Mimar adaylarının görmesi gereken eserler

Yıllara meydan okuyan tarihi yapılar aynı zamanda mimari estetiğin zirve noktaları. Üç mimar, genç mimar adaylarına mutlaka görmeleri gereken yirmi eseri listeledi.

Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Sadullah Paşa Yalısı, küçük Rüstem Paşa Camii ve daha birçok yapı bugün genç mimarların görmesi gereken eserler arasında yer alıyor. Yıllara meydan okuyan bu yapılar aynı zamanda mimari estetiğin zirve noktaları. Mimar Sinan Genim, Cafer Bozkurt, Aykut Köksal genç mimar adaylarına görmeleri gereken yirmi eseri listeledi.

Rüzgârın ılık estiği bir yaz günü sırt çantasını yanına bırakarak yere bağdaş kurmuş bir Japon turist, hayranlıkla Süleymaniye Camii'ni izliyor. Mimar Sinan'ın kalfalık döneminin eseri olan Süleymaniye Camii, Japonya'da mimarlık eğitimi alan genç adamı nazlı bir gelin gibi kendine hayran bırakmıştı. Eline aldığı kalemle bir yandan caminin resmini çizerken diğer taraftan da bir mimar adayı olarak bu yapının gördüğü en güzel yapılardan biri olduğunu ifade etmekten kendini alamıyordu. Süleymaniye Camii, Japon mimar adayını kendine hayran bırakmayı başarmıştı. Gelişen kent hayatı ile birlikte mimarlar da modern binalar tasarlamaya başladı. Dört bir yanımız siteler, alışveriş merkezleri ile dolmaya başladı. Bir güzergâha yolumuz altı ay düşmemişse orada yeni yapılan bir yapı bizi bekliyor olabilir. Büyük sofalı geleneksel Türk evlerine ise neredeyse artık romanlarda rastlar olduk. Yaşamlarımız her geçen gün sitelere hapsolurken evler de geleneksel mimariden nasiplerini alamaz oldu. Gittikçe gelenekten uzaklaşan mimari anlayış, yapılan her yapıda kendini göstermeye başladı. Ne Ankara'da bulunan Hacı Ömer Öztürk Camii ne de Kozyatağı'ndaki modern Mehmet Çavuş Camii Süleymaniye'den, Selimiye'den bir iz, bir ruh taşıyor. Oysa usta mimarlar, mesleğe yeni adım atan gençlerin görmesi gereken yapıları sayarken geleneksel mimari eserleri başköşeye yerleştiriyorlar. Mimar Cafer Bozkurt, Aykut Köksal, Sinan Genim'e genç mimarlara mutlaka görmeleri gereken on yapının neler olacağını sorduk. Kırk yıllık meslek tecrübesi ile mimar Cafer Bozkurt, Batı tipi, modası geçmiş site mimarilerinden, yakın gelecekte hiçbir fonksiyonun kalmayacağına inandığı alışveriş merkezlerinden ve doğanın özelliklerini hiçbir şekilde göz önünde bulundurmadan yapılan otellerden uzak durulması gerektiğini düşünüyor. Bu yüzden gençlerin gözlerini geleneksel yapılara çevirmelerini öneriyor. Aykut Köksal, Antik Çağ'dan Bizans uygarlığına, Selçuklu döneminden Osmanlı'ya uzanan, hem farklılıklar taşıyan hem de bir süreklilik oluşturan kültürel üretimi içinde mimar adaylarının birçok eserden istifade edebileceğini düşünüyor. Sinan Genim ise şehir yapısını görmek isteyenlere Kapalıçarşı'yı tavsiye ediyor. Tabii Balat, Fener ve Sultanahmet'in dar sokaklarından girip eski evleri görmeden de olmaz. Topkapı Sarayı, Ayasofya Camii, Divriği Ulu Camii gibi birçok yapı üç mimarın gençlere önerdikleri ortak yapılar arasında yer alıyor. İşte üç ismin belirlediği listeden mimar adaylarının mutlaka görmesi gereken 20 eser.

Mimar adaylarının görmesi gereken eserler

Ayasofya Camii: 1500 yıllık tarihi olan Ayasofya, sanat tarihi ve mimarlık dünyasının başyapıtları arasında yer alır. Ayasofya'nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de büyük önem taşımaktadır. En eski mozaikler iç narteks ve yan neflerde altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaiklerdir. Figürlü mozaikler 9.-12. yüzyıllarda yapılmıştır. Bunlar İmparator kapısı üzerinde, absiste, çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülmektedir.

Topkapı Sarayı: İstanbul'daki ilk Osmanlı sarayının temeli Fatih Sultan Mehmet tarafından, Beyazıt semtinde atılmıştır. 1454-1458 yılları arasında ahşap olarak yapılan Eski Saray'ın haremlik ve selamlık bölümleri mevcuttu. Yeni Saray'ın (Topkapı Sarayı) yapımına 1466 yılında başlanmış ve 1478'de bitirilmiştir.

