu adamları izledikçe, "büyük bir korku"ya kapılıyorum... Bunların var ya, mazallah ellerine bir "yetki" geçse; "dindar, demokrat ve özgürlük" isteyen insanların gözlerini "gözlerini kırpmadan" oyar, kıtır kıtır doğrar!..
Öylesine bir "nefret" saçıyorlar!..
Bazen o kadar "tutarsız", o kadar "ipe-sapa gelmez" iddialar ortaya atıyorlar ki; bunlar nasıl "hukukçu"dur, nasıl "Profesör" veya "Doçent" olmuşlardır, şaşırıyorum!
Meselâ, diyorlar ki;
"Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek"in, o günlerde görevini icra eden Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner"i telefonla araması, yargıya baskının dikalâsıdır!"
Bunu söyleyen adam, elbette "at" değil...
Ama, gözlerine "at gözlüğü" takmış olmalı ki, sadece "önünü" görüyor, "etrafından" haberi yok!..
Ulan; Cemil Çiçek"in, Başsavcı İlhan Cihaner"i araması "yargıya baskı" oluyor da; aynı İlhan Cihaner"in, "gözaltı" öncesi evinin aranması sırasında HSYK Başkanvekili Kadir Özbek"in telefon açıp hal-hatır sorması, dahası; aramayı yapan savcının "sicil numarası"nı sorması, "yargıya baskı" olmuyor mu?..
Ne yani;
"Bakan"ın aramasını diline doluyorsun da, "HSYK Başkanvekili"nin aramasını niye kaale almıyorsun?..
Bunlar, bir de "bilim adamı" olacak!..
Ekranda resmen "film" çeviriyorlar!..
Meselâ, bir "hukukçu"(!) olarak "gizli tanık" uygulamasını "Anayasa"ya aykırı" buluyorlar ama, o "gizli tanık"la CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin"in görüşmesini, ona "özel ilgi" göstermesini görmezden geliyorlar!..
İşlerine gelmiyor tabiî!..
KİM, KİMDEN RÖVANŞ ALIYOR?
Bir "rövanş" lâfıdır tutturmuşlar, gidiyor...
"AK Parti Hükümeti, askerden rövanş alıyor"muş!..
Peki, "neyin rövanşı" bu?..
"28 Şubat"ın rövanşı" mı?..
O kadar "fikir kabızlığı" çekiyorlar ki, bunun bir "kabul" ve "itiraf" olduğunu bile düşünemiyorlar!..
Farzedelim ki, bu operasyonlar "28 Şubat"ın rövanşı"dır... Ne demektir bu?.. Demek ki; asker, 28 Şubat"ta "ceberrutluk" yapmış, "zalimce uygulamalar" gerçekleştirmiş, şimdi onun bedelini ödüyor!..
Oysa, yok öyle bir şey!..
Çünkü, o zaman AK Parti yoktu!..
Bu "saçmalama", neye benziyor biliyor musunuz;
"Kuzuyu yemeyi" kafasına koymuş "kurt"un, "suyumu bulandırıyorsun" diye suçladığı kuzunun; "Sen suyun yukarısındasın, ben ise aşağıda, nasıl bulandırabilirim ki!" deyince, aynı kurdun; "Ama geçen yıl bulandırmıştın" ısrarı karşısında, kuzunun; "Ama ben geçen yıl henüz doğmamıştım ki!" demesine benziyor!..
"28 Şubat cuntası"nın işbaşında olduğu yıllarda AK Parti yoktu ki, şimdi "askerden rövanş" almayı düşünsün!..
Bu kafalar, bu kadar "sığ" işte!..
Bunu bile düşünemiyorlar!..
KÜFÜRBAZ KOMUTANDAN SALVO!
Kaldı ki; "rövanş" yani "intikam" almaya çalışan AK Parti değil, bizzat "bazı askerler"dir!..
Hayır; "AK Parti"nin iktidara gelişinin daha dördüncü ayı"nda "darbe plânları" hazırlayıp da "Hükümeti düşürmeyi" amaçlayan "bazı generaller"den söz etmiyorum!..
