Soru: Acaba ne var bu politikaların temelinde?
Alaton'un cevabı şöyle:
"Bu işin sorumlusu belli: Selanikli Yahudi dönmeleri! Çünkü en şiddetli İttihatçılar onların içinden çıktı. Munis Tekinalp (Mois Kohen, 1883-1961- A.T.) mesela. Türkleştirme ve diğer Türk olmayanları ifna etme felsefesini yazan bu adam. Yani gayrimüslimlere karşı bu muamelenin proje mimarı bir Yahudi. Bundan büyük rezillik olur mu?"
Nasıl, şaşırtıcı mı?
Bu cümleleri Abdurrahman Dilipak yazsa, başlar anti-semit söylemleri. Ama işte gerçek bu, Türkçü politikaların ideolojik zemininde bir "Yahudi dönmesi"nin imzası var. Ve bunu, Türkiye Yahudiliğinin duayen ismi ifade ediyor.
Alaton, bu ülkede Müslüman-gayrimüslim kaynaşmışlığını da şu ifadelerle anlatıyor:
"Varlık Vergisi nedeniyle evimize haciz gelmek üzereydi. Annem kemanını kurtarmak istiyor. Çareyi, yukarıdaki Müslüman komşumuza bırakmakta buldu. Memurlar gittikten birkaç gün sonra keman yepyeni bir kutuda, akortları yapılmış şekilde döndü evimize. Ben bu hikâyeyi kalbime yakın tutuyorum."
Bugün artık, tehcir ya da boğazlaşma sırasında birçok Müslüman'ın, komşusu olan Ermeniler'i evlerinde saklayarak koruduğunu biliyoruz.
N'oldu da böyle oldu?
N'oldu da kaç zamandır acıları ve öfkeleri konuşuyoruz?
İşte size yeni bir Mois Kohen: Nicolas Sarkozy.
Kohen'leri-Tekinalp'leri, Sarkozy'leri nasıl aşarız da Müslüman-gayrimüslim, Türk ya da başka etnik kökenden bu toprağın mayasında bulunan kaynaşmışlığı yeniden hayata geçirir, çok kültürlülüğün ideal örneğini, yabancı düşmanlığı ile kasılan Avrupa'ya takdim ederiz?
Daha önce de yazdım.
Hepimiz biraz asimile olmuşuzdur, diye... Yemeklerimizle, musikimizle, bayramlarımızla, yaslarımızla, komşuluk ilişkilerimizle, selamımızla, "İnşallah"ımızla, ezana ya da çana gösterilen saygıyla, dükkânlarımıza astığımız besmele ile siftah senden bereket Allah'tan duamızla... Komşu anneler, farklı dinden de olsalar, birbirlerinin çocuklarını kendi çocukları gibi sevdiler bu topraklarda...
Sonra n'oldu?
Çeteciler türetildi. Karşı çeteciler türetildi. Rus'un çetecisi oldu, Fransız'ın çetecisi oldu, Alman'ın çetecisi oldu.
O kıyamet ortamında bile, komşu komşuya siper olmuş, korumuş bu topraklarda...
Belki biz bize kalsak, özürler, yara sarmalar bile çok kolay olacak.
Hangi Müslüman, bir Ermeni çocuğunun ya da genç, yaşlı kadının, gözleri önünde can vermesine ağlamaz?
Komşusu alınıp toplama kampına götürülen bir Yahudi'nin acısını hangi Müslüman komşu sevinerek karşılar?
Yooo, olmaz bu, benim "Müslüman yufka yüreği" dediğim şeyde böyle bir durum olmaz.
Büyük rezillik
Şimdi Fransız deşiyor yarayı.
Dünya alem biliyor ki, Sarkozy kötü bir çıkarcıdır. Rezil bir istismar vardır burada.
Haydi Alaton'un ifadesiyle söyleyelim: "Bundan büyük rezillik olur mu?"
Siz bu ülkede yaşayıp da Paris'te, 50 kişinin katıldığı bir giyotine çekme töreninde Türkiye'nin başının vurulduğunu görseniz, içinizde isyan duyguları kabarmaz mı? Ne hissetsin Paris'te toplanan 40 bin Türk?
Bizim kimi aydınlarımızın üslubunu da çok yadırgıyorum: İş Ermeniler'in yaşadığı acının dile getirilmesinden çok öteye, sanki bir "Türkiye yargılaması"na dönüşüyor. Bir tür intikam duygularıyla yoğrulmuş sözler, yazılar görüyoruz. Nasıl bir karşıt duygu oluşsun bu yargılamalardan? Fransa Türkiye'ye diz çöktürürse, tehcir meselesi hallolmuş mu olacak yani?
Ben, Müslüman halkı hedef alan Taşnak cinayetlerine dair üç-beş cümle yazacak bir liberal aydın görürsem, hakikat arayıcılığı adına ümitleneceğim.
bugün