Mısır"da da, taşlar/piyonlar yerinden oynadı..

Selâhaddin Çakırgil

İnsanoğlunun zihni bazen ne tuhaf şeylerle meşgul oluyor..

Tam da o gün, internet sitelerinde, miladî takvimin bir ilginç rakam oyununa dikkat çekiliyordu..

11022011..

Yani, miladî-2011 yılının ikinci ayının 11"inci günü..

Ama, bu rakamları ister tersinden diziniz; isterse, ortasından ikiye bölüp diğer tarafın üzerine gelecek şekilde katlayınız, simetrik olarak üstüste çakışıyorlardı..

Halbuki, zaman ezelden ebede doğru akıp gidiyor..

Bu gibi benzerliklerde bir özel mâna aramak nedir ve niyedir?

Ama, bir başka rakam ve tarih benzerliği benim de zihnimi meşgul etmiyor muydu, aynı gün?

Çünkü, 11 Şubat günü, İran"da, Şehinşahlık düzeninin pılının- pırtısının tarihin hamanına veya çöplüğüne gönderildiği gün idi.. Ve, tam da o gün, Mısır"da Husnî Mubarek"in 30 yıllık iktidarının son bulmasını iştiyakla bekliyordum..

İçimde, onun, artık kaçınılmaz olduğunu düşündüğüm düşüşü de aynı güne denk gelse diye bir arzu yok değildi..

Evet, 32 yıl önce, 11 Şubat günü İslâm İnkılabı gerçekleşmişti..

Ama, bu rakamlara hiç önem vermiyelim demiyorum, ama, fazla önem verirsek, bu da bizi, "hurûfî"liğin en önemli isimlerinden olup, Azerbaycan"da  miladî -14. asrın sonu ile 15. asrın başında yaşamış olan ve kitleleri derin itiqadî fitnelere sürüklediği gerekçesiyle derisi yüzülerek öldürülen İmaduddin Nesimî"nin 32 rakamını kutsaması gibi bir acaib noktaya sürüklemez mi?

Evet, bâtınîliğin önemli isimlerinden olan Nesimî, varlık âleminin, hilqatin sırrının 32 rakamında saklı olduğunu iddia eder ve bunu isbatlamak için, insanın başında da bu 32"nin gizli işaretlerini keşfederdi..

Şöyle ki, insanın başında 7 delik vardı: İki göz, iki kulak, iki burun deliği ve bir de ağız..

Bunların bir de bedenin içindeki simetrisi (!) vardı; eder, 14..

Bunların bir de mâna âlemindeki izdüşümü (!) vardı, bu 14 rakamının, eder, 28..

Ama, dört rakam daha gerekliydi..

Bunun için de, Nesimî, iki kaş"ı da ekler ve 30"u bulur, bu kaşların sathî olduğunu düşünüp, bünye içinde yerinin olmadığını söyleyerek, sadece mâna âlemindeki izdüşümünü ekler ve 32 rakamını bulurdu..

"Herşey, otuz ikidir otuuz iki.." nakaratıyla biten azerice şiirleri ünlüdür, Nesimî"nin..

mısraları ünlüdür.

Hani, tv. ekranlarında, bazı âyet numaralarından hareketle,  bazı tarihî hadiselerin vukubulacağının önceden bildirildiğini keşfettiğini iddia eden (ve bu son zamanlarda sesi sadası pek çıkmıyor, inşaallah o saplantılarından kurtulmasını temenni ettiğim) bir doktor vardı ya, onunkine de bir diğer hurûfîlik denilebilirdi..

Sen aklımızı koru, Allah"ım..

*

Evet, 11022011 rakam dizisinin açılımı olan 2011 yılının ikinci ayının 11"nci gününde.. Ve de, İran"da "İslam İnkılabı"nın zafere eriştiği günün 32. yıldönümünde, Mısır"daki 30 yıllık Mubarek rejimi çöktü ve daha doğrusu 1952"deki "Hür Subaylar İhtilali"nden beri 60 yıla yakın zamandır devam eden Nâsır- Sedat- Mubarek çizgisi ve o çizgi üzerinde birbirine takib eden kadroların tahakkümü 11 Şubat 2011 günü bütünüyle çöktü..

*

Bir gün öncesinde asla istifa etmiyeceğini açıklayan Husnî Mubarek"e inad, Cuma günü, daha bir, onmilyonlar halinde bütün Mısır şehirlerinin meydanlarında "Git, istemiyoruz seni, Mubarek!" diye feryad eden insanların feryadı karşısında, akşam karanlığı basarken, saat 18.00"de, Husnî Mubarek"in yerini alması beklenen ve onun bütün zulümlerine, onyıllardır gözcülük yapmış olan ve CIA"in has adamı ve siyonist İsrail rejiminin gözbebeği  ve son günlerde Mubarek rejiminde C.Başkanı  Yardımcılığı"na da getirilen Omer Suleyman  ekranda gözüktü ve Mubarek"in istifa ettiğini ve ülkenin idaresini orduya bıraktığını ilan ediverdi, titrek bir ses ve sararmış bir çehre ile..

Sadece Mubarek değil, Omer Suleyman ile Hükûmet, Meclis ve onlara bağlı yüksek bürokratlar da safdışı olmuşlardı..

Bu istifa haberi açıklandığı zaman, elbette ki, hemen bütün Mısır şehirlerinin meydanlarını dolduran milyonlar sevinç gözyaşları döküyorlardı..