Süleymaniye Camii: Süleymaniye Camii klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerindendir. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 26,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya'da da görüldüğü gibi, iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır.

Küçük Rüstem Paşa Camii: 1561 yılında Sadrazam Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştı. Avlu enteresan mimariye sahip, küçük bir teras olup beş küçük kubbe ile örtülür. Merkezî kubbe karşılıklı 4 duvar payesi ve yanlardaki ikişer sütün üzerinde yükselir. Kare mekân köşeleri, kubbeyi destekleyen 4 yarım kubbe ile çevrilidir. İki yan taraf sütunların arkasında galeri gibidir. Giriş cephesi, küçük fakat çarpıcı iç mekan duvarları, devrinin en meşhur İznik çini örnekleri ile süslüdür.

Divriği Ulu Camii: Yapım tarihi 1228-1229'dur. Caminin yapımında mimar ve sanatkâr olarak Ahlatlı Hürremşah ve Tiflisli Ahmet çalışmıştır. Ahmet Şah, annesiyle camiyi yaptırırken eşi Turan Melik de camiye bitişik hastaneyi yaptırmıştır. Ulu Cami'nin vakfiyesi 5 Temmuz 1243 tarihini taşımaktadır. Evliya Çelebi şöyle diyor: "Üstad" mermer, bu camiye öyle emek sarf edip, kapı ve duvarları öyle nakş bukalemun eylemiş ki, methinde diller kısır, kalem kırıktır..."

Kapalıçarşı: Kapalıçarşı'nın temeli 1461 yılında atılmıştır. Dev ölçülü bir labirent gibi, 30.700 metrekarede 60 kadar sokağı, 3600'den fazla dükkânı ile Kapalıçarşı, İstanbul'un görülmesi gereken, benzersiz bir merkezidir. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. İçinde son zamanlara kadar 5 cami, 1 okul, 7 çeşme, 10 kuyu, 1 akarsu, 1 sebil, 1 şadırvan, 18 kapı, 40 han vardı.

Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı: Amcazade Hüseyin Paşa tarafından Anadolu Hisarı ile Kanlıca arasına yaptırılmıştır. Meşrute Yalı olarak da bilinen yapının yalnızca T planlı, zengin bezemeli, ortalı fıskiyeli divanhanesi günümüze ulaşmıştır. Divanhane tasarımı ve bezemeleriyle Türk sivil mimarlığının özgün örneklerindendir.

Sadullah Paşa Yalısı: Yalının Sadullah Paşa'nın kendisinden daha eski, 1770'lerden kalma olduğu tahmin edilmekte. İki katlı yalının ikinci kat çıkmaları eli böğründelerle desteklenir. Geleneksel Türk konutlarında olduğu gibi, iki katında merkezi sofalar ve köşelerde kapıları sofaya açılan sekiz oda vardır. Üst kattaki sofa ise beyzi ve kubbelidir. İçindeki süslemeler, tavan ve duvar resimleri görülmeye değerdir. 350 metrekare alandaki yalı, barok iç plan üzerinde geleneksel Türk yapı tarzında inşa edilmiştir.

Ankara Kale İçi: Kentte askeri bir garnizon bulunduran Hititler tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Bugün kale içindeki değişik dönemlerden kalmış birçok eski Ankara evi bulunmaktadır. Kaleiçi Mahallesi'nde bulunan eski Ankara evleri, sur duvarları ile çevrili dar ve dik bir alanda konumlandıkları için, planları dar alanlardan en çok faydalanmayı gözeterek yapılmış. İki ya da üç katlı olarak ahşap, kerpiç ve tuğladan inşa edilmişler.

Kılıç Ali Paşa Camii: Mimar Sinan'ın eseridir. 1580 yılında yapılmıştır. Türbe, medrese ve hamamdan oluşan bir de külliyesi vardır. Kubbenin iki yanındaki yarım kubbeler, diğer iki yanındaki kemerler ve destek duvarlarıyla cami Ayasofya'nın küçük boyutta bir kopyasıdır.

Sait Halim Paşa Yalısı: Rıhtımındaki iki aslan heykelinden dolayı "Aslanlı Yalı" ismiyle de anılan Sait Halim Paşa Yalısı, neo-klasik tarzda inşa edilmiş olup, 19. yüzyılın son çeyreğine aittir. Üslubuna uygun olarak, daha sakin dış görünüşüne karşın, dekorasyonunda ağır arabesk unsurlar kullanıldığından, küçük bir Arap sarayını andırır.

