Dünkü haberimizde okuduğunuz gibi, Perşembe günü Başbakan’la birlikte Elazığ ve Malatya’daydık... Elazığ’daki mitingte en az 35-40 bin, Malatya’daki mitingte ise “polisin rakamları”na göre “75-80 bin”, bana göre 100 bin insan vardı...
Ama benim gözlerimle gördüğüm, daha doğrusu, “ucunu-bucağını göremediğim” insan sayısı “100 bin civarı”ndaydı...
Hemen herkesin hafızasına “Balıkesir ve Adıyaman mitingleri” kazınmış... Gazeteci arkadaşlar da Balıkesir’den söz ediyor... Ben de farklı düşünmüyordum. Balıkesir ve Adıyaman mitingleri, “katılım” bakımından, gerçekten de “rekor”u elinde bulunduran mitinglerdi...
Ama, “Malatya”yı gördükten sonra, dedim ki; “Rekor Malatya’ya geçmiştir.”
Gerek Elazığ’da, gerek Malatya’da; Başbakan Tayyip Erdoğan platforma çıkmadan önce, 3 meslektaşım, yani Sabah’tan Mahmut Övür ve Akşam’dan Murat Kelkitlioğlu ile birlikte platforma çıkıp, “insan seli”ni yerinde gördük... Sanki bütün Elazığ İstasyon Meydanı’na ve bütün Malatya Belediye Meydanı’na akmıştı.
“MONTAJDIR, MONTAJDIR!!!”
Hele Malatya...
Platforma çıkıp, “ucu-bucağı görünmeyen insan seli”ne bakınca, tek kelimeyle şaşırdım... İnanın, ben böyle bir “insan seli”ni; “28 Şubat Süreci”nde “Başörtüsü yasağı” ve “İmam Hatiplerin kökünü kazımayı” amaçlayan “8 Yıl Kesintisiz Eğitim Yasası”nı protesto için düzenlenen “Sultanahmet Mitingi”nde görmüştüm...
Kalabalığa bakıp, “şaşkınlık”la geri dönerken, platforma çıkıp “halka seslenmek” için bekleyen Başbakan Tayyip Erdoğan’la göz göze geldik...
“Yüzümdeki şaşkınlığı” görünce sordu;
“Hayrola, ne oldu?”
Dedim ki;
“Muhteşem bir kalabalık.”
Anlamlı anlamlı gülümsedi ve “ironik bir ses tonuyla” dedi ki;
“Montajdır!!! Montajdır!!!”
Açık ve net söyleyeyim;
Ne “montaj” var,
Ne de “taşıma” kalabalık...
Gazetelerde ve televizyonlarda yayınlanan “miting görüntüleri”nin “montaj” olduğunu, ya da “taşıma kalabalık” olduğunu kim iddia ediyorsa, “laga-luga”yı bırakacak ve gelecek, yerinde görecek “insan seli”ni...
Görecek ve diyecek ki;
“Bu fotoğraflarda bir Başbakan Tayyip Erdoğan var, bir de onu bağrına basan millet.”
Olay budur.
Tablo budur.
Manzara budur.
“Gerçek” de budur.
2 YABANCI AJANSIN TEMSİLCİLERİ
Gerek Elazığ’da gerek Malatya’da, mitingleri izleyen, daha doğrusu “meydanların fotoğrafı”nı çeken “2 yabancı ajans temsilcisi” vardı.
Çekmişler fotoğrafları, geçmişler “merkez”lerine... Biraz sonra, “merkez”den telefon gelmiş...
Sormuşlar;
“Bu fotoğrafları siz çektiniz değil mi?.. Fotoğraflardaki insan seli gerçek değil mi?.. Montajlama filan yok değil mi?”
Fotomuhabiri cevap vermiş:
“Gönderdiğim fotoğraflar, birinci kattan çektiğim fotoğraflardır... Henüz ikinci kata çıkmadım!.. Bu insan seli, daha yüksekten herhalde daha iyi görülür.”