Nasıl olmasın ki, öldü sanılan Mısır toplumu ayağa kalkmış, harekete geçmiş, korku duvarını yıkmış ve 30 yıllık bir zorbayı ve emperyalist güçlerin kuklasını devirebilmişti..

Ben de sevindim, duygulandım, gözlerim yaşardı, elbette..

"Elhamdulillah..'  ve "Allah"u Ekber" dedim; dostlarla tebrikleştim..

Ve de 32 yıl öncesine gittim..

32 yıl önce bugünlerde, İstanbul'da arkadaşlarla haftalık 'Tevhîd'  dergisini yayınlarken, Şah rejiminin ayakta kalabilmek uğruna hergün binler -onbinler halinde insanları, makinalı tüfeklerle delik deşik eder ve tankların paletleri altında ezerken; bütün dünya da milyonların hançeresinden yükselen  Allah'u Ekber sadası ile adeta sarsılıyordu..

Ve yüreğimiz kan ağlıyarak gelişmeleri takib ediyor ve tâgût rejiminin çökeceği ânı heyecan içinde bekliyorduk; kulağımız Tahran radyosundaydı ve Şah düzeninin güç gösterisini devam ettiren yayınlar devam ediyordu.... Ve nihayet, bir ânlık bir karışıklık ve yayın kesilmesini takiben, spiker olmadığı ve mikrofonla konuşmayı bile bilemediği anlaşılan sıradan bir insanın bir çığlık halindeki sadası yükseldi:

-İncâaa, sadâa-y'i Cumhûuurîii-y-iii İslâmî-y-iii İraaan...' (Burası İran İslam Cumhûriyeti'nin Sesi..)

Ve arkasından, korkunç bir feryad patlaması halinde 'Allah'u Ekber!'  sesleri..

Evet bir özel radyodan değil, devlet radyosundan yükseliyordu bu sadâ..

Şah rejiminin en önemli kalelerinin düştüğü haberini böylece alıyor, şükür ve sevinç gözyaşları arsında birbirimizle tebrikleşiyorduk..

*

Ve tam 32 yıl sonra aynı günün akşamı, bu kez, Nil kıyılarındaki bir diğer tâğûtun çöküşüne şahid oluyorduk..

80 milyonluk Mısır diyarındaki mustaz'af kitlelerin kanını emen bir diğer tâgût daha tarihin çöplüğüne fırlatılıyordu..

100 yıla yakın zamandır, başındaki tâğûtî yönetimlere karşı, üzerine ölü toprağı serpilmişcesine ses-sadâ yükseltemediği için, hemen bütün diğer müslüman toplumları hayrete düşüren, fdaha bir umutsuz hale getiren Mısır halkı sonunda öylesine bir patladı ki, mazlûmiyet feryadlarının ve gözyaşlarından meydana gelen sosyal bir sel tûfanının karşısında   kimse duramaz oldu..

Evet, adeta öğretilmiş bir çaresizlik girdabında bulunan bu halk, ilk kez, hayatiyet işareti veriyor ve etrafını kuşatan korku duvarlarını parçalıyor, zâlim güçlerin saraylarının temellerini dinamitliyordu..

Öyle bir halk ki, bu zamana kadar sadece bazı zafer gösterileriyle veya Umm Kulsum teraneleriyle harekete geçmiş ve siyonist İsrail rejiminin karşısında perişan olan, başlarındaki aslan görünüşlü tâğûtların elinden taddığı ağır yenilgiler ve izzetsizlikle boynunu daha bir bükmüş, başını eğmiş olan bu halk ilk kez, böylesine izzetli bir şekilde başkaldırıyor ve semeresini de alıyordu..

İnsanı heyecanlandıran ve gelecek için daha bir umutlandıran da bu qıyâm şuûru..

Gerçi, 30 yıl önce Enver Sedat öldürüldüğü zaman da çok heyecanlanmış ve 'artık kimse bundan daha kötü olamaz..' dedirtmişken,  Husnî Mubarek, kazı bağırtmadan yolmak taktiğiyle Mısır halkın 30 yıl daha, zillet içinde bırakmış, ezmiş ve emperyalistlere ve hele de eeemperyalizmin Ortadoğu'daki ileri karakolu durumunda olan siyonist İsrail rejimine uşaklığın en şerefsiz hizmetlerini sunmuştu.. 

Elbette ki, emperyalist odaklar bu mücadeleyi saptırmak ve gelişmelerin yönünü kendi stratejilerine ve menfaatlerine göre yönlendirmek isteyeceklerdir.. Ama, Mısır'ın, uyanan bu  müslüman halkı inşaallah bu noktada da, biraz daha şuûrlanmış olarak, o entrikalara gelmiyecek ve başta 'bilad-ı arab /arab diyarları'  olmak üzere, müslümanlar daha bir şuûrlanacak ve güçlenecektir..

*

Dünya dengeleri bir daha alabora olmuş ve emperyalistlerin bir piyonu devrilmiştir.. Mısır halkının ve hepimizin yaşadığı bunca zilletlere bir tepki olarak ortaya çıkan bu şanlı qıyâmın emperyalistlere hizmet edecek yeni piyonların ortaya çıkmasına fırsat ve imkan vermeyeceği umulur.

Bundan sonra da, bu müslüman halkı sindirmek veya uyutmak yöntemleriyle Nâsır- Sedat- Mubarek çizgisini sürdürmek isteyenler olabilir, ama, bu halk artık, kendi hayatı ve izzeti için sergilediği ve İslam Milleti'nin tamamına şeref veren qıyâmının şuûr, izzet ve lezzetini heba ve heder etmiyecektir, inşaallah..

haksöz