Galata Kulesi: 1384 yılında Cenevizliler tarafından Galata surlarına ek olarak yapılmıştır. 1402 yılında 4. Haçlı seferinde geniş çapta tahrip edilen kule 1445-1446 yılları arasında yükseltilmiştir. Osmanlı hükümdarı II. Murat ile yakın ilişkiler kuran Cenevizliler padişahın yardımıyla kulenin yanına ikinci bir kule inşa ettiler ve kuleye de II. Murat'ın adını verdiler.

Efes Yamaç Evleri: Evlerin ilk inşa tarihi M.S. 1. yüzyılın başına değin uzanır. Bununla birlikte Heraklius (M.S. 611-641) dönemine değin kullanılan evler, bu süre içinde çok kez restore edilmiş ya da değişikliğe uğramıştır. Merdivenli yollara her terastan bir evin kapısı açılır. Hepsi peristylli (ortadan küçük avlulu) olup, odalar bu avlu çevresinde dizilmişlerdir. Çoğunluğu üç katlı olan bu evlerin ortasındaki bu peristyl 20-25 m'yi geçmez. Dört tarafı sütunlu, tabanı mermer kaplıdır.

İstanbul Küçük Ayasofya: İstanbul'un Küçükayasofya semtindeki cami, kiliseden camiye çevrilmiştir. 6. yüzyıldaki Ahagios Petros ve Ahagios Paulos bazilikası 1497'de cami olmuştur. 8 köşeli ana kubbesi bulunmaktadır. 36 odalı geniş bir bahçesi ve bunun ortasında şadırvanı vardır.

Milet İlyas Bey Camii: Menteşeoğlu İlyas Bey tarafından 1404 yılında yaptırılan caminin avlusu medrese ve imaret odaları ile çevrilidir. Caminin karşısındaki türbede İlyas Bey yatmaktadır. Düzgün mermer bloklarla inşa edilen caminin en ilgi çekici özellikleri mukarnaslı nişlerle süslü gösterişli mihrabı ve camiye karakteristik görünümünü veren, eyvan türü büyük bir kemerle dışa açılan ana cephesidir.

Edirne Selimiye Külliyesi: Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği Selimiye Camii gerek Mimar Sinan'ın gerek Osmanlı mimarisinin en önemli başyapıtlarından biridir. Caminin dört köşesinde bulunan her biri üç şerefeli 380 santimetre çapındaki minareler 70,89 metre yüksekliğindedir. Minarelerin alem dahil yükseklikleri bazı kaynaklara göre 84, bazılarına göreyse 85 metredir.

İkinci Beyazıt Külliyesi Sağlık Müzesi: Edirne'de, İkinci Beyazıt Külliyesi içinde bulunan müze. Külliye içinde 1488'den beri yer alan darüşşifa (hastane), 1886-1887 Osmanlı Rus Savaşı'na kadar aralıksız 400 yıl hastalara hizmet verdi. Ruh ve akıl hastalarının müzik, su sesi ve güzel kokularla tedavi edildikleri bu tarihi mekan, 1997 yılından bu yana Trakya Üniversitesi tarafından müze olarak kullanılmaktadır.

Kadırga Sokullu Camii: Eğimli bir arazide, tek minareli, tek kubbelidir. Sokollu Mehmet Paşa'nın İstanbul'da iki yerde kendi adını taşıyan camilerden biridir ve eşi adına yaptırdığı camidir. Öteki cami ise kendi adına yaptırdığı olup, Azapkapı'daki Sokollu Mehmet Paşa Camii (AzapkaAspendos:

Aspendos: Aspendos, Serik ilçesinin 8 kilometre doğusunda, Köprüçayı'nın dağlık bölgesinden düzlüğe ulaştığı yerde M.Ö. 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş ve antik devrin mamur zengin kentlerinden biridir. Buradaki Tiyatro M.S. 2. yüzyılda Romalı'lar tarafından inşaa edilmiştir. Kent biri büyük, biri küçük iki tepe üzerine kurulmuştur.

Sinan Paşa Camii: Mimar Sinan'ın eseri olan bu cami dikdörtgen bir plan üzerine oturtulmuştur. Merkezi kubbe kemerlerle altı köşeli bir şekilde sütunlara dayandırılmış olup iki yanda ikişer kubbe bulunur. Kurulduğundan bu yana çeşitli tarihlerde onarım görmüştür.

Kültür Sanat Haberleri

İranlı ressamın tablosu Hz. Ali’nin (k.v.) türbesine asılacak
Hamaney'in kişisel kütüphanesinde hangi kitaplar var?
Türkiye, İran'a ait 55 tarihi eseri iade etti
Hollywood'da Aptal Asyalılar, Tehlikeli Afrikalılar, Ahlaksız Latinler, Zalim Ruslar
Bugün İran’da “Kızlar Günü”