Başkan Erdoğan bir noktayı daha tartışmaya açtı; ‘CHP’nin İş Bankası’ndaki hissesinin hazineye intikali gerekir’ diye.. Maalesef, ülkemizde tartışılması üzerinde zihinlere bile kelepçe vurulduğu için ele alınamayan, birçok tabu’lar, kutsanmış yasaklar vardır. Bu konu da bunlardan birisi.. *** Bu konuya matbuatta ilk temas edenlerden birisi, sanırım, ‘fakir’dir. 42 sene öncelerde, 1976’larda, Millî Gazete’de konuyu ele alan bir yazı yazmış ve bazı kitaplarda yazılı bilgilerin günlük matbuata yansıtılması, epeyce ilgi uyandırmıştı. Konu bilinmiyor değildi ama mâlum ‘koruma kanunu’nun pençesine düşmek korkusu ile, kenarından teğet geçiliyordu. Konunun iyice anlaşılması için şu bir-iki noktanın yerli yerine oturtulması gerekir. *** MK’in, resmî tarih kitaplarında fakir bir ailenin çocuğu olduğu iddia edilse bile; çok zengin de olmasa bile, orta halli bir aileye mensup olduğu anlaşılıyor. O halde, 1924 yılında Mahmûd Celâl (Bayar) Bey’e kurdurduğu İŞ Bankası’nın yüzde 38’lik asıl kuruluş sermayesinde, kendi öz serveti gibi gösterdiği büyük serveti nereden bulmuştu? Kısaca söyleyelim: Bu para, Hind Müslümanlarının (ki, henüz Pakistan diye ayrı bir ülke ve devlet yokken), Osmanlı’nın o son demlerinde Hılafet merkezi İstanbul bile tehlikeye düşünce, -Muhammed İqbâl’in de çabası ile - tertip olunan yaygın kampanyalarda düzenlenen altınlardan oluşuyordu ve tabiatiyle o mücadelenin görünürdeki liderlerinden MK Paşa’ya teslim edilmişti. Bazı kemalist yazarlar kitaplarında, o paranın ‘gazâ’ (İslam uğrunda verilen savaş)’da kullanıldığının dünyaya vereceği cihanşumûllük mesajının ‘olumsuz’ (!?) etkisinden kurtulmak için, bu yolun tercih edildiğini yazmışlardır. *** MK, 5 Ekim 1938 tarihinde, yani, ölümünden 35 gün önce ve hastalığının oldukça ilerlediği bir demde, yazdırdığı vasiyetnâmesinde, üzerindeki menkul ve gayrimenkul yığınla emval ve servetlerin geleceğini belirlerken, -kendi çocuğu olmadığı için- ‘Manevî evlâdım’ dediği birkaç kıza ödenecek aylıkları bile göstermiştir. Ki, bunlardan birisi olan ve birkaç sene önce ölen bir ‘manevî kız’ın, ömrünün son demine kadar ayda 8-10 bin lira yetim maaşı aldığı ve bu meblağın yetmediğinden şikayet ederek daha fazla maaş ödenmesine dair taleplerinin olduğu medyaya yansımıştı. Konumuzla ilgili olan husus ise, İş Bankası’ndaki yüzde 38’lik hisse idi. MK, bu hisseyi, -yüzde 10’unun kâr payının Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na verilmesi şartiyle-, Cumhuriyet Halk Fırkası’na bırakmıştı. Yani, CHP hisselerin yüzde 38’inin mirasçısı idi. Sadece yüzde 10’unun geliri o kurumlara aid idi. Hattâ bir ara, CHP o kurumlara ayrılan paralara bile el koymak istemiş, konu yargıya taşınmıştı. *** Bir diğer konu da, yanlış anlaşılmamalı.. 1923-50 arası, 27 yıllık dönem, ‘tek parti dönemi’ değil, ‘parti-devlet’ dönemidir. Devlet mekanizmasını o partinin temsil ettiği, ‘jakobenist’ bir dayatma halinde kabul edilmekteydi. Kanunlar da ona göre yapılmıştı. MK ölünce de durum öyle devam etmiştir. ‘Parti-Devlet’, 1950 yılında sona erince.. MK’in vasiyeti de, hukukî açıdan devlete intikal etmeliydi. Ama bu konu netâmeli olduğundan dokunulamadı. Şimdi, CHP Gn. Başkanı KK, o ‘yağlı kuyruk’ ellerinden alınabilir korkusuyla, ‘Biz İŞ Bankası’nın ortağı değil, sadece MK’in hisselerinin temsilcisiyiz..’ diye, telaşlı kelime oyunları yapıyor.. Ayıp, herkesi kör sanıyor.. Sanki, mevcut hukuk sisteminde böyle bir mirasçılık durumu varmış gibi.. *** Asıl ders alınacak acı durum ise, Hind Müslümanlarının hangi İslamî niyetlerle verdikleri paraların burada hangi İslam-dışı ve hattâ karşıtı hedefler için kullanıldığı hususudur. Stargazete