Onlar, hesaplarını "yargı"ya veriyor!..
Ama, "bir zihniyeti deşifre" etmek bakımından; Emekli Korg. Metin Yavuz Yalçın"ın sarfettiği "küfür"leri örnek olarak göstermek yeterlidir!..
Adam; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan ve "başörtülüler" hakkında öyle "galiz küfürler" savuruyor, öyle "ağza alınmayacak ifadeler" kullanıyor ki; zaman zaman "argo ifadeler" kullanan ben bile, onun yanında solda sıfır kalırım!..
Başbakan"a, "Türk olduğuna inanmıyorum" diyor;
Emine Hanım"a "Arap" diyor,
Başörtülülere de "kene" sıfatını kullanıyor!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu "küfürbaz" komutan bir "asker" midir, yoksa "sövgücübaşı" mı?..
Hele düşünün;
Böyle adamlar "darbe" yapıp da, "yönetim"i ele geçirseler var ya; bu ülkenin "dindar" ve de "demokrat" insanlarına Allah bilir neler yaparlar!?!..
Kıtır kıtır keserler!..
Acırım, acırım da;
İşte bu "zihniyet"in yargılanıp da tutuklanmasına karşı çıkan "aydın"(!)cıklara acırım!..
Neymiş, Hükümet bir "korku toplumu" oluşturmaya, "herkesi sindirmeye" çalışıyormuş!..
Ulan, duysana "general"in sözlerini!..
Kulağını aç da, dinle!..
Bak, kim kimi korkutuyor?..
Kim, kime nasıl bir "hınç" ve "öfke" besliyor?..
Kim, kimi "kene" gibi ezmeyi düşünüyor?..
Ya "Adi" ve "Başbakan" kelimelerinin "parola" ve "işaret" yapıldığı "adilik"lere ne demeli?..
Ne yani;
Bu komutanlara bu "adilik"lerin hesabı sorulmayacak mı?.. Bu işaret ve parolalarla "mastürbasyon" yapıp, kendilerini "tatmin" eden adamlar "korku toplumu" oluşturmuyor da, "Türkiye"ye hizmet etmeyi ibadet sayan adamlar" mı korkutuyor sizleri?..
Bırakın sırtınıza "hukuk cübbesi" geçirmeyi de; sırtınıza "üniforma", ayaklarınıza "postal" geçirin de, öyle yapın konuşmalarınızı!..
Çünkü siz "aydın"(!)cıklar;
"Askerden de askerci"siniz!..
Öyle sanıyorum ki;
"Askeri koruma ve kollama" adına yaptığınız konuşmalar, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ"u bile güldürüyor olmalıdır!..
O HELİKOPTER NİYE BULUNAMADI?
Yaptığınız "savunma"lar o kadar "komik" ki;
Balyoz Darbe Plânı"ndaki "Ege üzerinde kendi savaş uçağımızı düşürüp, Yunanistan"a savaş ilân etmek" konusuna cevap verirken diyorsunuz ki;
"Böyle bir şey olsa; Amerikan ve Rus uyduları ve hatta dünya ajanslarının uyduları, bu durumu anında görüntüler ve daha uçak denize düşmeden, haberi dünyaya duyururlar!"
Mı acaba?..
Unutmayalım ki; "yanlışlıkla" da olsa, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı"nda "Kocatepe" muhribimizi bombalayan da "kendi uçaklarımız"dı!..
Biz, bunu "hemen" değil, "yıllar sonra" öğrendik!..
Hadi, "o zaman teknoloji eskiydi" diyelim, peki "merhum Muhsin Yazıcıoğlu olayı"na nasıl bir kılıf bulacağız?..
Ne yani;
"Uydu"lara ve "modern teknoloji"ye rağmen, Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının içinde bulunduğu "helikopter"in düştüğü yeri tesbit edebildik mi?..
Aradan günler geçtiği halde tesbit edemedik de, enkazı bulan yine "cahil(!) köylüler" oldu!..