Hasılı kelâm;
“Miting fotoğrafları”na bakıp, “şaşkınlık” geçiren ve inanamayıp, “montaj” demek zorunda kalanların yapacakları “tek iş” var...
Alacaklar bir uçak bileti,
Gidecekler miting meydanına!..
Görecekler “montaj” mıdır,
“Millet gerçeği” midir?..
PANKART... AFİŞ... SLOGAN
Platformda “insan seli”ni izlerken “pankart ve afişler” çekiyor dikkatimi...
Pankartta bir “Erdoğan” fotoğrafı var, yanında şunlar yazıyor:
“Sen, bizim kabul olmuş dualarımızsın.”
Bir başka pankartta ise “Paralel Medya”ya anlamlı mesajlar var:
“Bugün, Malatya
Taraf’ını belli ediyor...
30 Mart’ta
Zaman’ı durduruyor.”
Bir de “üç genç kız”ın açtığı bir pankart var... Şunları yazıyor:
“Erdoğan’a sevgimiz, Anayasa’nın ilk üç maddesi gibi; Değişmez, Değiştirilemez, Değiştirilmesi teklif dahi edilemez.”
Sormak gerekmez mi;
Bu “sevgi” de mi montaj?..
Bu “ilgi” de mi montaj?..
Miting meydanlarında atılan “Dik dur eğilme, Türkiye seninle” sloganları da mı montaj?!?..
Meydan civarında dolaşıyoruz... Bir pankart çekiyor dikkatimi... Hemen deklanşöre basıp, fotoğrafını çekiyorum...
Şöyle yazıyor:
“Benim Başbakanım.”
Afişteki bu söz, bana; “Benim bakanım... Benim milletvekilim... Benim polisim... Benim müsteşarım” diyen Başbakan’ın konuşmalarını hatırlattı.
Demek oluyor ki;
Millet de böyle sahipleniyor;
“Benim Başbakanım.”
Hani, Başbakan; sık sık “Millet ne derse o” diyor ya; millet, “Benim Başbakanım” deyince, Başbakan da “Benim bakanım” diyor... Tıpkı, “Benim ülkem... Benim bayrağım... Benim milletim” der gibi...
KOMŞUMUZLA KARŞILAŞMAK
Elazığ’daki miting meydanında, “birçok Akit okuru” ile karşılaştık... Ama en ilginç karşılaşma, “30 yıl önce Fındıkzade’de oturduğumuz dönemde komşumuz” olan ve o zamanlar “lise”de okuyan bir hanımla karşılaşmamız oldu...
Arkamdan “Hasan Abi” diye seslenince; döndüm, baktım... Ama, tanıyamadım...
Dedi ki;
“Ben Nilüfer... Gülbahar Hanım’ın kızı Nilüfer... Evlendikten sonra Elazığ’a geldim, burada oturuyoruz... Ablama selâm söyle.”
Bizim Nilüfer; meğer 1986-1991 yılları arasında “hakim”lik, daha sonra “serbest avukatlık” yapan, 2001’de “AK Parti kurucuları” arasında bulunan, 2011’de de “AK Parti’den Elazığ Milletvekili” seçilen Şuay Alpay’ın “eşi” imiş, iyi mi?..
30 yıl önce “liseli bir genç kız” olan Nilüfer, bugün “3 çocuk annesi bir hanım” olarak çıktı karşıma...
Hem şaşırdım, hem de “yaşlandığımı” anladım... Hani, “dünya küçük” derler ya; bunu Elazığ’da bizzat yaşadım...
Bu vesileyle, Şuay Alpay’a ve eşi Nilüfer hanım ile Elazığ halkına sevgi ve saygılarımı sunuyorum...
SEÇİMLERDE NE OLUR?
Elazığ demişken; “12 Eylül Referandumu”nda Elazığ halkı “yüzde 82 evet” demiş... Hayır’ın oranı, “yüzde 18.”
Bütün partiler, “AK Parti’ye karşı ittifak” yapsalar da, AK Parti Belediye Başkan Adayı Mücahit Yanılmaz rakipsiz gibi görünüyor.
Elazığ halkı, o kadar iddialı ki; “Sadece Elazığ merkezini değil, bizde olan 6 ilçe sayısını daha da arttıracağız” diyor.
Malatya da öyle... AK Parti’nin genel seçimlerdeki oyu yüzde 68... Bu seçimde de, bir “patlama” yapıp, “rekor” kıracaklarını söylüyorlar...
“Montaj ve dublaj” taifesi; bakalım o zaman da “montaj” diyebilecek mi?..
30 Mart’a az kaldı...
BU SAATTEN SONRA!
Elazığ ve Malatya’daki “insan seli”nden sonra, Ankara’ya dönüyoruz...
Tabiî; Başbakan Tayyip Erdoğan’dan; hem “miting”lere, hem de “gündem”e dair değerlendirme yapmasını istiyoruz...
Erdoğan, Elazığ’dan da, Malatya’dan da son derece mutlu...
“Adını kullanmak istemediği” CHP’nin İstanbul Adayı Mustafa Sarıgül’ün, “bir vatandaşı yumruklaması” olayıyla ilgili olarak dedi ki;
“Anketler, onun gittikçe düştüğünü gösteriyor... Bu da onun kimyasını bozuyor... Biliyor ki, kaybederse her şeyini kaybedecek!”
Ya “Pensilvanya” için ne diyor Başbakan?.. Özetle diyor ki:
“Keşke böyle olmasaydı... Ama, Pensilvanya’nın tavrı, milleti AK Parti’de kilitledi... Açık söyleyeyim, biz iyi niyetimizin kurbanı olduk.”
Peki, bir “yumuşama” veya “geri adım” sözkonusu olabilir mi?..
Hayır... Erdoğan “kesin kararlı” ve bu kararlılığını şöyle ifade ediyor:
“Bu saatten sonra geri adım atamayız, sessiz de kalamayız... Bu yapıya ve bu yapılanlara müsaade edemeyiz... Camia ile bir sorunumuz yok ama Abi’lerden oluşan karar mekanizmasına karşı gerekenler yapılacak...
Mitinglerdeki kalabalık, Pensilvanya’nın başlattığı olaylar milleti iyice birbirine yakınlaştırdı, AK Parti’ye olan bağlılığını daha da pekiştirdi. Bu olayın özeti; iyi niyetimizin kurbanı olduk... Müslüman iyi niyetli olur. Biz, bu iyi niyetimizin karşılığını ihanet olarak aldık... AK Parti’ye yasa, hukuk dinlemeden bazı yargı ve emniyet mensupları aracılığıyla belden aşağı vurdular.
Böyle bir durum karşısında sessiz kalamazdık.
30 Mart seçimlerinin hemen ardından adımlar atacağız. MGK’da da ulusal güvenliğimizi tehdit eden unsurlarla kararlılıkla mücadele kararı çıktı. Bu tür önlemleri yürütme alır. Biz de; gerek ben, gerek bakanlarım, çalışmalara başladık.
30 Mart sonrası paralel yapının saldırılarının durup durmayacağını söylemek için biraz erken... Ancak muhalefetin söylemiyle birlikte bakıldığında, saldırıların durmayacağını düşünüyorum. Bütün işaretler saldırıların cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar devam edeceğini gösteriyor. Kimi yerlerde ittifaklar kuruyorlar. Bunlar yasal ittifaklar değil. Birbirlerinin lehine adaylıktan çekiliyorlar.”
Bu ayrım çok önemli...
“Cemaat’in tabanı”na, onların “hizmet”lerine kesinlikle dokunulmayacak ama “darbe girişimi”nde bulunan “Abi”lere yani “karar mekanizması”na mutlaka dokunulacak...
Herhalde 30 Mart’tan sonra...
“BAŞBUĞ KARARI NORMAL”
Başbakan; Haberal ve Balbay’la ilgili kararlardan sonra, İlker Başbuğ’a tahliye yolunu açan AYM kararı için de “Gayet normal” diyor...
“Zaten” dedi;
“Baştan beri İlker Başbuğ’un tutuksuz ve de Yüce Divan’da yargılanmasını istedim... Öyle ya, herhalde kaçacak değildi.