Sormak gerekmez mi;
O zaman neredeydi Amerikan ve Rus "uydu"ları?..
"Kör" müydüler, "görmezden" mi geldiler, yoksa "uzay tatili"ne mi çıkmışlardı?..
MANŞETLER TALİMATLA MI ATILIYOR?
Söylenecek söz, verilecek örnek çok...
Bütün mesele "görmek"te!..
"Bakmak"ta değil, "görmek"te!..
Çünkü bu ülkede o kadar "bakar kör" var ki; ya baktığını görmüyor, ya da görmezden geliyor!..
Mesela, BDP"li Hatip Dicle"nin "Habur"da savcı ayarlandı" şeklindeki palavrasını "manşet"lere ve "ekran"lara çıkarıyor da; bir başka BDP"li Sırrı Sakık"ın, "Baykal, 1999 seçimlerinde elçi gönderip, bize ittifak teklif etmiş, hatta CHP"den aday göstermek için 20 militanın adını istemişti" sözlerini görmezden/duymazdan geliyor!..
Oysa Sırrı Sakık, "toplantı mekânları"nı ve "CHP"li elçiler"in isimlerini de zikretmişti...
Ama; ne duyan var, ne gören!..
Öyle ya;
"AK Parti"ye vurmak" varken, CHP"yi köşeye sıkıştırmanın şimdi sırası mı?..
Dünkü AK Parti İl Başkanları Toplantısı"nda konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan; yerden göğe haklı...
Gerçekten de; ekranlardaki "uzman"(!)lar ve gazetelerdeki "azman"lar; ellerine almışlar bir "körük", habire "gerilim" pompalıyor!..
Birilerinin talimatıyla "manşet" atıyorlar!..
"Ama" diyor Erdoğan;
"Her şeye rağmen, bizim rotamız, bizim güzergâhımız, millet egemenliğini kökleştirmektir!"
Öyle sanıyorum ki;
Birileri, işte bu "millet" sözünden büyük gıcık kapıyor, "millet" denildiğinde hafakanlar basıyor!..
"Millet" sözü, onları "illet" ediyor!..
O kadar "illet" oluyorlar ki; "seçim sandığı da neymiş?" deme cür"etini bile göstermeye başladılar!..
Ama, alışacaklar!..
Atatürk de öyle diyordu ya;
"Egemenlik milletindir!"
"Atatürk"ten geçinenler" de alışacak buna!..


Kulaklar "el"siz kaldı!
Bazı şeyleri "zamanında" söylemek lâzım... Çünkü fırsat kaçınca, ah-vah edip, üzülüyor insan... Meselâ, geçtiğimiz Ramazan ayında, Kosova ve Makedonya"ya gidip de, Gostiva şehrinin Vurtok köyünde "Vardar Nehri"nin doğduğu yer"i gezdiğimizde, Ahmet Vardar gelmişti aklıma... "Gidince söyleyeceğim" dedim; "Senin soyadını taşıyan nehrin çıktığı yeri gördüm!"
Ama "ihmal" ettim... Arayıp da söylemedim...
Söyleseydim, ne kadar sevinirdi... Önceki gece vefat ettiğini duyunca, ne kadar üzüldüğümü bilemezsiniz...
Ahmet Vardar, "Vakit"i çok seven bir gazeteci"ydi...
Bir gün Silivri"den arayıp; "Vakit almak için bütün Silivri"yi dolaştım... Buraya daha fazla gazete gönderin" demişti...
Evet, çok üzüldüm... Özellikle de, "kulakların elsiz kalmasına" üzüldüm... Çünkü o, ilgililere "uyarı"larını bile "babacan" bir tavırla yapar; "Oraya gelirsem, kulağını çekerim" derdi... Böyle diyerek nice haksızlığa, nice adaletsizliğe ve nice yolsuzluğa engel oldu...
Cenazesi, dün Fatih Camii"nden kaldırılmış...
Ahmet Vardar ağabeyimize Yüce Allah"tan rahmet, kederli ailesine, yakınlarına ve meslektaşlarına başsağlığı diliyorum.

vakit