Balyoz davasını alelacele hallettiler. Ergenekon’da halen gerekçeli karar hazırlanmadı. Burada bir katakulli olduğu çok açık. Bu davalarda haksızlığa uğrayan insanlar var. Çok ciddi sayıda tutuklu insan var. Bütün bu davalarda intikam hissiyle hareket ettiler. Kısacası paralel yapı, bu davalarda görevini icra etti.”
4. DÖNEM’E AÇIK KAPI
Başbakan, “4. dönem olur mu?” şeklindeki sorumuza; hadi, “yeşil ışık yaktı” demeyelim de, sanki “açık kapı” bıraktı...
Şunları söyledi:
“3 dönem görev yaptıktan sonra bir dönem dinlenme kararımdan vazgeçmiş değilim. Koltuklara yapışmamak lazım. Bizim bu kararımız vatandaşta çok ciddi bir sempati uyandırdı. Vatandaş bunu benimsedi. Bizim tüzüğümüzde bu var. Tüzükle oynama hakkı AK Parti Genel Kurulu’nun... Ben de dedim; bu seçimde birinci parti çıkmazsam siyaseti bırakırım. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli neden çıkıp bunları söyleyemiyor.”
Sayın Başbakan’a;
Şirinevler’den 82 yaşındaki Muhittin Çiçek amcanın da, “Başbakan, ülkesini ve milletini seviyorsa, bir dönem daha kalsın” talebini ilettim.
Güldü!.. Dedi ki;
“Dördü kabul etsek,
Bu defa 5 derler.”
Anladığım o ki, Tayyip Erdoğan’ın; “İllâ da Köşk’e çıkmak” gibi bir saplantısı yok...
Dolayısıyla, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yanlış sahada top koşturuyor... 30 Mart’ta “mahalli seçim” yapılacaksa, Bahçeli, “Cumhurbaşkanlığı” seçimini gündeme taşıyor ki, bence boşa kürek çekiyor..
..........
Erdoğan’la sohbetimiz tamamlandıktan sonra, 22.00 uçağı ile Ankara’dan İstanbul’a dönüyorum...
Gelir-gelmez de, doğru yatağa...
Acayip yorulmuşum...
Başbakan ise, “5-6 saatlik uyku” ile, dün de Eskişehir’deydi...
Buna “bünye” dayanmaz,
“Türkiye sevdası” olmasa...
***********************************************************************
Erdoğan, bu mücadelede yalnız bırakılmamalı
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Elazığ ve Malatya mitinglerini izleyen biz gazetecilerle sohbetinden sonra katıldığı “Atv-AHaber ortak yayını”nda yaptığı açıklamalar, son derece çarpıcıydı...
Görüldü ki, Erdoğan “Paralel Yapı ile mücadele”de son derece kararlı... Ama, “bazı bakan ve milletvekilleri”nde aynı kararlılığı görememekten dolayı da rahatsız... “Bu ülkede yeni bir istiklâl mücadelesi veriliyor, ama...” deyip ekliyor: “Ama bazı bakan ve milletvekillerimiz, birilerini incitmemek için kenarda duruyor... Oysa, bunlar Cemaat filan değil... Bunlar, dini bir örgüt de değil... Bunlar siyasi örgüt, hatta intikam timi!”
Erdoğan, bu mücadaelede “yalnız” bırakılmamalı, her ne olursa olsun “yanında” olunmalı, “destek” verilmeli...
Bazı AK Partililer; “Cemaati karşımıza almayalım” diye düşünüyor olabilir...
Ama, ortada “Dini bir cemaat” yok... Ortada, “darbe için örgütlenmiş” bir yapı var... Kaldı ki, “Cemaat’in tabanı”na bir şey diyen yok...
Hedef, “karar mekanizması.”
Bu durumda;
Bütün AK Partililer ve hatta “Solcular-Liberaller” bile “Erdoğan’ın yanında” yer almalıdır.
Aksi halde ne AK Parti kalır, ne de Türkiye!..
Herkes, aklını başına alsın!..
yeniakit